&39

1.4K 187 179
                                    

(Jimin)

Aniden telefonun kapanmasıyla birlikte şok olmuş bir biçimde ayağa kalktım. Jin, Rosé'yi bulmayı başarmış mıydı?

Hızla askılıktan ceketimi alarak giydim ve telefonumu cebime atarak dışarı çıktım. Ne yapacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu. Öğleden sonraya bir sürü dersim vardı fakat şu anda hemen eve gidip düşünmek istiyordum.

Ne düşüneceğimi de bilmiyordum!

Koridorda Hoseok'u görmemle birlikte ona koştum ve omzundan tuttum. Bu yaptığım hareketinden yüzüne şaşırmış bir ifade takınsa da umursamayıp konuştum.

"Hoseok, benim gitmem lazım tamam mı? Sen beni idare ediver."

Omzuna birkaç kez patpatlayıp yanından geçerek hızlıca yürümeye başladım. Arkamdan 'nereye' diye bağırsa da ben de tam olarak nereye gidiceğimi bilemediğim için cevap verme gereksiniminde duymadım.

Okuldan çıkarak büyük bir hışımla arabaya bindim. Hemen ceketimin iç cebine elimi götürerek cüzdanımı aldım. İçine ne kadar para olduğuna dair göz attım. Daha yeni maaşımı aldığım için fazla miktarda para vardı.

Tanrıya şükür ederek arabayı havaalanına sürmeye başladım. O sırada da telefonumu elime alarak Jin'i aradım.

"Jin, hemen Rosé'nin evini konum olarak atıyorsun."

"Jimin..."

Rosé'nin sesini duymamla birlikte kalbimin atışları hızlanmaya başlamıştı. Bir süre sadece sessizliği dinledim.

"Rosé. Sen...seni ne kadar özledim ne kadar merak ettim haberin var mı?!! Jin seni bulmasaydı ne yapacaktım. Daha da önemlisi ya başına bir..."

"Eğer kızacaksan ve bağıracaksan ben başka ülkeye taşınıyorum ve bu sefer beni asla bulamıyorsunuz Jimin!!!"

Yutkunarak durdum. Onu bir daha kaybetmeye kalbim dayanamazdı.

"Tamam, şimdi sana geliyorum tamam mı?"

"Gelme."

Dediği şeyle kaşlarımı çattım. Direksiyonu sıkan ellerimin bembeyaz olduğunu gördüğümde gevşettim.

"Ne...?"

"Jimin olamıyoruz zaten. Şu lanet hayat bize bir oyun oynuyor ve bir şekilde önümüze engel koyuyor. İstemiyorum ikimizde daha çok yıpranıcağız gelme."

İki aydır sesine hasret kaldığım Rosé ile konuştuğumuz konu ayrı bir meseleydi.

"Emin ol ikimizde ayrı kalarak daha çok yıpranıyoruz. Kimseye söylemeyiz ve Amerika'da yaşarız...ya da istediğin herhangi bir yerde. Önümüze engel koyucak şeyleri biz hayatımızdan def ederiz."

Işıklarda durduğumda gözlerimi kapatıp bir süre kalbimin atışlarını dindirmeye çalıştım.

"Sadece izin ver. Kokunu, sesini, herşeyini çok özledim meleğim."

Bir süre sessiz kaldığında telefon kapandı mı diye kontrol ettim. Kapanmamıştı.

"Ben de seni çok özledim."

Ağladığını fark ettiğimde derin bir nefes alarak konuştum. "Tamam sakin ol. Ağlama lütfen. Orada şu an gece değil mi? Sabah olduğunda yanında olacağım. Bana evinin yerini göndermen yeterli."

Ağlama sesleri çıkartırken bana cevap verdi.

"Tamam, ama çabuk gel."

Bir anda telefonu kapattığında telefonu yan koltuğa attım. Lanet olsun yine ağlıyordum. Onu bulmuştum. Ona kavuşacaktım. Sonunda.

Havaalanına geldiğimde insanlarn önüne geçerek yürümeye başladım. Ona ne kadar erken kavuşursam o kadar iyiydi.

Bilet alma yerinin önüne geldiğimde hışımla arkadaki kıza eğildim.

"En erken Los angeles uçağı ne zaman?"

"Bir buçuk saat sonra."

"Tamam alıyorum."

Cüzdanımdan yüklü miktarda para çıkartarak kıza uzattım. Ne kadar tuttuğu umrumda değildi ve ben bunun hesabını yapamazdım.

Bana bileti uzatan kız paralara şaşkın şaşkın bakarken hızla oradan uzaklaştım. Peki şimdi ne yapacaktım?

"Hocam?"

Jisoo'yu görmemle birlikte daha da sevindim. Bugün gökten şans yağıyordu.

"Hocam neden buradasınız?"

"Birincisi Jimin demen yeterli, ikincisi ise Los Angeles'a gidiyorum."

Gözlerini kocaman açıp bana baktı. "Öyle mi? Ben de oraya gidiyorum. Jin'i göreceğim."

Gülümsedim. "Ben de Rosé'yi. "

Bir anda çığlık attığında elimle onun ağzını kapattım. Çoğu kişi bize baksa da kaçık olduğumuzu düşünüp işlerine döndüler.

"Jin, Rosé'yi bulmuş Jisoo."

~~~~~~~~

Jisoo ile uçaktan inerken içimde uçuşan kelebekleri durduramıyordum. Özlem ve aşk kesinlikle bende birleşmemeliydi.

Telefonuma gelen konumla birlikte gülümsedim. Uçaktayken internet sıkıntısından bana gelememiş olmalıydı.

Havaalanının içine geçerken bile belki de bir saat sonra onu göreceğimi bilmeme rağmen yakınında olduğumu hissetmek ne yapacağımı bilmeme sürüklüyordu beni.

Pasaport işlemlerinden vs. geçerek çıkışa doğru yürümeye başladık. Jisoo bavulu sürüklüyor, bense sanki vatanımmış gibi yanıma hiçbirşey almadan buradan geçiyordum.

Rosé bana neler yaptırıyorsun?

Karşımda Rosé'yi görmemle birlikte duraksadım. Jisoo daha yeni görüş alanıma giren Jin'e doğru yürümeye başlamıştı bile. Bizi karşılamaya mı gelmişelerdi?

Rosé bana doğru koşmaya başladı. Bense kahkahalar atarak onu yakaladım ve belinden kavrayarak onu etrafımda bir tur döndürdüm.

O da mutluluktan sandığım gözyaşlarını elmas tanesiymiş gibi akıtıyordu yüzünden. Yere indirmemiştim onu bu yüzden bana yukarıdan doğru bakıyordu.

Ellerini yüzüme yerleştirip okşamaya başladığında dayanamayıp dudaklarımı onun dudaklarının üzerine örttüm.

Tutkuyla öpmeye başladığımda o da anında karşılık vermişti. Onu yere indirediğimde kollarını benim boynuma dolamıştı.

Etraftan alkış sesleri ve 'bravo' diye bağırmalar yükselince Rosé geri çekildi. Alnımı alnına yaslayarak nefesini onun dudaklarına üfledim.

"Sakın bir daha beni bırakma Rosé..."

Finalde görüşmek üzere.

Coincidence°Jirosé Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin