Ders bittiğinde öğle yemeği için sıraya girmiştim. Ben hariç herkesin yanında biri var gibi görünüyordu. Çok fazla arkadaşım yoktu ancak bu durumdan rahatsız değildim. Uzun zamandır tek başıma bir şeyler yaptığım için alışmış sayılırdım.
Tepsime yemekleri koyarak bir süre boş bir masa aradım. Herkes kalabalık gruplarla yemek yediği için mi bilmiyordum ancak arkadaki küçük masalarda kimse yoktu. Sanırım oralara oturursam hiçbir sorun olmazdı.
Arkalara doğru tepsimle beraber ilerlerken hiç kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordum. Ders arasında sınıftakilerin söyledikleri garibime gitmişti. Eğer biriyle uzun süre göz göze gelirsen, karşıdaki kişi seni yanlış anlıyormuş. Ondan hoşlandığını bile düşünebiliyormuş. Başta ne kadar ilginç bir durum diye düşünmüştüm ancak şimdi daha da mantıklı geliyordu.
Masama oturarak etrafımdakilere göz attığımda, neredeyse bütün kızlar erkeklere kur yapıyor veya durduk yere kahkaha atıyorlardı. Acaba kızların böyle davranması erkeklere çekici mi geliyordu?
"Saçmalık..."
Söylenerek tepsinin yanındaki paketin içindeki kaşığı ve çubukları çıkardım. İnsanlar çok garipti, özellikle de kızlar. Eğer ben erkek olsaydım bana böyle davranan kızlardan nefret ederdim. Durduk yere dik yürüme çabaları veya dikkat çekmek için kısa etekler giymeleri. Kısa etek giymek gayet normal bir şeydi. Ancak anormal olan, giydikleri kısa eteği arada yukarı çekme çabalarıydı. Tıpkı çaprazımdaki kız gibi. Giydiği topuklu ayakkabıların üzerinde sendeleniyor, yine de hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu.
Kimseyle göz göze gelmemeye çalışsam da o kızın hareketleri oldukça garip gelmişti. Belki de hala Seul'ün kültürüne alışamadığım için böyle geliyordu.
Birden önüme konan tepsiyle irkilerek karşımdaki tepsinin sahibine baktım. Jongin'di ve bu sefer yanında Krystal yoktu. Onunla takılmasına rağmen karşıma oturması kafamı karıştırmıştı.
"Oturabilir miyim?"
Aslında sormasına gerek bile yoktu. Bu küçük masaya koyduğu tepsiyle beraber bana karşına oturuyorum mesajını vermişti bile. Yine de cevap bekliyor gibi göründüğü için bir şeyler mırıldandım.
"Peki."
Arkadaki masalardan sandalye çekti ve karşıma oturdu. Bir süre tepsisinin kenarında duran paketteki çatal ve çubukları çıkarmak için zaman harcamıştı. O sırada ben de onunla göz göze gelmemeye çalışarak önümde duran pilavı yiyordum.
"Saçlarını toplamışsın."
Kısa bir süre hareketsiz kalarak gözlerimi karşımda yemek yiyen Jongin'e yönelttim. Belki de buraya bana o rezil anlarımı hatırlatmak için gelmişti.
"Neden buradasın?"
"Aklında çok fazla soru olmalı."
Bu konuda haklıydı. Otobüste de Krystal'e çocukluk arkadaşı olduğumuzdan bahsetmişti. Yalan söylediğinin farkında olsam da kendinden emin bakışları kafamı karıştırmıştı.
"Sorularımı biliyorsan cevaplarını da vermelisin."
"Rahatsız olmaz mısın? Belki de böylesi daha iyidir."
Rahatsız olacağım bir şeyse ne diye karşıma oturmuştu cidden? Elimdeki kaşığı gergin bir şekilde sıkarken Jongin'i izliyordum.
"Bana kızma, canımı yakıyor."
"Cidden neden geldin buraya."
Elindeki kaşığı tepsiye bırakarak arkasına yaslandı ve cebinden çıkardığı telefonu bana uzattı.
"Bu ne?"
"Telefon numaranı ver."
"Neden?"
"Geç kalmaman için seni uyandıracağım."
Bu söylediğiyle ciddi mi yoksa değil mi diye bir süre beklemeyi sürdürmüştüm. Yine de yüz ifadesi oldukça ciddi görünüyordu.
"İstemiyorum. Ben kendim uyanırım."
Ayağa kalkarak tepsimi elime aldım ve yanından uzaklaşmak için yürümeye başladım. Geç kalmışım veya kalmamışım onu ne ilgilendirirdi ki? Fazla laubali davranıyordu.
"Teklif etmemiştim oysa ki."
Duyduğum cümleyle adım atmayı bırakarak arkamda kalan Jongin'e döndüm. Bunu yapma amacı neydi cidden?
"Dalga mı geçiyorsun?"
O da tepsisini alarak ayağa kalkmıştı. Yüzünde rahat bir ifade vardı. Beni böyle görmekten eğleniyor olmalıydı.
"Dalga geçmiyorum. Ben uyandıracağım."
Yanıma doğru yürürken söyledikleriyle kaşlarımı çattım. Hayal dünyasında yaşıyor olmalıydı.
"Çok komiksin."
"Öyleyimdir."
"Sende telefon numaram bile yok."
Hiçbir şey söylemeden karşıma geçti ve parmaklarımla sıktığım tepsinin üzerine kendi tepsisini koydu. Tabaklardan dolayı üzerine koyduğu tepsi, neredeyse düşüyordu ancak yaptığım hamle ile kurtarmıştım.
"Aptal mısın!? Al şunu!"
"Bağırabildiğin tek kişi benim sanırım, her şeyi içine atıyorsun."
"Ne?"
"Olsun, endişelenme çünkü ben sana öğreteceğim."
Gülerek yoluna devam ettiğinde kaşlarımı çatarak, her ne kadar kolumdaki tepsilerle zor olsa da, önüne geçtim.
"Sen gerçekten çok oluyorsun! Ne öğreteceksin? Sen kimsin ki? Ayrıca neden durduk yere benim hakkımda başkalarına yalan söylüyorsun? Hem bu tepsi de neyin nesi şimdi!?
"İşte bu."
"Ne?"
"Sana öfkeni nasıl karşıya yansıtacağını öğreteceğim."
"Bunu senden yapmanı isteyen mi var!?"
"Senin istemene gerek yok, ben istiyorum."
Son kez gülümsedi ve yemekhanenin kapısında bekleyen arkadaşlarına doğru ilerledi. Ben ise kollarımda taşıdığım tepsilerle içten içe öfkeden kuduruyordum. O ise hiçbir şey olmamış gibi uzaklaşmıştı.
"Unni, iyi misin?"
Bana seslenen kişi ile başımı çevirdim. Lisa'ydı ve yanındaki arkadaşlarıyla yanıma gelmişti. Bir süre sonra arkasında bekleyen arkadaşlarına bahane uydurarak onları gönderdi ve yanıma yaklaştı.
"Unni, Kai oppayla aranızda bir şey mi var?"
"Ne? Hayır. Neden?"
"Krystal yerine senin karşına oturması... Krystal'e baksana, sence de biraz kızgın görünmüyor mu?"
Lisa arkalarda oturan Krystal'i gösterdiğinde ne diyeceğimi bilememiştim. Elindeki kaşığı tepsisini delmek ister gibi vuruyor ve hiçbir şekilde bu tarafa bakmıyordu. Sahi, Jongin neden Krystal varken benim karşıma oturmuştu ki?
Okuyucularım artıyor, mutluyum~
İyi ki varsınız...
İlginiz ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK ▼ JenKai
FanfictionBen karanlık hayatımın bir parçası ve bir canavarın kızı değil, Kim Jennie'ydim. Sadece Kim Jennie. ⇀25.05.2020 27.09.2020 ↼