[İsteğe Bağlı Not: Bu bölümü Einaudi-Experience şarkısıyla okumanız siz değerli okurlarıma tavsiyedir.]
Etrafta toz dumanları, Taç Krallığı'nın dışında, yerlerde haddi hesabı olmayacak kadar ölü ve daha fazlası...
Garlok'un Kuzey'den getirdiği yabaniler bile topu topuna 20 dakika dayanabilmişlerdi.
Yerlerde yatan ölüler, bir müddet sonra diriliyor ve sayısını git gide daha da katlayan iskelet ordusuna katılıyorlardı.
Zaten bu durum bile, Krallık içerisindeki ümitsizliği arttırmış vaziyette iken birde üstüne gökte duyulan yüksek ses çıkageldi.
Sesin ardından, herkes ellerindeki okları, kılıçları, artık ellerinde ne varsa bıraktılar ve ellerini kulaklarına götürdüler. Doğrusu, dehşet verici bir sesti bu.
Gökyüzünde görülen yeşil ışığında ardından, ufukta iki ejderha daha gözüktü.
Yalnız bir ejderha, diğer ikisinden çok daha farklıydı. Bir başka büyüktü. Ağzında biriktirdiği ateşi yemyeşildi. Ve bu kadar büyük olmasına rağmen çok hızlı bir şekilde
Taç Krallığı'na doğru geliyordu.İşte o simsiyah ejderhanın bir de korku verici bir sahibi vardı. Kaskında 3 sivri boynuzu olan, ucu ateşler içerisinde yanan siyah bir asaya sahipti bu varlık. Kim olduğunu, onu daha önce görmeyenler bile anlayabiliyordu. Dehşetiyle birçoklarına kâbus olmuş Slador, diyara geri dönmüştü.
İskeletler, efendilerini gördükten sonra daha da istekli saldırmaya başladılar. Krallık halkından bazı kimseler ise, zaten yok olan umutlarını da içlerinde saklayamaya dayanamayıp, ağlamakla yetindiler.
Garlok, Sebastian ve Ed, hâlâ yaşayan az sayıdaki yabani ordusu ile, Taç Krallığı'na giriş yaptılar.
Fakat herkes Garlok'tan kendisine ümit aşılamasını beklerken, o ise krallık halkının Derin Orman'a kaçması yönünde emirler yağdırıyordu.
Garlok'un bu tutumu sonunda, Dayvos'un yanındaki birliklerde dayanamayıp Derin Orman'a doğru kaçmaya başladılar.
Hemus, yanındaki Silverya'ya baktı ve:
"Daha mücadele etmeden, krallığı teslim ediyorlar. Bunun neresi doğru Silvi? Lütfen sen de bir şey söyle. Garlok ne yapıyor?" diye sordu.
Silverya başını eğdi. Ardından:
"Artık Garlok yok Hemus. Sebastian yok. Ed yok. Krallık olmadığına göre kral da yok, bilge de... Baksana Kraliçe Sefrenya bile krallığı satmaya dünden meyilli imiş. Artık sadece biz varız Hemus. Bu hep böyleydi, şimdi de böyle." dedi ve Meydan'da ki büyük taşa çıktı, ardından devam etti:
"Cesur ve kadim krallık ırkları! Biliyorum, birçoklarınız gidecek. Gidecek ama nereye kadar?.. En sonunda sıra size de gelmeyecek mi? Kaçmak çözüm mü sanıyorsunuz? Düşman bugün galip gelse dâhi, bu kadar kolay mı bırakacaksınız bu toprakları onlara? Artık, sadece burada bizler varız. Savaş başlamadan önce, kendisine çok değer verdiğim birisi, bana aynen şöyle dedi, 'Sen bir kadınsın Silverya ve savaşa uygun değilsin.' Yalnız ben şuna çok eminim, bu krallığın kadını da en az erkeği kadar cesurdur. En az erkeği kadar sahiplenir bu toprağı. Şimdi sizlere, kadın erkek farketmeksizin soruyorum, bizimle omuz omuza savaşacak mısınız?"
Meydan'ın tepesinde sayıları 500'ü geçmeyecek kadar kişi, hep bir ağızdan:
"Birlikte savaşacağız!" diye bağırdılar.
Hemus'un gözleri parlıyordu, bu sefer bir başka bakıyordu Silverya'ya.
Silverya ise son kez Derin Orman tarafına baktı ve kaçan binlerce kişi arasından babası Sebastian'ı da gördü vampir gözleriyle. İçinden:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZLUK KRİSTALİ
Fantastikİçerisinde 6 çeşit ırkın bulunduğu Güç Krallığı çeşitli süreçler geçiriyordu. Bu ırkları sırasıyla;Vampirler, Cadılar, Hayaletler, Miyalar, Deniz Kızları ve Kurt Adamlar oluşturuyordu. Irklar zamanın en kötü büyücüsü olan Slador tarafından çok eski...