Nefret ettiğim o mesai saatinden bugün korkuyordum. Geceye kalıp onunla karşılaşmak.. istediğim son şeydi. Gerçi bu dosya yığınının çalışma saatleri içerisinde biteceğini de pek sanmıyordum.
İşin gerçeği korku hissimi daha da kabartmıştı ama hala iş saatindeydim. Belki bir umut...
Umuda inanan aklımı sikeyim. Akşamın altısı olmuştu fakat dosya yığınının daha küçük bir kısmı bitebilmişti. Şansızlığım bugünde yapacağını yapmıştı.
Suratımın asıklığıyla işlerimi yapmaya devam etmekten başka ne gelirdi ki elimden?..
İyi akşamlar Wei. Bu arkadaşım Wen Ning'di. Kendisi seneler önce batan Wen şirketinin sahipleriyle akrabaydı. Ne kadar akraba da olsalar Wen Ning onlar gibi değildi. Çekingen, her şeye boyun eğen ve hiç sinirlenmeyen biriydi. İçine bastırdığı bu duygu seli yüzünden ablasının çalıştığı hastanede psikokoğa ve psikiyatrise gidiyordu. Son günlerde daha iyi görüyordum onu. En azından birileri iyiydi.
Sağol Wen Ning. Gülümsemesini de beraberinde götürdüğünde Wen Ning, bu katta sadece benim olduğumu fark ettim.
Arkadaki ayrı oda ve benim bilgisayarımın ışığı dışında bu katı hala görünür kılan tek şeydi solan güneşin bugüne verdiği son ışıkları. Günün bu nazik ve yüz güldüren batımına dalmıştım bir süre. Farkında bile değildim camın önüne geldiğimin. Boydan boya olan bir duvardı zaten. Tüm gün güneşi izleyebileceğiniz mükemmel bir alan.
Masalarımızı ayıran ince ve kısa duvara dayandım. Sonsuza dek sürmesini istediğim güzelliğin bittiğini bilmek hüzünlendiriyordu sadece beni. Ben çıkıyorum kardeşim. Arkamdaki konuşanın tanımıştım sesini. Ona karşılık söylenen hımm dan çok bir şey anlamasam da asansörün din sesi biriyle yalnız kaldığımı söylemişti bana.
Gözlerimi giden güneşin son ışıklarını görerek kapattıktan sonra göğüs kafesimi delmeye çalışan kalbime ses verdim. Benim korkumun aksine heyecanlıydı o. Deli gibi atıyordu çünkü aylardır rüyalarda kavuştuğu adamı bulmuştu. Gerçekten dokunabilir, sıcaklığını hissederek mest olabilir, gözlerinin içine saatlerce bakabilirdim.
Bedenimi ısıtan sıcaklığın kaybolmasıyla güneşin artık olmadığını anlamıştım.
Gözlerimi araladım, artık işime dönüp o lanet dosyaları tamamlamalıydım.
Masama gitmek için hareketlendiğimde karşımda gördüğüm bal köpüğü gözler donup kalmama sebebiyet vermişti. Bir şey söyleyemeden sadece selam verdim. Kurtuluş alanıma doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım Wei Ying. Tekleyen kalbimle durdum. Ne konuşabiliyor ne de kaçıp gidebiliyordum.
Kalbim sığmıyordu artık bedenime, nefesim kesiliyordu. Başımı hafif yukarı kaldırıp derin nefes alsam dahi yetmiyordu artık bana. Uzun ince parmaklarım buz tutmuş, kanımın çekildiğini hissetmeye başlamıştım.
Kaskatı olan vücudumu zorla döndürerek eğildim. Evet efendim? Yeniden doğruldum ama başım hala eğikti ve yere bakmaktan başka bir şey yapamadım o an. Her bir adım sesiyle kalbimin hızı artıyor, olacaklardan korktuğumu daha derinden hissediyorum. Soğuk ter damlacıklarının boynuma ilerleyişi beni daha da geriyordu.
Önümde bir çift ayak gördüğümde gözlerimi kocaman açtım sadece, orda ne olacaktı, ne diyecekti... Duran bir beynim vardı sadece o an. Dosyaları bugün bitirmene gerek yok. Daha da şok olmuş vaziyette bir şey diyememiştim. Yanımdan geçip giden o kişiden farklı şeyler beklemiştim. Bir anda arkamı dönüp baktım. Boğazıma düğümlenen iki kelimeyi söyleyemeye çalışırken onun gidişini izliyordum
Lan Zhan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mo Dao Zu Shi - Modern Life
FanfictionSabahtan beri aklımda olan O'ydu. Süt beyazı teni, kömürle boyanmış saçları, baktıkça etkisi altına alan o inanılmaz bal köpüğü gözleri ve porselen bakışlı suratı... Aylardır rüyalarımda peşimi bırakmayan bu genç adam neden rüyalarımda cirit atıyord...