on üç

270 27 62
                                    

(Jungkook)

Çok zevkli bir duşun ardından bir yemek çok güzel giderdi değil mi?

Bu yüzden ben şu an yatağımda dinlenirken Rosé bana yemek hazırlıyordu. Ne diye bilirim ki? Güzel yemek yapıyordu ve bizim hâlâ iki saat kadar zamanımız vardı.

"Jungkook?"

Dinlendirmek için kapattığım gözlerimi açarak kapıda bana seslenen Rosé'ye baktım.

"Evet?"

"Yemek hazır diyecektim."

Başımla onu onaylayarak yatakta doğruldum. Üzerime yine eve gelmeden önce giydiklerimden gitmiştim. Sonuçta her kıyafetimden iki tane vardı.

Mutfağa giren Rosé'nin peşinden bende girdiğimde başka bir yere bakmadan masaya oturdum. Rosé ise dilimlediği ekmekleri ekmek sepetine koyarak masaya koyduktan sonra karşıma oturdu.

Arada bana olan bakışlarını hissedebiliyordum. Hatta hüzün adlı duyguyla bakıyordu. Onu sevmemem zoruna gidiyordu. Jeongyeon'u değil onu seveyim istiyordu ama atladığı bir şey vardı.

Onun Jimin'i kullandığı gibi bende onu kullanıyordum. Sevgilime kıyamadığım, canının acımasına dayanamadığım için onunla birlikte oluyordum. Rosé'de bunu bildiği halde benimle birlikte olmaya devam ediyordu.

Masanın üzerine ki telefonumun ışığını yandığını görmüştüm hemen ardında da bildirim sesi geldiğinde elime almış ve gelen mesaja bakmıştım.

"Dersten çıkamaz mısın?"

Derste bile değildim. Hatta hiç girmemiştim ama bunu ona söyleyemezdim. Ona yalan söylemek her ne kadar beni üzsede mecburdum.

"Üzgünüm bu ders önemli not almam gerek."

"Tamam o zaman dersten sonra görüşürüz."

"Görüşürüz. Seni seviyorum."

"Bende seni seviyorum."

Telefonumu elimden bıraktığımda yüzümde oluşan gülümsemeyi sildim. O beni her an gülümsetiyordu. Onun adı geçtiğinde bile gülümsüyordum.

"Kimdi o?"

Tam karşımdan gelen sesle önümde ki tabağımdan başımı kaldırmadan onu cevapladım.

"Jeongyeon."

"Ne diyor?"

Kaşlarım çatılmıştı. O neydi? Çok gerekliydi öğrenmesi değil mi?

"Sanane?"

Elindeki çatalı sertçe masaya bıraktı. Ellerini masaya vurarak ayağa kalktığında başımı yukarı kaldırıp ona çatık kaşlarımda baktığımda o da bana aynı şekilde bana bakıyordu.

"Ne demek sanane?! Nerdeyse bir yıldır benimle benimle yatıyorsun! Jeongyeon'u seviyorum sanıyorsun ama senin onu sevdiğin yok! Sen sadece kendini kandırıyorsun! Eğer Jeongyeon'u sevseydin ona kıyamıyorum bahanesiyle onu benimle aldatmazdın!"

Daha fazla sinirleniyordum. O benim için altıma aldığım bir kızdı sadece.

"Bunu sen mi söylüyorsun Rosé? Jeongyeon senin en yakın arkadaşın değil mi? Sen de en yakın arkadaşına yalan söylüyorsun? Benimde kendimi kandırdığım filan yok. Jeongyeon'u değil seni mi sevmemi isterdin?"

Her ne kadar sinirli olsamda onun aksine biraz daha sakin konuşmaya çalışıyordum.

"Evet! Beni sevmeni isterdim! Jeongyeon' da benim en yakın arkadaşım filan değil! Ben sadece sana yakın olmak için onunla arkadaşım! Yoksa o senin güzel sandığın çirkin kız umrumda değil! Ama sen bunu anlamamakta ısrar ediyorsun!"

Bu kadar dolmuştu? Ne yani beni bu kadar seviyordu?

"Tamam. Sana sadece bir şans vereceğim."

"Ne?"

"Sadece bir şansın var. Beni kendine aşık etmek için sadece bir şansın var."

Biraz daha sakin duruyordu. Madem beni bu kadar seviyordu ona bir şans verecektim. Ama başaracağına hiç inanmıyordum.

--------------------------------------

Şimdi bana söyleyin. Bir dahaki bölüm Jeongyeon ve Jimin mi olsun yoksa başka bir çift mi olsun.

Eğer başka bir çift isterseniz bana söyleyin lütfen.

afrodit day🍀jeongminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin