8

1.5K 130 8
                                    

Jungkook

Hemen kulaklıkları yakıp dinlemeye başladım. İlk konuşan Yoongi oldu.

“Jungkook’la tanışmadığınıza emin misin, tartışıyordunuz sanki?”

Jin’in gergin kahkahasını duydum. Salak çok belli ediyordu. “Yoongi~ ne alaka, nereden tanıyacağım onu?”

“Bilemiyorum. Her neyse neler öğrendin?”

“Aaa şey evet. Namjoon yeni bir telefon çıkartacak ama daha çalışmadalar. Özelliklerini falan daha belirlemediler.”

Yoongi’nin sesi çok sorgulayıcı çıkıyordu. “Güzel. Emin misin belirlemediklerine peki?”

Kekeledi. “E-evet. Düşünüyorlar daha.”

“Tamam o zaman. Başka bir şey yoksa gidebilirsin.”

Biraz sessiz kaldırlar. Galiba ayaklanmışlardı. “Bu kadardı. Başka bir şey öğrenemedim. Gidiyorum o zaman.”

“Tamam sonra görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Kapı sesi duyduğumda hızla ayaklanıp merdivenlerde Jin’i yakaladım. “Sen nasıl ajansın ya, çok belli ettin içerdeyken.”

“Nasıl- inanamıyorum ses dinleme cihazı mı koydun?”

“Salak sanki sen Namjoon’un odasına koymadın. Sakın birine ispiyonlamayı aklının ucundan bile geçirme. Öyle bir şey yapacağını anladığım an Namjoon’a söylerim.”

Alayla hah sesi çıkardı. “Beni tehdit ediyorsun ama ben de Yoongi’ye söylerim. Ayrıca cidden çok şüphelendi benden. Üstümdeki şüpheyi kaldırmazsan ve Yoongi Namjoon’la olan ilişkimi öğrenirse kendimle beraber seni de batırırım.”

“Salak mısın, ben nasıl Yoongi’nin düşüncelerini değiştireyim?”

“Bana bak ben senden büyüğüm ağzını topla. Ayrıca nasıl yapacağın beni ilgilendirmiyor. Benim için sonuç önemli. Hadi bay.”

“Sikik herif!” Fısıldayarak arkadından sövüp sakinleşerek Yoongi’nin kapısını çaldım. Komutuyla içeri girip boş fincanları aldım. “İstediğiniz bir şey var mı?”

“Evet, Taehyung’u çağırıp bir kadeh porto getir.”

Başımla onaylayıp odadan çıktım ilk olarak elimdekileri mutfağa bırakıp salonda Jimin’le sarmaş dolaş olan Taehyung’un önüne geçtim. “Bay Min siz çağırıyor Taehyung Bey.”

Kaşlarını çatarak, Jimin’in omzuna attığı kolunu çekip ayağa kalktı. “Neden, bir şey mi oldu?”

Omzumu silktim. “Bilmiyorum.”

Başını sallayıp merdivenlere yöneleceklen bir şey hatırlamış gibi arkasını döndü.

“Bu arada bana sadece Taehyung ya da hyung de. Bey çok itici.”

Oyuncu bir şekilde yüzünü ekşiyerek söyleyip merdivenleri çıktı. Bu hareketine gülüp Jimin’e döndüm. O da gülüyordu.

“Jimin, Bay Min porto istedi yerini bilmiyorum. Nerde?”

“İçkiler bodrum katta. Onu da orada bulabilisin.”

Gülümseyip teşekkür ettim. Bodruma inip içeri girdiğimde geçirdiğim şoku anlatamam. İçki mahzeni yapmışlar burayı resmen oha. Rafların başında en eskisinden kırmızı şaraptan başlayarak sonlara doğru yıllar artıyordu. Sonra aynı şekilde beyaz şarap ve türlü türlü içki.

İçmeye bayılırdım ve yeni içkiler tatmaya da çok hevesliyimdir. Şu an Min Yoongi’nin bu içki mahzenine aşık olmuş durumundayım.

Gidip Porto’yu bulup aldım. Geniş bir zamanda buraya inip neler var diye inceleyecektim. Çok geciktiğim için hızlıca bir kadehe doldurup odasına çıktım.
Taehyung’la ne konuştuklarını öğrenmem gerekiyordu. Kapıyı çalıp içeri girdim. İçerde sadece Yoongi vardı ve eli çenesine yaslı bir şekilde bakışlarını yere sabitlemiş beni fark etmiyordu.

Şarabını yanındaki küçük sehpaya koyup önünde dikilmeye başladım. Cidden dalmıştı ve hala beni fark etmemişti. Elimi yüzünün önünde sallayıp dikkatini çektim. Transtan çıkıp saf saf bana baktı. Sonra yanındaki kadehe. Porto’yu görünce gözlerinin parladığına yemin edebilirim.

“Taehyung gelmedi mi, çağırmıştım oysaki.”

Kadehini eline alıp yudumlamadan önce tek kaşını sorarca kaldırdı. “Taehyung?”

Büyük ihtimal Bey demediğim için sorguluyordu. “Evet kendisine sadece ismiyle hitap etmemi söyledi. Başka bir şey yoksa gidiyorum.”

Bir yudum aldı. “Müzik odasını temizle. Oraya geçeceğim.”

Off. “Peki.”

Temizlik malzemesi odasından toz bezi alıp enstrümanların yanına gittim. Pislik adam her şeye sahip. Mahzeni ve bu odaya çok imrendim şu an.

Oha kocaman bir piyanosu var. Yaa çok güzel görünüyordu. Hızlıca diğerlerinin tozunu alıp piyanonun başına geçtim. Koltuğuna oturup tek bildiğim olan çocuk şarkısını çaldım.

Keşke çalmayı bilseydim. Kapı tarafından gelen sesle irkilip ayağa kalktım ve sesin geldiği tarafa döndüm. Yoongi elindeki şarabıyla kapı pervazına yaslanmış bir şekilde beni izliyordu.

Yan ağız sırıttı. “Çalmayı biliyor musun?”

Somurtup yanıma gelmesini izledim. “Maalesef hayır.”

Oturağa oturup tek kaşını kaldırarak baktı. “Çalmayı öğrenmek ister misin?”

Şaşkınca bakmaya başladım. “Siz biliyor musunuz?”

Alayla güldü. “Bilmesem neden öğretmeyi teklif edeyim?”

“Gerçekten öğretecekseniz çok isterim.”

Çocuk gibi sevindim. Bu halime gülüp yana kayıp oturmam için yer açtı. Bezi kenara bırakıp hemen yanına kuruldum.

Hevesle bir eline bir de yüzüne bakıyordum. Kadehini koca piyanonun cilalı yüzeyinin üstüne koyup parmaklarını tuşlara yerleştirdi.

“Parmak düzenini biliyor musun?”

Başımı olumsuzca sallayıp ellerine baktım. Gülüp ilk sol elimin parmaklarının yerlerini gösterip koydurdu. Sonrada sağ elimi alıp yerleştirdi.

Kalbim istemsizce hızlı atıyordu ve bunu piyano çalmayı öğreneceğime vuruyorum. Parmaklarımı yerlerinden ayırmamaya çalışarak yüzüne baktım. “Şimdi ne yapacağım?”

“Tahminimce notaları da bilmiyorsun?”

Yine başımla bilmediğimi belirttim. “Bak sol elinin serçe parmağındaki do notası. Sırayla gidiyor. Sağ elinde de baş parmağında ki do...”

Öyle anlatmaya başladı ve parmaklarımın alışması için çaldıklarını tekrar etmemi istedi. Dediklerini yaparken zaman baya ilerlemişti.

Yoongi’nin telefonun çalmasıyla dersimiz yarıda kaldı. Ayağa kalkıp cebindeki telefonu çıkardı ve açtı.

“Alo.”

“...”

“Emin misin?”

“...”

“Tamam eve dönebilirsin.”

“...”

“Görüşürüz.”

Kadehini alıp kapıya ilerledi. Oturduğum yerden onu izliyordum.

“Bugünlük bu kadar yeter.”

Kapıdan çıkıp gitti. Odun ne olacak. Şimdi çokta bir şey diyemem şimdi. Piyano çalmayı öğretmeye başladı sonuçta. Heehhehehe.

My Spy/Yoonkook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin