▼ Gerginlik ▼

1.3K 139 37
                                    

Ben bu hikayeyi yazarken nedense Jisoo'nun Jennie'den büyük olduğunu unutmuşum...

Jennie Jisoo'ya unni demek yerine hep ismiyle hitap ediyor :/
Neyse... Jennie ve Jisoo'yu aynı yaştalarmış gibi varsayın çünkü düzeltmeye üşeniyorum. ksbxjxbcjzxb

Gergin bir sabaha uyanmıştım. Dördümüz de kahvaltı masasındaydık ve bir şeyler yiyorduk ancak herkes oldukça düşünceli görünüyordu. Aslında ben de onlar kadar düşünceliydim. Jongin'in dünkü tavırları ve Lisa'nın aniden bakışlarının değişmesine neden olan oda beni endişelendiriyordu.

Acaba birini öldürüp içeriye mi atmışlardı? Eğer böyle bir ihtimal olsaydı ev cesedin sebep olduğu çürük kokusuyla sarılı olurdu. Belki de odada bir derin dondurucu vardı ve birini parçalara ayırarak içine atmışlardı. Bu ihtimallerin hepsi de korkunçtu.

Korkuyla elimdeki çatalı sıkarken kısa aralıklarla kızların yüz ifadesini incelemeye başladım.

Rose elindeki kırmızı biberi avuçları arasında sıkıyor ve kısa aralıklarla ısırıyordu. Bu süreç boyunca da gözlerini masadan ayırmıyordu. Kesinlikle bunlar bir katili andıran bakışlardı.

Lisa ise elindeki su bardağındaki vişne suyunu dairesel hareketlerle sallıyordu. O an gözlerim yüz ifadesindeki ciddiliği bulduğunda bir süre hareketsiz kalarak yutkunmuştum. Nedense vişne suyu bana kanın rengini anımsatıyordu. Kesinlikle birini öldürecek kapasitede biri gibi görünüyordu.

Son olarak Jisoo'ya baktığımda elindeki bıçağı defalarca ekmeğine sürdüğünü fark ettim. Bıçağındaki çilek reçeli sürekli ekmeğin üzerinde git gel yapıyordu. Reçel artık ekmekle bir olmuştu ancak Jisoo istikrarlı bir şekilde aynı hareketi yapıyordu. Gözlerinde sanki birini bıçaklamak isteyen bir suçlu bakışları vardı.

Peki ya o kişi bensem? Son zamanlar Jisoo bana karşı iyi olmaya başlamıştı. Belki de bu ölüme yaklaşan bir kuzuya olan acıma duygusuydu.

Sanki kahvaltı masasında kuzuların sessizliği havası vardı.

Elimdeki çatalı hızla masaya koyarak ayağa kalktığımda herkesin dikkati dağılmıştı ve bana bakıyorlardı.

"Unni, ne yapıyorsun?"

Lisa bana meraklı gözlerle bakarken elindeki vişne suyunu masaya bıraktı. Belki de ben yanlış anlamıştım. Kapıya yakın olan odada hiçbir şey yoktu ve boş yere kendimi strese sokmuştum.

"O gün yüzünden mi böylesin?"

Lisa, Jongin'in dünkü tavırlarından bahsediyor olmalıydı. Aslında bu halde olmamın o günün de payı var denebilirdi.

"Ne günü? Ne oldu ki?"

Elindeki biberi bitiren Rose bize merakla bakarken, bir biber daha alarak yemeye başlamıştı.

"Kai oppa Jennie unniye kim olduğunu sordu."

"Ne? Zaten tanışmıyorlar mıydı?"

Evet, Jongin bana sen kimsin dediğinde yüzümün aldığı ifade tıpkı Rose'ninki gibiydi.

"Sanırım köpeğimin adı yüzünden böyle oldu. Ben de sebebini bilmiyorum."

"Bu arada unni, cidden köpeğinin adı neden Kai?"

Rose'nin sorduğu soru geçmişi hatırlatırken acıyla gülümsedim. Kai'ye her seslendiğimde hatırladığım biri vardı. Asla unutmak istemediğim biri. Çünkü onu unutmamak benim cezamdı.

"Kai, yani köpeğin uzun zamandır seninle birlikte, değil mi?"

Jisoo'nun sorduğu soruyla başımı ona çevirdim. Tam yanımdaydı ve meraklı gözlerle bana bakıyordu. Nedense onunla konuşuyor olmak hala garip geliyordu. O zamanlar bütün ilişkimizin bittiğini sanıyordum.

"Evet, beraber büyüdük sayılır. O zamanlar neler olduğunu hatırlamıyor musun?"

Jisoo ve ben bakışırken Lisa ve Rose hareketsiz bir şekilde bize bakıyordu. Sanırım artık konuşuyor olmamız onları şaşırtmıştı.

"Şu an nedense garip hissediyorum. Soğuk hava dalgalı günler bitmiş gibi..."

Lisa ise bizim hakkımızda hiçbir şey bilmiyordu. Önceden nasıl bir bağımız olduğunu ve nasıl birbirimizden uzaklaştığımızı. Ancak son zamanlar Jisoo ile aramızın düzeldiğini hissediyordum. Yine de bu evden ayrılmam gerektiği gerçeğini değiştirmiyordu.

Sandalyeden kalkarak tabağımı elime aldım ve mutfağa koydum. Buzdolabındaki suyumu çıkararak kapağını açtım ve içmeye başladım.

"Unni, bir yere mi gideceksin? Bugün tatil değil mi?"

Suyumu tekrar dolaba yerleştirirken çantamı aldım ve kapıya doğru ilerledim. O an Lisa'nın hala sorusuna cevap vermemi beklediğini fark etmiştim.

"Dışarıda biraz işim var. Hemen dönerim."

Kızlara el salladım ve ayakkabılarımı giyerek dışarı çıktım. Bugün onlar için tatil olabilirdi ancak benim için değerlendirilmesi gereken bir gündü.

Çantamdan çıkardığım kağıttaki adrese bakarken kaldırımda hızlı adımlarla yürüyordum. Dün eve dönerken gördüğüm iş ilanını Lisa görmeden yırtarak çantama koymuştum.

Kağıtta yazan adrese yaklaştığımda başımı kaldırarak karşıya baktım. Işıkların hemen karşısındaydı ve büyük bir restorandı. Beni alacaklarından emin değildim, yine de denemeye değerdi.

Karşıya geçerek restorandan içeri girdiğimde kısa bir süre duraklamıştım. Siyah kalem etek ve beyaz gömlek giymiş garsonlar masaların başlarındaydı ve müşterilerle ilgileniyorlardı.

"Hoşgeldiniz."

Beni karşılayan garson, doksan derece önümde eğildiğinde ne yapacağımı şaşırmıştım. Elimdeki kağıdı göstererek burada çalışmak için geldiğimi söylemek istemiştim ancak beni hızlı bir şekilde boş bir masaya yönlendirmişti.

"Afedersiniz ben-"

Cümlemi bitirmeden arkasını dönmüştü ve uzaklaşmıştı. Belki de fazla kısık sesle söylediğim için beni duymamıştı.

Çantamı masaya koyarak sandalyeye oturduğumda bir süre etrafa baktım. Önümde kapağı çiçek desenleriyle süslenmiş büyük bir menü vardı. Müşterilerin çoğu ise güzel giyinimli insanlardan oluşuyordu.

Bir süre kararsız bir şekilde etrafıma bakarken gördüğüm kişi ile donakalmıştım. Jongin'di ve karşısında takım elbiseli bir adam vardı. Onlardan uzakta da olsam aralarında bir sıkıntı olduğu kolayca anlaşılıyordu.

"Efendim, siparişinize karar verdiniz mi?"

İçimden bir ses biraz daha kalmam gerektiğini söylüyordu. Kararsız bir şekilde garsona ve karşıdaki masada oturan Jongin'e bakıyordum.

Birkaç saniye sonra ikisi de ayağa kalkarak ifadesiz yüzlerle birbirlerine baktılar. Aralarındaki gerilimi uzakta olsam da sezebiliyordum.

"Efendim?"

Garson bana sorular sorarken tek yaptığım onları izlemek olmuştu. Birkaç saniye sonra Jongin çıkışa doğru ilerlerken benimle göz göze gelmişti. Yine de beni görmezden gelerek dışarı çıkmıştı.

"Efendim? Beni duyuyor musunuz?"

"Bir şey sipariş etmeyeceğim. Yani şey..."

Elimdeki iş ilanının olduğu kağıda bakarak bir süre hareketsiz bekledim. Nedense bir şeyler kötü hissettiriyordu.

"Gitmem lazım. Size iyi çalışmalar."

Hızla çantamı alırken ona yetişme isteğiyle restorandan çıktım ancak Jongin çoktan gitmişti. Neden ona yetişmek istediğimi bilmiyordum. Sadece masada otururken yüzündeki ifade, birinin yardımını ister gibi görünen o ifade dikkatimi çekmişti.

BLACK ▼ JenKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin