Biliyorum İyi ki Varsın

7.5K 324 33
                                    

Multimedia; Yeni Özgür.

Cennet Yaratıkları / Heavenly Creatures ( 1994)
Juliet Hulme; Sadece en iyi insanlar, mutluluğu ararken bütün engellerle mücadele eder.

Dizüstü bilgisayarı kapatmadan önce film hakkında yorumlara göz attım. İzlemiştim ve evet Özgür haklıymış... Yatmaya hazırlanırken kapım çalındı. Eylül olduğunu düşünerek girmesini söylendim. Ama Eylül değil Özgür'dü?

"Bir sorun mu var?"

"Hayır. Ada şey aslında yanında yatmak istiyorum. Aynı yatakta olmak zorunda değil aynı odada olalım ye..."

"Hey tamam sorun değil gel hadi." Kapıyı kapatıp bana adımladı. Yatağa oturdu ve gülümsedi.

"Bir şey mi oldu? Kabus falan mı gördün?"

"Aslında uyuyamadım. Ne bileyim bu gün Yaren'in söyledikleri çok kanıma dokundu. Ben onu bu denli yıkacak hiç bir şey yapmadım. Ama o golü attı bile. Yani hamile olduğunu bilmesi için bir iki ayın geçmesi gerekiyordu değil mi?"

"Evet."

"Eğer seni sıkıyorsam konuşmam."

"Beni sen sıkmıyorsun. O kadın sıkıyor. Çünkü sen hala onu istiyorsun ve bu beni üzüyor. O gitti. Ben artık senin hayatında olmak istiyorum. Tamam kalbin pek acıdı ama ben o acıyı dindirmek istiyorum. Belki şu an burada olmak yerine onun kolları arasında mıyışmak isterdin. Fakat artık olmaz bunu kafana iyice sok."

Derin bir nefes verdim. Kafasını salladı. Ellerini ardına dayayıp vücudunu esnetti. Saçımı açıp gözlüklerimi çıkarttım. Dolaba ilerleyip Özgür için yastık aldım. Beraber yatağa yattığımızda o benim solumda ben ise kapı tarafında kalmıştım. Ellerini başının altına ensesine koydu.

"Aslında Ada... sen ondan daha güzelsin." Güzelim ha? Bu gururumu okşadı yani.

"Bu arada. Dün gece benimle yattığını biliyorum. Sabah ise ben uyanmadan kalkıp gittin. Neden?"

Güzel bir soruydu. Neden kalktım. Erken olduğunu düşündüğüm için. Daha o kadar yakın olmadığımızı düşündüğüm için. Garip hissettiğim için. Beni Ela sanmanı istemediğim için. Sana delicesine aşığım heralde ama bunu hazmedemediğim için.

"Hiç." Diye mırıldandım. Ne kadar çok şey sığdırmıştım bir 'hiç'e...

"Arkanı dön ve sırtını bana ver." Diye emretti. Evet emretti. Bir lütfen ya da istek eki, naziklik eki eklememişti. Sesi de gayet ciddiydi.

Komutuna uyarak dediğini gerçekleştirdim. Bana yaklaştığını hissettim. Sol eli karnımın üzerinden belimi kavradı sıkıca beni kendisine çekti ve vücuduna yapıştırdı. Elini hapsetmişken diğer elini başının altına koydu. Kafamı hafif ona çevirdim. Bana rahat bakabilmek için yumruk yapıp kafasına dayadığı sağ elinden destek alıyordu. Perdenin açık tarafından sızan sokak lambasının ışığı sırtından vuruyordu. Gülümsedi. Karşılık veremedim çünkü kalbim atmıyordu. Nefeslerimi yavaş yavaş alıyordum. Verdiğim her nefes ise onun boynuna çarpıyordu. Yüzünü inceliyordum. Su mavisi gözleri gözlerime odaklanmıştı. Elmacık kemiklerinin şeklini izledim. Gülme çizgisini boylu boyunca takip ederek dudaklarına eriştim. Kıvrımlı dudakları kapalıydı. Üst dudağında resmen iki üçgen vardı. Nasıl tabir etmeliyim? Dolgun ve hoş dudaklar. Hımm.

Kahkülleri sağa doğru eğilmişti. Kıvırcıklarının bir tutamı harkulade biçimde boynuna iniyordu. Orada yer edinmiş gibiydi. Gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Ve benim boynum ağrımaya başlamıştı. Ama bu pozisyonu terk etmek istemiyordum. Hadi ama. Sevgililer bunu neden bu kadar seviyor anladım. Yakın olmak. Çok çok yakın olmak.

Kalemin Kalbime DokunduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin