&2

3.6K 342 323
                                        

(Rosé)

Sabah çantamı alıp okula gitmek için mutfağa gittim. Su içip çıkmam gerekiyordu.

Mutfağa girdiğimde annemin bulaşıkları yıkadığını gördüm. Onu es geçerek sürahiden aldığım suyu bardağa boşalttım ve içtim.

Sonra anneme yaklaşarak ona bir öpücük kondurdum. Hiç bir şey söylemeden kapıya yönelmiştim ki annem sözleriyle beni durdurdu.

"Rosé bir dakika."

Ona döndüğümde ıslak olan ellerini lavabonun altında olan havluya siliyordu. Ve sıkıntılı gözüküyordu.

Bana dönüp elini tezgaha yasladı ve merakla sordu.

"Dün, hiç acayip bir şey oldu mu?"

Kalbim hafiften hızlanmıştı. Ama hızlanışının sebebi annemin bunu bilmesi miydi? Yoksa park jimin miydi hiç bir fikrim yoktu.

"Evet, aslında yeni hocamız var. Park ji..."

"Dur ben sadece oldu mu diye sordum. Gerisini anlatamana gerek yok."

Kaşlarımı çatıp anneme baktı. Normalde hiç böyle şeyler yapmazdı. Tamam umut dolu bir insan değildi ama bu kadar da kaba ve karamsar da değildi.

Omuz silkip tekrar yürüyecekken annem beni yine durdurdu.

"Bekle. Bu akşam uçağım var yaklaşık iki aylığına gidiyorum. "

Ağzım açık ve sinirli bir şekilde ona baktım.

"Nasıl yani beni bırakıyor musun? Ama neden. Ne oldu bir anda?"

Beni duymamış bir şekilde konuşmaya devam etti. "Daha da uzun olabilir. Belki bir yıl. Belki ölene kadar."

"Nereye?"

"Avusturalya'ya. Babanların yanına."

Elimi saçlarıma daldırıp arkaya attım. Sinirden kıpkırmızı olmuştum.

"Nasıl yani bu kocaman evde beni tek başına mı bırakıyorsun anne? İnanmıyorum sana."

Gözlerimi kapatıp uzun süre hızlı nefesler aldım. Önündeki önlüğü çıkartıp tezgaha attı ve bana üzgünce döndü.

"Tatlım. Gitmem lazım. Gerçekten özür dilerim."

Ne söyliyeceğimi bilemeden ağzımı açıp kapattım. Sinirli olduğumu ona belli etmek istiyordum çünkü gidemezdi. Beni bırakamazdı.

Tam mutfak kapısından çıkarken ona seslendim.

"Niye peki? Neden gidiyorsun. Madem bu kadar gerekli."

Kapıya elini koyarak omzundan bana baktı. "Geçmiş rosé. Geçmişimden korkuyorum. Bu yüzden ondan kaçıyorum"

İyice korkmaya başlamıştım. Annem kendi odasına gittiğinde elimle yüzümü birkaç kere ovuşturdum. Çok garip sorular sormuştu. Ve bunun yanında çok garip cevaplar vermişti.

Gözüm saate takıldığında okul saatinin yaklaştığını gördüm. Bugün de Jungkook'a erken gelmemiz hakkında söz vermiştim.

Hızlıca kapıdan çıkıp yürümeye başladım.

💙

"İşte böyle. Annem çok garip davranıyordu."

Yerimde iyice yayıldığımda hepsinin şaşkınlıkla birbirlerini incelediklerini gördüm. Hepsi benim gibi bir şok geçirmişlerdi.

"Hey bir dakika dün jimin sana ona çok benziyorsun dememiş miydi?"

Jin konuştuğunda onu onayladım. Jungkook bunu duyunca kendince havalı hareketler yaparak konuşmaya başladı.

"Aabi ben çözdüm. Bence eskiden Jimin'le senin annen çıkıyordu. Çünkü annene benzerliğin inanılmaz biliyorsun."

Hepimiz göz devirip jungkook'a ofladık.

"Sen çok fazla dizi izliyorsun sanırım."

Jisoo'nun konuşmasından sonra Jin atıldı. "Hayır hepsi wattpad'deki kitaplarım marifeti."

Hepimiz kıkırdadığımızda içeriye park jimin girdi. Herkes kendi yerine geçtiğinde Jungkook yanımdan bana fısıldadı.

"Abi ben sana söylüyorum. Bu çocuk ya seninle ilgili bişey biliyo. Ya da senden fena etkileniyo. Haberin olsun. "

Birinci söylediği cümle pek umrumda olmasa da ikinci söylediği cümleyle kalbim hızlandı.

Ahh cidden sadece bir gün oldu. Neyin etkisiydi acaba.

"Günaydın çocuklar. Oturabilirsiniz. "

Herkes oturduğunda masasındaki birkaç evrağı imzalayıp bize döndü.

"Bence bugün ders yapmayalım ne dersiniz. Bir kaç oyun oynayalım."

Herkes onu onaylarken ve sevinirken bense kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. Hangi öğretmen öğrenciler için bunu isterdi.

"Herkes kendini tanıtsın bence. Ama ad soyadla değil bana bilmediğimiz özelliklerinizi söyleyin. Meselaa. Ben jimin ve nazik biriyimdir, gibi. "

Göz kırptığında herkes güldü. Önümde Lisa'nın yanında oturan Jin el kaldırdı. Jimin eliyle onu seçti ve ayağa kalktı.

"Merhaba ben jin. Dünya çapında yakışıklı ve şirinimdir. Omuzlarım herkesinkinden daha geniştir. Ve son olarak açım."

Herkes güldüğünde Jisoo göz devirdi. Jin tekrar ayağa kalkarak konuştu.

"Bir şey daha var."

Jimin başını salladığında Jin elleri terlemiş gibi tişörtüne sildi ve hocaya döndü.

"Jisoo'ya aşığım"

Sınıftan 'ooooo' sesleri yükselirken ben Jungkook'la yerimde kuduruyordum. Arada sarılıp duruyorduk.

Jisoo ise şaşkınlıktan baygınlık geçirmek üzereydi. Gülmeyi ve konuşmayı unutmuştu resmen.

Jimin kocaman gülümsemesini Jin'e sunup eliyle yüzünü okşadı.

"Bir şey sorucam jisoo biliyor muydu?"

Jimin'in sorduğu soruyla Jin başını olumsuzca salladı. Jimin kahkaha atarak Jin'e döndü.

"Aşk böyle mi ilan edilir. İnsan özel bir şey yapardı ya."

Jin omuz silkerek yerine oturdu. "Çıkma teklifi etmedim ki. İçimi rahatlatmak içindi. Öyle de oldu."

Ben şaşkınlıktan ağzımı kapatmaya çalışırken arkadan bir kız jimin'e bağırdı.

"Hocam siz hiç birine özel bir çıkma teklifi ettiniz mi?"

Hoca yine gülerek başını salladı. "Hayır en son ki sevgilim 16 yaşımda olmuştu. Sonra bekar kalmaya karar verdim."

Bir erkek kahkaha patlatarak konuştu. "Bütün kızlara daha yakın olmak için mi?"

Sorduğu sorunun içinde yatan kötülüğü duyunca yüzümü buruşturdum.

"Hayır"dedi ciddi bir ifadeyle. "Babamın kaderini yaşamamak için."

Sonra sıkıntılı bir şekilde devam etti. "Düne kadar aranızdan birinizinden annesinin kaderini yaşadığını sanıyordum. Ama yanılmışım."

Söylediği sözle irkildim. Sanırsam...

Benden bahsediyordu!

Coincidence°Jirosé Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin