Bedenim tükenmiş olmasına rağmen ruhum bütün gücüyle direnmeye devam ediyordu. Elimdeki fırçayı zeminde sürterken gözlerim yavaş yavaş kapanıyor ve yorgunluğum ayakta uyuklamama sebep oluyordu. Birkaç dakika gözlerimi kapatmaya ihtiyacım vardı. Sadece birkaç dakika...
"Uyuyor musun?"
Duyduğum sesle sıçrayarak gözlerimi açtım ve birkaç adım geri çekilmeye çalıştım. Ancak, ani hareketlerde bulunduğum için köpüklü zemin ayağımın kaymasına sebep olmuştu. Az önce uyuklamak için yaslandığım fırça da yere düşmüştü ancak biri beni sıkı bir şekilde tutuyordu.
Başımı kaldırdığımda omuzlarıma kollarını sarmış Jongin ile karşılaşmıştım. Ancak bu bakışma çok uzun sürmemişti.
"Üzgünüm, küçük bir refleksti sadece."
Ayaklarımın üzerine basmama izin vermeden beni tutmayı bırakarak yere düşmeme sebep olmuştu. Böyle yapacaksa hiç tutmamalıydı. Tam bir kaba serseriydi.
"Yarın yarışma var. Yarına kadar bitirebileceğini düşünüyor musun? Eğer bitiremeyeceksen eve git."
"Neden? Hem sen gelmeseydin gayet iyi gidiyordum!"
Onunla mümkün olduğunca konuşmamaya hatta karşılaşmamaya çalışıyordum. Yine de bir şekilde beni buluyor ve bir şeyler yaparak sinirlenmeme sebep oluyordu.
"Her şeyin yolunda olduğuna emin misin? Az önce ayakta uyuyordun da."
Doğru söylüyordu. Yine de bunu kabul ediyor gibi görünmek istemiyordum.
"Her neyse, git artık. Bana engel oluyorsun."
Ayağa kalkarak üzerimdeki köpükleri temizledim ve tekrar fırçayı elime aldım. O sırada Jongin kollarını önünde bağlamıştı ve beni izliyordu.
"Neden burada çalışmak için bu kadar ısrarcısın? Gece yarısı olmak üzere ancak uğraştığın şeye bak."
Durduk yere neden bana bunları söylediğini anlayamıyordum. Yine de bu samimiyetsiz tavırlar karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranmıştım.
"Git dediğimi hatırlıyorum."
"Pekala, fırçalamaya devam et. Yarın kontrole geleceğim."
Tam gitmek için arkasını döndüğünde durdu ve meraklı bir şekilde bana baktı. Sanki sormak istediği ancak sormaya çekindiği şeyler vardı.
"Bu şey ne zaman biter?"
Sorduğu soruyla köpüklü fırçanın ucunu kaldırdım ve Jongin'e doğrulttum. Aksi takdirde gidecek gibi görünmüyordu.
"Gidiyor musun gitmiyor musun!?"
"Neden bu kadar çok gitmemi istiyorsun? Bu çok kırıcı."
Fırçayla üzerine doğru geldiğimde ellerini kaldırdı ve gülümsedi.
"Pekala, teslim oluyorum. Ancak yarın teslim olan sen olacaksın."
"Ne demek istiyorsun?"
"Bilmiyor olmalısın. Ben yüzerken çok seksiyimdir."
Sinirden gülerken elimdeki fırçanın sapını sıkıyordum.
"Diğer bileğini de incitmemi ister misin?"
"Hmm belki yarışlardan sonra?"
Neyse ki daha fazla uzatmadan arkasını dönmüştü ve güler bir yüzle havuzun merdivenlerinden çıkarak uzaklaşmıştı.
O gittiğinde zemini fırçalamaya devam etmiştim. Daha fırçalamam gereken birçok yer vardı ancak şimdiden enerjimin tükendiğini hissediyordum. Çoktan gece yarısı olmuştu ve yarına kadar yetiştirebileceğimden bile emin değildim.
Saatler sonra yorgun bir şekilde durdum ve önüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına aldım.
"Pes mi etsem ki?"
Kendi kendime konuşurken birden etrafa yayılan alarm sesiyle irkilmiştim. Eğer yanlış duymuyorsam bu bir yangın alarmıydı.
Kısa bir süre sonra üzerime düşen su damlalarıyla birlikte fırçayı yere attım. Hızla havuzun merdivenlerinden çıktım ve kapıya doğru koşmaya başladım.
Tam yüzme salonundan çıkacakken bir şeye çarparak durmuştum. Bu şey sıcaktı. Ya da ıslanmanın etkisinden dolayı böyle hissediyordum.
"Biraz geç kaldım sanırım."
Başımı kaldırdığımda çarptığım kişinin Jongin olduğunu fark etmiştim. Elindeki siyah şemsiye, su damlalarının bizi ıslatmasını engelliyordu.
"Yağmuru sever misin?"
"Ne?"
Yağmuru sevdiğimi sanmıyordum ancak bu soru, bulunduğumuz duruma bakılırsa oldukça saçma bir soruydu.
"Neden buradasın? Hemen buradan çıkmamız gerekiyor!"
Kısa bir süre düşünerek etrafa baktı. Her yer su içinde kalmıştı. Belki ciddi bir yangın vardı ancak umrunda değil gibi görünüyordu.
"Bence de öyle. Hadi gidelim."
Bu sakin tavırları oldukça garibime gitmişti. Nasıl oluyor da bu kadar sakin olabiliyordu anlayamıyordum.
Dışarı çıktığımızda ilk önce etrafa bakmıştım. Bizden başka kimse yoktu. Belki de hala içeride olan birileri vardı. Buraya gelirken başka çalışanlar da gördüğüme emindim.
"Jongin, ya içeride başkaları da varsa?"
"Bu saatte senin gibi kaçıktan başka kim neden okulda olur ki?"
Para kazanmaya çalışmak ne zamandan beri kaçıklık olmuştu merak ediyordum.
"Kaçık mı!?"
Sinirle bakışlarımı ona doğru yönelttim. Şu an tartışmanın hiç sırası değildi. Bu yüzden kendime gelmem gerekiyordu.
"Sen git ben birazdan geleceğim."
"Seni buradan çıkarmanın başka bir yolu yok mu cidden!? Şu haline bak."
Sinirli ses tonu afallama sebep olmuştu. Ona karşı gayet de sakin davranıyordum. Neden birden böyle bağırmaya başlamıştı anlayamamıştım.
"Söylenmeyi bırak ve git. Ben içeride başka biri var mı diye kontrol edeceğim."
Tam tekrar içeri girerken şemsiyeyi kenara attı ve karşıma geçti.
"Yangın falan yoktu. Ben yaptım."
"Ne?"
Söylediği şeyle kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Benimle dalga geçiyor gibi bir hali yoktu ve oldukça ciddi görünüyordu.
"Sen gerçekten delirmişsin."
"Ne yani? Geri mi döneceksin?"
"Evet! Sen de saçma sapan şeyler yaparak beni engellemeyi bırak ve evine dön."
Söylenerek tekrar içeri girdim. Üzerimdeki eşofman sırılsıklamdı, yine de yarım kalan işimi tamamlamalıydım. Her ne kadar yorulmuş olsam da başka çarem yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK ▼ JenKai
FanficBen karanlık hayatımın bir parçası ve bir canavarın kızı değil, Kim Jennie'ydim. Sadece Kim Jennie. ⇀25.05.2020 27.09.2020 ↼