"Senin ismin ne güzelim?"
Gül,duyduğu soruyla bir anda sıyrıldı hayallerinden.Ürktü karşısında durup,ateş saçarcasına bakan adamın gözlerinden.Haykırmak istedi derinlerinde saklı en güzel sözlerinden.Tek bir cümle geçti ümitsizce düşüncesinden.
"Allah'tan korkun,Allah'tan korkun,bırakın beni gideyim"diye haykırmak istedi çaresizce,ama olmadı,yapamadı.Şimdi ki zamandan sıyrılıp dönmemek istercesine gitti geçmişe hayalleriyle...
Oyun odasında oyun oynuyorlardı.Gül her zaman ki gibi eline aldığı bez bebekle evcilik oynuyor, kendi dünyasında onun annesi oluyor,hiçbir koşulda onu bırakmayacağını dile getiriyordu.6 yaşlarındaydı.Kurduğu dünyada bebeğine yemek yediriyodu.Bir anda Faruk karşısında belirdi.O da 6 yaşlarında içi içine sığmayan,afacan mı afacan bir çocuktu.Belki de kimsesizliğinin verdiği acının dışa yansımasıydı bu hali.
"Gül sen napıyoysun?yine bebeğinle mi oynuyoysun?bende bebeğinin babası olabiliymiyim?"
Diye en tatlı haliyle soruları sıraladı.Gül,
"olmaz benim bebeğimin babası yok,sadece annesi var." dedi çocuk aklıyla.Faruk "öyleyse bende senin oyununu bozayım" diyerek Gül'ün elindeki oyuncak tabağı ve kaşığı fırlatmasıyla kaçması bir oldu.tabi durur mu Gül de kaçan Faruk'un peşine düştü.Dünyayı oyun gibi algılayan,her durumu,her fırsatı oyuna çeviren bu iki çocuk oyun odasında koşuyor birbirlerini kovalıyor ve eğleniyorlardı.O sırada yurtta öğretmen olarak görev yapan Ömer bey elinde kahve fincanı sınıfa girdi.Koşuşan çocuklar öğretmeni fark etmediler.Faruk önde Gül arkasında Ömer öğretmenin etrafında dönmeye başladılar.Çocuklar öyle dalmışlardı ki oyuna,öğretmenin uyarılarını duymadılar.Neşeyle cıvıldaşarak oyunlarına devam ettiler.Nihayetinde dengesini kaybeden Ömer öğretmen büyük bir gürültüyle yere kapaklandı,tabi bir fincan sıcak kahvede göğsüne. Sınıfta bir an sessizlik oluştu.Faruk ve Gül de dahil diğer bütün çocuklar rüyalarından uyanmış korkuyla olacakları beklemeye başlamışlardı. Ömer öğretmen bir hışımla yerden kalktı. İki çocuğa da birer tokat indirdi.Çocuklar neye uğradıklarını şaşırmış bir taraftan titriyorlar bir taraftan ağlıyorlardı.Başlarına geleceklerin bu kadarla kalmayacağını biliyorlardı.
"Şu halime bakın ben sizi uyarmadım mı hıı,uyarmadım mı?şimdi gösteririm ben size,yürüyün bakalım ceza odasına"diye avazı çıktığı kadar bağırıyor,bir taraftan da çocukların kulaklarından tutmuş koridor da sürüklüyordu.Diğer çocuklar dahi korkudan ağlamaya başlamışlardı.Öyle büyük bir korkuydu ki bu sessizce ağlıyorlar,çıt çıkarmıyorlardı.Ömer öğretmen çocukları odaya soktu.Her iki çocukta korkudan bembeyaz olmuş,hazırol vaziyette titriyor,çaresizlik içinde başlarına gelecekleri bekliyorlardı.Ömer öğretmen bir yandan küfürler savuruyor bir yandan sağ taraftaki dolaba yönelmiş bir şey arıyordu."hah işte burada"diyerek hatırı sayılır kalınlıkta bir sopa çıkardı. Gözünü öfke bürümüştü.Karşısında korkudan titreyen çocukların haline bakmaktan,onların 6 yaşında kimsesiz ve savunmasız olduğunu hatırlamaktan bile acizdi.Vicdandan nasibini almamış bu adam tam yönelmişti ki çocuklara bir anda kapı açıldı.Elinde çorba suyu damlayan kocaman kepçesiyle nefes nefese Zehra anne içeri girdi.Bir hamlede çocuklara siper oldu.Bir eliyle arkasına saklanan çocuklara destek olurken diğer elindeki kepçeyi öğretmene karşı silah gibi sallayarak "Ömer öğretmen, onlar daha küçücük çocuk."diye kükredi.
Ömer öğretmen ağzı bir karış açık,kendisine meydan okuyan bu küçük kadına bakakalmıştı.Nerden çıkmıştı bir anda,elindeki kepçeden yemekhane de yemek yaptığı belliydi.Nasıl haberi olmuştu? yemekhane bodrum katındaki uzun koridorun sonundaydı.Ceza odası ise bir kat yukarıda karşı koridorun en sonundaydı.Çocuklar haber verse bile,çocukların yemek haneye inmesi,kadının yukarı çıkması en az 7-8 dk sürerdi.Oysa o,çocukları sınıfa sokalı 1dk bile olmamıştı.Ömer öğretmen" Zehra kadın,git kendi işine bak sen,karışma benim işime yoksa hıncımı senden çıkarırım"demek istedi ama diyemedi,korkmuş muydu bu karşısında durup,gözlerinin içine tehditkâr bir ifadeyle bakan küçük ve yaşlı kadından.Birşeyler söylemek için araladı dudaklarını "Zehra hanım bütün uyarılarıma rağmen etrafımda dönmeye devam ettiler,beni dinlemediler,düşmeme neden oldular bide kahveyi üstüme döktüm bunların yüzünden " diyecekti fakat Zehra anne sanki düşüncelerini okumuştu.Ona fırsat vermeden konuşmasına devam etti
"Ne olmuş düştüysen ömründe ilk defa mı düştün?Hiç çocuk olmadın mı,hiç koşup oynamadın mı,annenin tatlı tatlı seslenip seni çağırdığında duymadığın,duyup ta önemsemediğin olmadı mı?bu çocukların bir annesi bile yok.hem kahveyle oyun odasına girmekte ne?Senin vazifen oyun odasında çocuklara göz kulak olmak mı yoksa kahve içip keyif yapmak mı?"
Ömer öğretmen duyduklarının şokuyla elinde sopa olduğu yerde dondu kaldı.Yemekhaneye her girdiğinde tatlı tatlı gülümseyen,yumuşak sesiyle hal hatır soran,sevimli yaşlı kadın gitmiş yerine kaplan gibi kükreyen,gözlerinden ateş çıkarcasına meydan okuyan korkusuz bir kadın gelmişti.Zehra anne o kadar öfkelenmişti ki hız kesmeden konuşmasına devam etti.
"Bir elindeki sopaya bak,bir karşındaki kuzulara.Elindeki sopa karşındaki çocukların boyundan uzun."dedi ve biraz daha yumuşattı sesini ve acıyan gözlerle öğretmene bakarak devam etti
"Utan öğretmen utan,boyundan posundan utan,bu kadar yıl gördüğün tahsilden utan,çocukları koruyacağım diye aldığın paradan utan.
Utan öğretmen utan,taşıdığın Ömer adından utan.Olmazsa,bir gün yapılan zerre kadar hayırında,zerre kadar şerrinde hesabını soracak olan ALLAH'tan utan...
Arkasını döndü korkudan titreyen çocukların elinden tuttu,kapıya yöneldi,bir an durdu geri döndü.gözlerinde yine o tehdidkâr ifade"ALLAH'tan kork"diye haykırdı son kez ve Ömer öğretmeni iç muhasebesiyle başbaşa bırakarak kapıdan çıkıp gitti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜLİZAR
Ficción GeneralBir müddet salondaki koltukta hareketsiz oturdu.Vicdanı aklını sorgularken içinden çıkamadığı dipsiz bir kuyuda buldu kendini.Bir günde hayatı alt üst olmuştu Gerçek olabilir miydi? Yapmış olabilir miydi?Ömründe ilk alkol alışı değildi,nasıl bu kada...