-2.Bölüm-
Namjoon, sabah gözlerini açtığında uzun zamandır hissedemediği bir huzuru hissederek uyanmıştı. Kendini saran kolların sıcaklığı bir yana, o kolların sahibinin Seokjin olduğunu biliyor olması kalbindeki huzurun sebebiydi. O an yüzünde kocaman bir gülümseme oluşurken yıllarca böyle kalmak istediğini düşünmüştü ama biliyordu ki yapması gereken şeyler vardı. Tüm isteksizliğiyle kollar arasından sıyrılıp huzurunu terk etmişti.
Şimdi elindeki karton bardakla oynarken karşısındaki menajerini dinliyordu. "Norveç'e gitmem şart mı? Burada ameliyat olamaz mıyım?"
"Namjoon, dün sen de duydun doktoru. Uzun zamandır da en iyi şekilde tedavi olman için araştırma yapıyoruz." Menajer, sustu, karşısındaki gencin gözlerindeki ışık yavaş yavaş soluyordu. Bugün kendini toparladığını görmüştü ama şimdi yine dağıldığına şahit oluyordu. "Senin için en iyisi Norveç'te ameliyat olman."
Namjoon, histerik bir şekilde güldü. "Sanırım bana kabul etmekten başka seçenek kalmıyor."
"Namjoon-..."
"Tedaviyi reddetmek gibi bir şey düşünmüyorum hyung, merak etme. Sadece gerçekleri hazmetmem için zaman gerekli. Tüm bunlar... benim için çok ani oldu."
"Biliyorum, senin çok zor ama geçen her dakika bizim aleyhimize, Namjoon. Bir an önce senin Norveç'e gitmen gerek."
Namjoon, ağlamak istiyordu. Tüm bunları kabullenememişken Norveç'e gidip nasıl sonuçlanacağını bilmediği bir ameliyat olmak istemiyordu.
İçindeki fırtınaya rağmen kahvesinden bir yudum alıp gülümsedi. Bu gülümseyişin sahte olduğunu hem kendi hem de karşısındaki adam biliyordu. "Gidelim o zaman, hyung." Namjoon, gözlerini pencereye çevirip mırıldandı. "Ama bir şartım var."
***
Namjoon, menajerle konuşup eve döndüğünde kendini yemek kokuları dolu olan bir ev karşılaşmıştı. Günlerdir doğru düzgün yemek yemiyordu ve bunu bilen üyeler onun aç değilim itirazlarına rağmen zorla yemek yedirmişlerdi. Namjoon, onların tüm masayı yedireceğini anladığında bir şekilde masadan kalkıp kaçmıştı ve buna dakikalarca gülmüşlerdi. Namjoon, içindeki tüm kasvete rağmen gülmesini sağladıkları için onlara minnettardı.
Yemek sonrası salonda hep beraber otururlarken derin bir nefes aldı Namjoon. Gün boyu kendi kendine tekrarladığı şeyleri şimdi onlarla paylaşmalıydı.
"Film izleyelim mi?" diye sordu, Taehyung.
Namjoon, o an konuşmak için cesareti bulmuştu ama söyleyeceği şeyler, Taehyung'un gülüşünü olduğu gibi diğerlerinin de gülüşünü solduracaktı. Namjoon, bunu yapmak istememişti. Sadece "İzleyelim," deyip gülümsedi.
Namjoon'dan sonra diğerleri de onaylamış film seçmeye başlamışlardı.
Diğerleri film seçerken Seokjin ve Jimin, atıştırmalıkları hazırlıyorlardı.
"Hyung, telefonun titriyor," dedi Jimin. Seokjin, elindeki bardakları tepsiyi bırakıp masanın üzerindeki telefonu eline aldı.
"Ben bunları götürüyorum."
"Tamam, ben de bardakları alıp geliyorum."
Jimin, mutfaktan çıktığında Seokjin, eli arasında titremeye devam eden telefonun ekranını açtı. Ekranı görmesiyle kendi telefonu olmadığını anlamıştı. Namjoon'la telefonlarıyla aynıydı ve bu Namjoon'a aitti. Telefonu bırakacağı sırada yeniden titremişti. Seokjin, o anda merakına yenik düştü, bildirim kısmından gelen mesajlara baktı. Okuduğu mesajlarla ruhunun çekildiğini hissetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Scene | Namjin ✓
Fanfiction[ ANGST & Happy Ending ] Kim Namjoon'un tek çaresi; yaşaması için güç kaynağı olan kardeşlerini, gerçekten yaşamak için yarı yolda bırakmaktı. 30.03.2020 // 31.08.2020