(Rosé)
Gözüme giren yoğun ışıkla uyandım.
Kendime gelmeye çalışırken hafızamı çalıştırdım. Hatırladığım kadarıyla en son kabusumdan dolayı jimin yanıma yatıyordu.
Bir de gerçek mi bilmediğim dudaklarımdaki baskı.
Kafamı iki yana sallayarak yan tarafıma baktım. Jimin yanımda değildi.
Gözümü ovuşturarak doğruldum. Bana bir şey söylemeden çıkmazdı herhalde.
Üzerime ince bir hırka alarak mutfağa ilerledim. Okul vardı ve kahvaltı yapmalıydım.
Tahmin ettiğim gibi jimin mutfaktaydı. Hatta kahvaltı bile hazırdı.
"Günaydın Rosé."
Eğilerek selam verdim ve saçımı kulağımın arkasına sıkıştırarak konuştum.
"Günaydın jimin. Keşke beni uyandırsaydın. En azından yardım ederdim hazırlamaya."
Gözleri kısılana kadar gülüp konuştu. "Çok güzel uyuyordun rahatsız etmek istemedim."
Gülüp yanına oturdum. Bir süre konuşmadan sadece yemek yedik. En sonunda sessizliği bozan jimin oldu.
"Bugün ilk derse girmeyeceksin."
Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Neden?"
Gözlerini sofrada gezdirdikten sonra benim gözlerime kenetleyip sıkıntılı bir biçimde konuştu.
"Babam. Seninle tanışmak istiyor."
Elimdeki çatalı bir anda bırakınca masaya çarpmasıyla ortaya çıkan metalik ses ortamı gerginleştirmişti.
"Neden benimle tanışmak istiyor?"
Dudağını büzüp tabağına odaklandı. "Bilmem sadece tanışmak istiyorum dedi."
Aklıma gelen şeyle sesli bir nefes verdim. Bu jimin'in dikkatini çekmiş olacakki bana baktı.
"Ne oldu?"
Gözlerimi onun gözlerine sabitleyip konuştum. "Ya amacı başka birşeyse"
Kaşlarını çattığında açıklama gereksiniminde bulundum. "Ya tekrar annemle birlikte olmak istiyorsa?"
Düşüncelerine daldığında aklını biraz daha karıştırmamak için konuştum.
"Bizim birbirimize aşık olmamamızı istemişti öyle değil mi?"
Başını olumlu anlamda salladığında devam ettim. "Şimdi de tanışmak istiyor. Belki de bizim rızamız olmadan birlikte olmak istemiyorlardır."
Sıkıntıyla kendini geriye attığında tepkisini inceledim. Sinirliydi. Ama biraz fazlaydı. Bana kendisi eskiden çıktıklarını söylemişti.
Yeniden söze başladım. "Yani demek is..."
"Rosé onların ne istediği umrumda değil. Koyduğu yasaklarda."
Aniden sözümü kesip bunları söylemesiyle meraklı bakışlarla ona baktım. Ne demek istediği hakkında hiç bir fikrim yoktu.
"Yani demek istediğim birbirimize aşık olma konusunda koydukları yasaklar umrumda değil."
Kalbim hızlanmıştı. Derin bir nefes alıp susmayı tercih ettim. Ne demem gerekiyordu hiçbir fikrim yoktu.
Aniden aklıma gelen şeyle ona merakla baktım. "Jimin. Dün gece uyumadan önce birşey yaptın mı?"
Sadece yüzümü incelediğinde alacağım cevabı almıştım zaten.
Yanaklarım yine alev almaya başlayınca ayağa kalkıp konuştum.
"Okula geç kalıcaz benim giyinmen lazım."
Neredeyse koşarak odamı gidip kapıyı kapattım.
Evet şimdi hatırlıyordum.
Hızlı hızlı nefesler alarak heyecanımı bastırmaya çalıştım.
Şu anda ilgilenmem gereken konu başkaydı. Annemle Jimin'in babasını düşünmem gerekiyordu.
Bir de bugün jimin'in babasıyla görüşecektim.
Bıkkınca nefes verip dolabıma yöneldim. Hızlıca birkaç parça seçip giydim.
Kısa şort, üstüne de beyaz bir kazak giymiştim. Saçlarımı açık bırakarak salona yürüdüm.
Jimin çoktan hazırdı ve beni bekliyordu.
Beni görünce ayağa kalkarak kapıya yöneldi. Bende çantamı ve anahtarları alarak evden çıktım.
Okula doğru yürümeye başladığımızda ikimizde konuşmuyorduk.
Şu anda tek korkum kalbimin seslerini duymasıydı.
Nefesimi düzene sokmaya çalışarak onun yanında yürüyordum. O an aklıma geldikçe nefesimi düzene sokmakta zorlaşıyordu.
En iyisi bugünden sonra biraz uzaklaşmak olucaktı. Böylesi ikimiz içinde en iyisiydi.
Okula geldiğimizde bahçede oturan bizim takım beni jiminle görünce şaşırmışlardı tabi. Özellikle jungkook bana göz kırptığında utanırcasına başımı öne eğdim.
Okul binasına girdiğimizde bakışların üzerimizde olduğunu hissedebiliyordum.
Aniden arkamda hisettiğim el ile yutkundum.
Jimin bana destek verirmişcesine dokunuyordu.
Vücudumun verdiği tepki ise beni yiyip bitiriyordu. Tamamen ateş içinde hissediyordum kendimi.
Dudağımı kemirmeye başladığımda jimin'in odasına geldiğimizi gördüm. Hemen içeri girerek kapıyı kapattı.
Bana dönüp yakın durduğunda sessizce nefesimi dışarıya verdim.
"Rose. Sakin olur musun?"
Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sakinim zaten."
"Yüzün öyle demiyor ama."
Gülerek arkasını döndüğünde soğuk olan ellerimi yanaklarıma götürdüm.
Çok çabuk kızarıyordum.
"Babam birazdan gelir sen şuraya otur."
Başımla onu onaylayıp masasının önündeki sandalyelerden birine oturdum.
Jimin ise masasına geçmişti ve birkaç kağıdı imzalamakla meşguldü.
"Rosé en az bende senin kadar hey..."
Tam jimin konuşurken aniden kapının çalmasıyla duraksadı. Çok zaman geçmeden kapı açılmıştı.
Jimin'e çok benzeyen adamın girmesiyle jimin'in babası olduğunu anladım. Ayağa kalkarak eğildim ve selam verdim.
O da aynı şekilde eğilip "merhaba" dedi ve karşıma oturdu.
Bir anda gözlerini açıp bana baktı. Sonra hayranlıkla konuştu. "Çok benziyorsun."
Yutkunup gülümsedim. Annemin eski sevgilisiydi ve bu herkes gibi benimde hoşuma gitmemişti.
"Evet. Konuşmaya başlamadan önce size söylemem gereken bir şey var. Ya da hatırlatmam gereken."
Jimin'e bakıp kaşlarını kaldırdı. "Söylemişsindir diye umuyorum."
Sonra bana dönüp devam etti. "Çocuklar. Sakın birbirinizden hoşlanmayın."
Söylediği sözle birlikte jimin'e baktım. O da bana bakıyordu.
Başını olumsuz anlamda sallayıp öne eğdiğinde kalbimin çarpıntıları daha da hızlanmıştı.
Üzgünüm bay min ho...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coincidence°Jirosé
Fanfiction"Rosé!" Bir anda Jimin'in şaşkınlıkla bir fotoğrafa bakan silüetine yaklaştım. Bu fotoğraf... Rüyamızdaki fotoğrafla aynıydı! Annemle bay min ho yan yanaydı ve ellerinde çift bileziklerinden vardı. Ben jimin'e baktığımda o da eş zamanlı olarak ba...