&38

1.3K 183 146
                                        

(Rosé)

Kapıyı açarken jin benimle konuşuyordu daha doğrusu soru yağmuruna tutuyordu. Şu anki halimden memnun değildim çünkü jin her an jimin'e haber verebilirdi.

"Peki nasıl para buldun?"

Göz devirip eve girdim. "Birikmiş bir harçlığım vardı."

Heyecanla sormaya devam etti. "Peki buradaki insanlarla anlaşmayı nasıl başarıyorsun."

Bir çikolatayı yanıma alarak salona geçtim. Jin de benim arkamdan kuyruk gibi takip ediyordu

"Avusturalya'nın ana vatanım olduğunu biliyosun. O yüzden İngilizcem de vardı."

Salondaki koltuklardan birine oturduğumda o da karşımdaki bir koltuğa geçerek beni izledi.

"Jimin'i neden yanında getirmedin."

Çikolatamın paketini açarken bu muhteşem anı sorusuyla bozduğu için Jin'e içimden küfürler saydırıyordum.
"Biz Jimin ile ne yapsak olamıyoruz Jin. İkimizin de yalnız kalmadı daha iyi oldu."

Gözlerini başka yerlerde gezdirerek derin bir nefes aldı. Az önceki haline göre gayet ciddi gözüküyordu.

"Peki ne kadar ağladığını biliyor musun?"

Çikolata yeme keyfim kaçtığı için çikolatayı masanın üzerine bıraktım. Yutkunarak ona baktım.

"Ben de ağladım Jin. Görüyorsun olamıyoruz."

Ağlamak istemiyordum. Artık bu eziyeti çekmek istemiyordum. Boğazımda bir yumru oluşmasını istemiyordum...

"Tamam özür dilerim. Ağlama."

Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Ben de çok isterdim ölene kadar jimin'le birlikte yaşamayı. Her anımızın birlikte olmasını. Bunu ben engellememiştim.

"Senin bir suçun yok Jin. Bu bizim kaderimiz."

Derin bir nefes alarak koltuğun ucuna yöneldi. Battaniyeyi eline aldığında ne yaptığını sorgulamaya çalıştım.

"Gel burada sakince yat. Sabah konuşuruz."

Beni koltuğa yatırdı ve üzerimi örttü. Benim ona sormam gereken şeyler vardı. Ya da söylemem gereken ama Jin beni durdurmayı başarmıştı.

Giderken kolundan tutarak ona baktım. "Jimin'e haber verme tamam mı? Aramızda kalsın."

Başını isteksizce olumlu anlamda salladı ve salondan çıktı. Dünyanın öbür ucundaydım şu anda ama bir şekilde bulmayı başarmışlardı.

Jin neden gelmişti ki buraya? Niyeti tam olarak neydi? Beni bulmak olamazdı herhalde arkamda hiç bir iz bırakmamıştım.

Nefesimi vererek gözlerimi açtım. Uykum yoktu ki uyuyayım. Neden uslu bir çocuk gibi Jin'i dinlediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Sıkıntıyla nefes vererek ayağa kalktım. Benim de Jin'e sormam gerekenler vardı ve bunları şimdi soracaktım.

Telefonla konuştuğunu fark ettiğimde sesin mutfaktan geldiğini duydum ve oraya yöneldim. Sessiz konuşmaya çalışıyor gibiydi ama başaramıyordu.

Aniden söylediği sözle mutfağın girişinde kalakaldım. "Jimin şimdi sana birşey söyleyeceğim ama sakin ol tamam mı?"

Şaşkınlıkla ağzım aralanırken ona bağırdım. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun Jin?"

Bana bakmasıyla birlikte telefondan gelen bağırma sesi de gecikmemişti.

"Rosé!!!"

(Jimin'in ağzından)

"Hocam?"

Aniden uyandığımda karşımda duran silüete sinirle baktım. Ne cüretle beni uyandırıyordu?

"Efendim?"

Dili tutulan kız zorla bana baktı. "İstediğiniz projeyi tamamlamıştım da onu getirdim."

Başımı sallayarak masayı gösterdim. "Şuraya bırak."

Başını sallayarak elindeki poşet benzeri şeyi masaya bıraktı ve yavaş adımlarla çıktı.

Bu okul Rosé'siz daha katlanılmaz olmuştu. Kendini birşey sanan veletlerden başka hiç kimse yoktu bu okulda.

Öğretmenlerde sırf profesörler diye havalarından geçilmiyordu.

Ayrıca az önce rüyamda Rosé'yi görmüştüm ben. Ne diye böyle güzel bir rüyadan uyandırılırdım ki?

Onu gerçekten özlemiştim. Keşke burada olsaydı o yokken neler olmuştu. Kook Lisa'ya evlenme teklifi etmişti. Lisa heyecandan bayılıp hastaneye kaldırılmıştı. Jisoo tavuk restorantı açmıştı ve kısa sürede baya ünlü olmuştu. Jin ise okuldaki başarılarından dolayı Los Angeles'daki bir üniversiteye burslu eğitim almayı tercih etmişti.

Ben ise her gece ağlamaktan başka bir şey yapamamıştım.

Bir anda telefonum çalmaya başlayınca hızla elimi cebime soktum. Telefonu çıkartıp ekranına baktığımda arayanın Jin olduğunu fark ettim.

İyi de şu anda Amerika'da gece değil miydi?

Telefonu açarak kulağıma götürdüm.

"Merhaba jimin nasılsın?"

"İyiyim Jin. Her zamanki gibi öğretmenlik görevimin başındayım."

İkimizde güldüğümüzde bir anda ses tonunu ciddileştirip konuştu.

"Jimin şimdi sana bir şey söyleyeceğim ama sakin ol tamam mı?"

İlk başta başımı salladım. Ama göremeyeceğini fark ederek konuştum.

"Tamam."

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun Jin?"

Bir anda duyduğum sesle birlikte yerimden doğruldum. Kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı. Bu... Bu gerçek miydi?

"Rosé!!"

Finale son 2!

Coincidence°Jirosé Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin