#34: ❝ Saklı Olanlar ❞

1.2K 99 73
                                    

-34.Bölüm-

Umarım, gittiğin o yerde mutlu olursun.

Seokjin'in hayatında telaffuz ettiği en zor kelimeler bunlardı. Kelimeleri, en zor fedakârlığının kanıtları olmuş, Namjoon'un ölümüne izin vermişti. Hiçbir zaman izin vermeyecek olsaydı bile Namjoon'un bir gün gideceğini biliyordu. Seokjin, içinde sönmeyen bir yangın başlatmıştı ama Namjoon'un daha fazla acı çekmesini istememişti, onun için kendini feda etmişti. 

Odadan çıktığında tüm herkes gibi Namjoon'un yeniden iyi olması için dua etmişti. Seokjin dualarının karşılıksız kalacağını biliyordu ama yine de kabullenemiyordu. Aynı şeyi ikinci kez yaşıyor olmanın acısını kaldıramıyordu.

"Lütfen, Namjoon, bir kez daha yaşa."

Doktor, odadan çıkmış kızarık gözleriyle "üzgünüm," diyebilmişti sadece.

Seokjin, Namjoon'a söylediği kelimelerle gitmesine izin vermişti; Namjoon'un gitmesini hiç istememişti ama her şey ağzından çıkan kelimeler gibi olmuştu.

Namjoon, vazgeçmişti.

Namjoon'un kalbi durmuştu.

Şimdi Seokjin, şimdi üzerinde en şık takımıyla, içinde her saniye büyüyen bir yangınla Namjoon'un son yolculuğuna eşlik ediyordu. Düne kadar ellerini tuttuğu adamın şimdi toprak altına gömülüşünü izlemek acı vericiydi. Şemsiyesine hızla çarpan yağmur gibi gözyaşlarının akmasını diliyordu ama gözyaşları akmıyordu, Namjoon'un ölümünden beri gözyaşları akmayı reddediyordu.

Seokjin, birkaç metre ilerisinde toprak altına gömülen sevdiğini izlerken daha fazla dayanamıyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini başka yere çevirdi. Ölümünü izlediği sevdiği gibi ölmek istiyordu.

Dudaklarını birbirine sımsıkı bastırdığı gibi, elindeki şemsiyeyi de sımsıkı tutuyordu. Yanında durduğu insanların arasındaki boşluktan bir siluet gördü, Seokjin. Elindeki şemsiye yerle buluşurken, akmayan gözyaşları da akmaya başlamıştı, yüzüne çarpan damlalara karışıyordu.

"Namjoon," diye fısıldadı, Seokjin. Az önce gömüldüğünü izlemişti ama şimdi metreler ötesinde duruyordu. En son gördüğü gibi değildi, o eski Namjoon gibiydi. Uzun saçlı, hasta olmayan Namjoon.

Seokjin, gözlerini tekrar toprağa çevirdi. Namjoon, oradaydı ama karşısında duran da Namjoon'du. Hangisi gerçekti?

Seokjin, karşısında duran Namjoon'a bakarken o, kendine gülümsemişti. Seokjin, dizlerinin titrediğini hissediyordu. Yanındakilere çarpıp gördüğü siluete doğru yürüdü. Her adımında içinde farklı bir acı yükseliyordu. Saatler önce kaybetmişti ama sanki yıllar önce kaybetmiş gibi özlem vardı içinde.

Önünde durduğunda "Namjoon-ah," diye fısıldadı Seokjin. Öldüğüne emin olduğu Namjoon, karşısında en güzel gülümsemeyle duruyordu. Beyninin oyunuydu belki ama o, Namjoon gibi görünüyordu. Elini kaldırıp ona dokunacağı sırada beline sarılan kolları hissetti. Seokjin, Namjoon'dan gözlerini çekip, kendisine ağlayarak sarılan annesine çevirdi.

"Anne, Namjoon..." dedi Seokjin.

"Çok üzgünüm, Seokjin."

"Anne, Namjoon," dedi tekrar Seokjin. Sesi buram buram acı kokuyordu. "O, burada." Annesi, bir adım geriye adım atıp şaşkınca oğluna baktı. "Anne, o burada. Tam karşımızda duruyor."

"Seokjin."

Seokjin, gözlerini Namjoon'a çevirdi tekrar ama Namjoon, bıraktığı yerde yoktu. Etrafında dönüp Namjoon'u arasa da yoktu. "Namjoon," diye fısıldadı Seokjin. Neredesin?

The Last Scene | Namjin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin