Dosyaları yapamadığımı idda etsem de sonradan açılmıştı beynim. O kadar hızlı yapmıştım ki mesaiye 2 veya 3 dosyayla girecektim. İstediğim zaman çalışmazsın zora sokarsın, istemediğim zaman da çalışasın geliyor. Dudağımı büzerek gözlerimle anlıma bakmaya çalıştım. Fakat ağlayan gözleri bilirsiniz, gün boyu acı çeker kururlar. Acıyla kapattım gözlerimi ve ovuşturmaya başladım.
İş çıkışına 15 dk kaldığını gördüğümde işi bırakıp dinlenmeye koyuldum. Sonuçta mesaiye kalmanın tek şartıydı dosyalar. Kafamı geriye doğru atıp kapadım gözlerimi. Moralimin berbat olmasının yanı sıra heyecanlıydım da. Sorun çıkmazsa onunla başbaşa kalabilecektik, yani.. Umarım..
Sonunda insanlar çıkmaya başladığında kalbim artan heyecanımla hızlandı. En sona kaldığımda dosyayı açıp aheste aheste yapmaya koyuldum, kulaklarım ise ayrı olan odadaydı.
Kapının açılma sesiyle diktim kulaklarımı. Milletin dedikodusuyla adının Lan Xichen olduğunu öğrendiğim abisinin sesi duyuldu ilk Bugün ben burda dururum, sen eve git. Gözlerimi aniden açarak vücudumu dikleştirdim, boynumu tuttup ağrıyormuşçasına ovuşturmaya başladığımda hafif kafamı çevirip görmeye çalıştım onları. Gözlerimin acısı ve onların uzakta olmalarından dolayı hiçbir şey görememenin hüznüyle dosyama döndüm. Dudağımı ısırarak gözlerimi sıkı sıkıya kapatım Bugünün tek mutluluğu da gidecek. İçimden geçirdiğim bu kelimelerin ardından tek mutluluğumun sesini duydum Benim halletmem gereken başka işlerde var. Abisinin ne yaptığını göremesem de derin bir nefes aldığını duydum Pekala. Ama yarın ben kalacağım. Ardından yaklaşan ayak seslerini duyduğumda mutlulukla dosylarla ilgileniyormuş numarası yaptım. Yanımdan geçene içimi rahatlatmak amacıyla baktığımda ise bana bakıp Kolay gelsin diye gülümseyen bir yüzle karşılaştım. Hafif gülümseyerek başımı eğip selam verdim. Yüzündeki gülümseme gidip bana tuhaf tuhaf bakmaya başladığındaysa çok şaşırmıştım. Fakat durmadı, asansöre bindi ve gitti. Yüzümde bir şey mi vardı?
Yüzümü yoklarken Lan Zhan'ın yanıma geldiğini gördüm. Kısa süreli bakışmanın ardından söylediği istek üzerine kalbimin hızını ve midemdeki kelebekleri yoğun bir şekilde hissetmeye başlamıştım Bugün şirkette genel bir temizlik olacak, yani konuşamayabiliriz. Bu yüzden daha sessiz bir yere gidelim. Heyecandan olsa gerek cevap vermek yerinde kafamı hızla aşağı yukarı salladım. Kalan bir kaç dosyayı da kenara bırakıp, omuz silktim Arkamda dosya bırakmak moda oldu. diye iç geçirdim.
Paltolarımızı giyip dışarı çıktığımızda büyük turuncu ışığın yeni yeni solduğunu gördüm. Hayranlıkla bakıyordum güneşe. Sanki daha önce hiç görmemiş gibiydim. Çok güzel bu kelimeleri sesli söylediğimin farkına onun hımm lamasıyla vardım. Bir anlık ona baktığımda gözündeki siyah gözlükle karşılatım fakat yüzüne vuran ışıkla bana baktığını görebiliyordum. Yanaklarıma vuran sıcklık başımı öne eğmemi emrediyordu resmen.
Sonra nereye gittiğimizi merak ederek göz ucuyla karşıya baktım, tanıdık binalar ve sokaklar. Burası baya baya benim evimin yoluydu. Gözlerimi kapatarak çevirdim kafamı ona Biz nereye gidiyoruz demiştin? Önüne bakmaya devam ederek konuştu Baş başa kalabileceğimiz bir yere. Kaşımın tekini kaldırdım Yani neresi orası? Gözündeki siyah gözlüğüyle bana baktı Senin evine. Tanrım ne kadar da sakin. Onu sevdiğim ve istediğim en büyük gerçekti ama neden benim evim? Kafede veya restoranta otursak ne olurdu ki?
Düşüncelerimi okumuş olacak ki Eğer dışardı herhangi bir yerde oturursak insanların benim Lan ailesinden olduğumu anlama olasıkları çok yüksek. şeklinde cümlesini beyân etti.
Kalbimin atışları, yanaklarımdaki sıcaklağın ani artışı, hızla terlemem... Heyecanlanmak diye buna derdim ben. Açıkçası ayaklarım geri gitmek istiyordu fakat bu da tek fırsat olabilirdi.
İki yana sallayarak sahte bir gülümse yerleştirdim yüzüme. Belli etme, belli etme, belli etme... Heyecanımı dindirmeye çalışırken evimin olduğu binanın önüne geldik. Dosyanda burası yazıyordu. Gözlerimi kaçırarak Evet... diyebildim. Elini uzatıp anahtarı istediğini belli ettiğinde panik olup cebimdeki anahtarı çıkartmaya çalışırken bana bakıp hafifçe dudaklarının kıvrıldığını gördüm. Tanrım! Resmen ruhum ayrılıyordu o gülüşle bedenimden. Hangi insan bu kadar mükemmel olabilirdi ki?!
Zar zor çıkarttığım anahtarı verdiğimde, elimden tutarak hızlı adımlarla çekti beni apartmanın içine. Evimin önüne geldiğimizde nazikçe açtı kapıyı, geçmem için bana öncelik verdiğinde titreyerek girdim içeri. Dağınıklık ve içki kokusu... Ne mükemmel bir hayat tarzı değil mi?
Arkamdan kapanan kapı sesiyle donup kalmıştım ama arkamın dönük kalması da tuhaf olacağı için yavaş yavaş ona doğru çevirdim bedenimi. İçtenlikle gülümsemeye çalışarak karşıladım onu E..Evime hoş geldiiin! Ehehe... Derin nefesler alarak aslında ne kadar stresli olduğumu belli ediyordum. Tabi o an bunu fark etmek benim için birazcık zordu çünkü karşımda resmen bir melek duruyordu, beyazın en güzel tonlarını giyen mükemmel bir melek. Bir an Böyle biri nasıl sever ki beni? diye düşünmedim değil.
Hızlı adımlarla bana geldiğini gördüğüm an nefesimle kabarttım göğüsümü, ne yapacağını tahmin bile edemeyen ben onun sıkıca sarılmasıyla şaşırıp kalmıştım.
Saçlarımın arasında dolaşan yumuşak ve uyuşturucu elleri beni rahatlatırken, tenine olan yakınlığımla mükemmel bir ölüm yaşayacağımı sanıyordum. İçki kokusuyla karışan muazzam kokusuna aşık olmuştum tekrardan. Kulağıma fısıldadığı adımı hiç bu kadar nazik duymamıştım. Sanki cennet sarılıyordu bana.
Kimsenin dayanamayacağı o sarılma iç güdüsüne yenik düşerek sarıldım, ilk defa bir yenilgide bu kadar mutlu olmuştum. Yumuşak saçlarını hissetmek adına ellerimi arasına gezdirmeye başladım, yayılan koku baştan çıkartmaya yetebilecek güzellikteydi.
Beni hafifçe itip yüzüme bakmaya yeltendiğinde kafamı eğdim. Cennetin en güzel renklerine bakıp kaybolmaktan korkuyordum. Üzerimdeki farklı baskıyı hissedebiliyorum, beni izliyordu. Yüzümün her bir santimini ezberleyene kadar bakıyordu hemde, emindim bundan. Utanmanın verdiği o inanılmaz heyecanla alıyordum nefesimi.
Çenemi tuttu. O kadar nazikti ki kaldırırken kafamı, sanki solmuş bir çiçeğin eğik başını kaldırdığının farkındaydı. Bir kaç saniyeliğine de olsa kitlenmiştim o gözlere, sonsuz gibi gelmişti onlara bakmak ve doyamıyordum bakmaya...
Hissettiğim yumuşaklık ve vanilya tadı... Kafasını hafif bastırdım kendime doğru, uzun bir süre bırakmasını istemiyordu kalbim. Hafifçe araladığı bal köpüğü gözlerini bana dikerek devam etti öpmeye.
Alnını anlıma dayadığında kenetlenmiş bir çift bal köpüğü gözlerinin yanında sıcak nefesini de bahşeti yüzüme.
Seni özledim Wei Ying...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mo Dao Zu Shi - Modern Life
FanfictionSabahtan beri aklımda olan O'ydu. Süt beyazı teni, kömürle boyanmış saçları, baktıkça etkisi altına alan o inanılmaz bal köpüğü gözleri ve porselen bakışlı suratı... Aylardır rüyalarımda peşimi bırakmayan bu genç adam neden rüyalarımda cirit atıyord...