(Rosé)
Gittiğimiz cafede ellerimi masaya koymuş tıkırdatırken jungkook ve lisa sıkıntılı bir şekilde bana bakıyordu.
Jin ve Jisoo ise konuşmaya gitmişlerdi. Halletmeleri gereken önemli işleri varmış(!)
Kendimi arkaya atıp sırtımı sandalyeyle buluşturdum."Çok gizemli ya. Korkmaya başladım."
Lisa bıkkın bir nefes verip eliyle oynamaya başladı. Jungkooksa hala bana bakıyordu.
"O sırada benden bahsettiğinden eminim."
Jungkook bir süre daha bana baktıktan sonra aklına birşey gelmiş gibi gözlerini kocaman açtı.
"Bidakka bidakka. O sırada dediği cümleyi bana tekrar söyler misin?"
Derin bir nefes aldım. "Ağzından çıkan her kelimeyi ezberlemiyorum ama babamın kaderini yaşamamamak için, aranızdan birininde annesinin kaderini yaşayacağını sanıyordum dedi galiba."
Bitirdiğimde jungkook elini şıklattı sonra işaret parmağını bana doğrultarak konuştu.
"Annenden bahsetmiş değil mi?"
Göz devirip konuştum.
"Jungkook sence çıkma ihtimalleri varmı? Annem 51 yaşında. Bir kere annem öyle bir şey yapmaz. "
Başını hızlıca salladı. "Hayır hayır o değil. Jimin'in söylediği cümleye dikkat. Babamın kaderi!"
İlk boş bir şey gibi gelsede bir anda gözlerimi açtım. Ama sonra aklıma bir şey gelince başımı salladım.
"Ama o zaman annemin adını söylediğimde neden benzetmişim dedi. O zaman annem neden dün apar topar Avusturalya'ya gitti?"
Lisa kocaman bir of çekip gözlerini büyüttü. "Rosé ya kendimi sudoku çözüyomuşum gibi hissediyorum. Ne garip bir hayatın var ya."
Lisa'yı duymamış gibi devam ettim. "O zaman park jimin nereden tanısın ki beni?"
Jungkook yerine yayılarak konuştu. "İşte o zaman da senin annenle çıktıkları ihtimali ortaya çıkıyo."
Böyle bir ihtimal olacağını sanmıyordum. Ben 18 yaşıma kadar Avusturalya'da yaşamıştım. Jimin'de çocukken sevgili yapamayacağına göre imkansız.
Jungkook çenesini okşayıp devam etti. "Ya yaşını yanlış söylemişse."
Lisa'yla aynı anda konuştuk. "Yok artık jungkook. "
Elimi saçıma götürüp konuştum. "Daha fazla hipotez uyduramıyacağım. Ama annemle jimin'in arasında bir şey olmadığından eminim. Başka bir şey bu."
Jungkook yanına oturan bedenle hepimiz şaşırdık.
"Selam gençler."
Park jimin!!
Hepimiz gözlerimiz büyük şekilde birbirimize bakarken o kendi kahve siparişi veriyordu.
Yutkunup ona bakmaya devam ettim.
Yuh ya cidden bu kadar olur.
"Ee n'aber gençlik."
Bize dönüp konuştuğunda bizi küçük görmesi hoşuma gitmemişti. Yüzümü buruşturdum.
Jungkook konuştu. "H-hocam sizi hangi rüzgar attı."
Yine o harika gülümsemesini sunup konuştu. "Bugün izinliydim. Cafeye geliyim dedim. Sizi görünce yanınıza oturdum işte."
Bana bakıp gülümseyince bende ona gülümsedim. Sonra devam etti.
"Ee jisoo'yla jin ne yapıyorlar sevgililer mi?"
Kıkırdaşıp konuştum. "Hayır henüz değil. Onların sevgili olması imkansız."
Benim gözlerime bakıp konuştuğunda içim ürperdi.
"Neden ki? Bence uyumlu olucaklar."
Ben gülümseyerek devam ettim. "Onlar biraz garipler. Bazen abi kardeş gibi davranıyorlar birbirlerine. Yani pek sanmıyorum."
Kıkırdayıp başını öne eğdi. Tam o anda jungkook fırsattan istifade ederek bana göz kırptı.
Yine yanaklarım alev almaya başlıyordu.
"Bence de yani bir ara yakın arkadaştı bunlar. Bence olmayacaklar."dedi Lisa. Sanki jungkook'a aşık olan değildi.
Jimin tekrar konuştu. "Hayat tesadüflerle doludur. Her şey olabilir lisa."
Jungkook kaşını çatıp konuştu. "Hocam ya gizemle dolu birisiniz. Hayatımda böyle birini ilk defa görüyorum."
Gülümsediğinde devam ettim. "Gerçekten öyle. Bende mi bir sorun var diye düşünmeye başladım şahsen."
Dişlerini gösterip gözleri kısıldığında yutkundum. Gerçekten yakışıklıydı ve ahh...
Bana dönüp konuştu. "Seni korkuttuysam özür dilerim. Birkaç yıldır zor zamanlar yaşıyorumda."
Herkes ona karşı samimi olmayan bir gülüş yerleştirip arkasını sandalyeye yerleştirdi.
Aslında baya korkmuştum. Hala da korkuyordum.
Bakışlarımı ona kaldırdığımda bana baktığını gördüm. Gözlerimiz buluşunca yutkunmuştu.
Şu anda onun ne için baktığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama yutkunmak tamamen istemsiz ve duygusal bir şey olduğunu biliyordum.
Ahh alev aldı buralar.
Şu anda lavaboya gidip başımdan aşağı suyu boşaltmak istiyordum. Yeter ki kızarmıyim.
Bana bakmaya devam ederken konuştu. "Rosé..."
Kesin bana niye öyle bakıyorsun diyecekti. Sen bakıyodun ya!
"Neden sana öyle davrandığımı bilmek İster misin?"
Gözlerimi kocaman açıp yerimde doğruldum aynı hareketi lisayla jungkook'ta yapmıştı.
Başımı olumlu anlamda merakla salladığımda konuştu.
"O kişi olmadığın için anlatmamda bir sakınca yok."
Başımı sallayıp anlatması için bekledim. O sırada garson gelip jimin'e birşeyler sordu.
Ya ben böyle garsonu napayım ya. Dünyada en merak ettiğim şeyi daha geç öğrenmemi sağlıyordu.
Garson gittiğinde jimin bize dönüp derin bir nefes aldı.
"Aslında benim babam ve senin annen sandığı..."
Aniden bildirim sesiyle duraksadı. Bize bidakka işareti yapıp bekletmeye başladı.
Jungkook'la bakıştığımızda ikimizde gözlerimizdeki merağı görebiliyorduk.
Jimin bir anda başını kaldırıp bana baktığında korktum. Çünkü şaşkın bir ifadeyle bakıyordu.
Gözlerini kapatıp ağzından bıkkın bir nefes verdiğinde korktum. Gözlerini açmadan sessizce ama duyabileceğimiz şekilde konuştu.
"Sen o'sun"
Kalbim bu sefer korkudan hızlı atmaya başlayınca hızlı nefesler almaya başladım.
Gözlerini açıp bana baktı ve bize hiçbir şey demeden masadan kalktı. Sinirli ve endişeli olduğu belli oluyordu.
Peki ben kimdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coincidence°Jirosé
Fanfiction"Rosé!" Bir anda Jimin'in şaşkınlıkla bir fotoğrafa bakan silüetine yaklaştım. Bu fotoğraf... Rüyamızdaki fotoğrafla aynıydı! Annemle bay min ho yan yanaydı ve ellerinde çift bileziklerinden vardı. Ben jimin'e baktığımda o da eş zamanlı olarak ba...