7

1.6K 111 28
                                    

Jungkook

Saatin sabah 10.30 olması ile gözlerimi açmıştım. Bugün haftasonuydu enayi cumhurbaşkanım (!) işe gitmiyordu. Ayaklanıp lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra lavabodan çıkıp gardrobumun karşısına geçtim. Bu piçler eşofmanla evde durmadıkları için ben de zoraki bir şekilde günlük kıyafetler giyiyordum.

Tatlı bir mavisi olan oduncu gömleği ve koyu jean pantolon alıp giydim. Gömleği içime sokup biraz bol bıraktım. Birkaç düğme açıp daha hoş durmasını sağladım. Boş kalan boynum için altın sarısı bir kolye taktıktan sonra saçlarımı köpük yardımıyla kıvırcıklaştırıp daha sevimli olmasını sağladım. Siyah bir converse giyip kombinimi tamamladım.

Odadan çıkıp aşağı gittim. Kahvaltı için hazırlıklar yapılıyordu. Jimin'de yardımcı oluyordu. Beni görünce konuştu. "Yoongi hyungu uyandırır mısın Jungkook?"

Ona gülümseyip bir nevi onayladım. Odasına gidip mışıl mışıl uyuyan Yoongi'ye göz devirdim. Oh ne güzel keyfe bak anasını satayım. Fransız camın perdelerini açıp içeri güneşin girmesini sağladım. Anında mızmız sesler çıkarıp sırtını güneşe çevirmişti.

Yorganını üstünden çekip rahatsız olmasını sağladım. "Uyanın Bay Min. Saat 11, kahvaltıya bekleniyorsunuz."

Olduğundan daha kalın sesiyle konuştu. "Git başımdan."

Kollarımı bağlayıp ağırlığımı tek ayak üstüme verdim. "Üzgünüm siz uyanmadan bunu yapamam."

Yorganı kendine çekti. "Sikeyim...geliyorum işte."

İnadına gidip yorganı tekrar çekeceğim zaman o da bir ucundan çekip hızlıca çekti ve üstüne düşmeme neden oldu.

Ne oluyor be?!

Elleriyle belimi kavrayıp beni üstünden kaldırıp yanına attı ve yüzündeki piç gülümsemeyle ayaklandı. "Kalktım, memnun musun?"

Alaylı gülüşüne karşılık verdim. "Merak etmeyin, oldukça memnunum. Siz kıymetli yüzünüzü yıkarken ben de çarşafları toplayayım."

Huysuz huysuz odanın içindeki kendi lavabosuna gidince bende bir çırpıda çarşafları düzelttim. Camları açıp havalandırdıktan sonra yeterince havalandığını düşünüp camı kapattım. Tam arkamı döndüğümde Yoongi'nin giyindiğini görmüştüm. İstemsizce yutkunup arkamı dönmüştüm.

İnsan içinde soyunmaya ne meraklı be!

Gülüşünü kulaklarımda duydum. "Ne oldu görmemen gereken bir şeyi mi gördün?"

O görmediği için gözümü devirdim. "Hayır yani beni uyarabilirdiniz."

"Giyindim bile."

Arkamı dönüp kısaca bir göz attım. Siyah tişört ve siyah pantolon giymişti. Tişörtü içine sokup siyah bir kemer takmıştı. Yine siyah. Kasvetli ancak ona yakışıyordu.

Önden gidip odadan çıktığı zaman bende peşinden gittim. Beraber aşağı inip masaya oturduk. Jimin ve Taehyung çoktan gülüşerek kahvaltılarına başlamıştı. Ne tatlılar ama. Birbirimize günaydınlar sunup kahvaltımızı ederken telefonuma mesaj bildirimleri gelince sessize alıp gelene baktım.

Namjoon hyung
Acil
Ara
Beni
Seni
Köstebek

Köstebek mi? Ne saçmalıyor bu ya?

Masadan kalkıp af diledim ve odaya geçip onu aradım.

"Bu bilgiler gereksiz bilgiler Jeon. Sanırım benim değilde Yoongi'nin ajanı olmaya başladın? "

"Ne saçmalıyorsun hyung? Bu yüzden mi ortalığı ayağa kaldırdın cidden? Ben kimsenin köstebeği falan değilim, sana ihanet etmiyorum. Ne varsa çekip sana attım."

"Jungkook umarım düşündüğüm şeyi yapmıyorsun."

"Yapmıyorum tabiiki. Off bende bir şey oldu sandım ya. Neyse hyung. Senin Jin ne oldu bari? Odanda kamera çıktı mı?"

"Kontrol etme gereği duymadım. Neyse."

Görmeyeceğini bilsem de gözümü devirdim. "Görüşürüz hyung, haberleşiriz."

Telefonu kapatıp odadan çıkıp masaya geri döndüm. Zaten dünden beri bir kızgınım. Bana resmen ihanetçi diyor ya!

~♥~


Çalan kapı ile mızmızlanarak kapıyı açtım. Gördüğüm Jin ile kaşlarım çatılmıştı. Onun da şaşırdığını anlayıp hemen dışarı çıkıp kapıyı kapattım ve içeri girmemesini sağladım. Arkasına dönüp gidecekken bileğinden kavrayıp sıkıca tuttum. "Vay be, tahminlerim doğruymuş. Sanırım sen de beni Yoongi'ye ifşa etmeye geldin ha?"

Bileğimden kurtulup alayla bana baktı. "Sen yoksa Namjoon'a mı söyledin beni? "

"Eğer beni Yoongi'ye söylersen sanırım benim de değerli oppan Namjoon'a söylemem gerekecek." Oppa diyerek onu daha da kışkırtmıştım.

İstediğim siniri kazanmıştım. "Sikeyim bu acayip saçma. Sana nasıl güvenecekmişim?"

Omuz silkip umursamazca konuştum. "Güvenmek zorundasın, eğer Namjoon hyung öğrenirse sevgilinden ayrılmak zorunda kalırsın."

'Hah' sesi çıkardı. "Piç."

Üstüne yürüyüp tam önünde durup aramızdaki mesafeyi kapattım ve kollarımı bağlayıp dik dik baktım ona. "Neden geldin buraya?"

Yüzüme tısladı. "Sanane."

Güldüm ve sinirle dilimi ağzımın içinde döndürdüm. "Git buradan-"

Lafımı Yoongi'nin erkeksi sesi kesmişti. "Jin." Yanımıza geldi. "Geleceğini bilmiyordum." Parmaklarıyla ikimizi işaret etti. "Siz ikiniz tanışıyor musunuz yoksa?"

Gözlerimiz kesiştiği zaman Jin'e sert ve otoriter bakışlarımı aynen gönderdim. Mesajımı alıp başını olumsuz anlamda salladı. "Yok ya ne tanışması, sadece birine benzettim. İçeri girelim istersen, konuşacaklarımız vardır."

Ne konuşacaksınız acaba Jin?

Yoongi ile içeri girdiklerinde Namjoon hyunga söyleme fikri içimi yiyip kemiriyordu. Söylemessem asıl biz çuvallayıp, patlayacaktık.

Peşlerinden gidip içeri girdim ve Yoongi'ye istediği bir şey var mı diye sordum. Aldığım iki kahve cevabı ile hızlıca mutfağa gidip kahve yaptıktan sonra konuştukları odaya gidip kahveleri önüne koydum. Jin ile göz göze gelmemiz ve Yoongi'nin bunu fark etmesi ile gözlerimi kaçırıp put kırmadım. Odadan çıkıp kapının yanında durdum ve içerideki sesleri dinlemeye çalıştım.

"Jungkook? Ne yapıyorsun?"

Duyduğum ses ile şaşırmıştım ve pabucu dama atmamak adına konuştum. "Efendim? Ah dalmışım Jimin ya. Kafam başka yerlerde."

Bendeki şüpheli bakışlarını kesince kapıdan ayrılıp odama gittim ve Yoongi'nin odasına koyduğum sesi dinlemeye başladım.

My Spy/Yoonkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin