Bu bölüm biraz kısa oldu. Affınıza sığınıyorum. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.
Selin ve Dilara arkadaşlarına destek olmak için çabalarken, üç genç adam da gruplarına yeni katılan Dinçer ile birlikte her zaman gittikleri balık restoranında oturmuş, bir taraftan balıklarını yiyor, bir taraftan da rakılarını yudumluyorlardı. Derinden gelen Türk sanat musikisinin hüzünlü tınısı, masada bulunanları çoktan etkisi altına almış görünüyordu. Dört adamda sessizlik içinde kendi iç dünyalarına çekilmişti.
Dinçer ve Sinan, vuslata bir türlü ereme menin derdindeyken, Asrın birkaç saat önce yaşanılanları düşünüyordu. Doğan ise, çözümü onların sessizliğine ortak olmakta bulmuştu. Çünkü o, hayatının en güzel ve en mutlu günlerini yaşıyordu. Sonunda hayallerine kavuşmuş ve ilk görüşte kalbini fetheden kadını, büyük uğraşlar sonunda karısı yapabilmişti. Düşlediği gibi her sabah gözlerini onun kokusunu duyumsayarak açıyor ve her akşam onun sıcaklığında kapatıyordu. Allahtan bundan başka dileyeceği bir tek şey kalmıştı. O da sevdiği kadın ile kendisinin parçası olacak evlatlardı ama bu düşünce için henüz çok erkendi. Dilara istese dahi o henüz istemiyordu. Çünkü, sevdiği kadın ile arasına hiç kimsenin girmesini ve Dilara'nın ilgisini, çocuğu dahi olsa hiç kimse ile paylaşmak istemiyordu. Başkalarına göre bencil bir düşünce gibi görünebilirdi ama bu Doğan'ın asla umurunda değildi.
Genç adam uzun bir sessizliğin ardından masadaki arkadaşlarını tek tek süzdü ve derin bir nefes verdikten sonra, oflamaya başladı.
"Of! Of!"
Doğan'ın sesi ile daldıkları derinliklerden çıkan üçlü bakışlarını ona çevirdi. Sinan onun yüzünü uzun uzun süzdükten sonra, "Hayırdır abicim? Seni bu kadar derinden etkileyen şey nedir? Söyle de bilelim. Sen daha yeni evlisin, şu an senin keyiften göbek atman gerekmiyor muydu? Yoksa, evlendiğine pişman mı oldun?"
Sinan'ın alaycı sorusu üzerine, Doğan'ın yüzüne ukala bir gülümseme yayıldı.
"Yoo! Ben hayatımın en güzel günlerini yaşıyorum ama sizin sayenizde içim çürüdü. Eğer surat asıp oturmaya devam edecekseniz, gidin evinizde tek başınıza oturun. Bende karımla rahat rahat özlem gidereyim. Hem siz hem de ben mutlu oluruz. Öyle değil mi?"
Dinçer'in bir an aklına Doğan'ın kardeşi ile nasıl özlem gidereceğini geldi ve hiddetle ona cevap verdi.
"Canımı sıkma damat! Kardeşimi verdiğim gibi almasını da bilirim. Hem abuk sabuk konuşup beni deli etme. Kardeşimin genç yaşta dul kalmasını istemiyorsan, bir daha benim yanımda özlem gidermekten bahsetme."
Dinçer'in sözü üzerine, Doğan tüm restoranı inleten bir kahkaha attı.
"Üzgünüm kayınço ama o biraz zor. Kardeşin artık benim soyadımı taşıyor. O istediği sürece de öyle olmaya devam edecek. Bence sen benim evliliğimi düşüneceğine, kendi sorunlarını çöz. Yüzünden anladığım kadarı ile Recep amca cephesinde bir değişiklik yok." dedikten sonra, bakışları ile Asrın'ı işaret etti.
"Tamam sizin durumunuzu anlıyor ve saygı ile karşılıyorum ama bunun halini bir türlü anlayamadım. Adam birkaç gün sonra evlenecek ama gerdeğe değil de mezara girecekmiş gibi bir hali var."
Dinçer ve Sinan bu sözlerden sonra meraklı bakışlarını Asrın'a çevirdi.
"Doğan doğru söylüyor dostum. Senin şu an en az Doğan kadar neşeli ve heyecan dolu olman gerekmiyor mu? Karadeniz de gemin mi vardı yoksa? Ne bu halin gerçekten? Yoksa İrem ile evlenmek istemiyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Kuşu
General FictionFarklı kültürler olmasa da, farklı iki aileden gelen iki insanın hayat hikayesi. Birisi sevgi ve şefkat ile büyütülen bir adam . Diğeri ise sevgiyi başkalarında aramış bir kadın. Bakalım ikisinin hayatı, bir şekilde kesişince neler olacak.