-: Bana aşık mısın bücür?
-: Şe şey ben ..
Yavaşça bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. Bense hareket etme kabiliyetimi çoktan yitirmiştim. Lanet olsun! Neden hareket edemiyordum ki? O ise bana yaklaşmaya devam ediyor ve keskin bir bıçak gibi olan gözleriyle beni adeta paramparça ediyordu. Tam önüme geldiğinde ise durdu. Bana bakmaya ve bu sırada şeytani bir şekilde gülümsemeye devam ederken bense başımı çoktan yere eğmiş ona cevap vermeye çalışıyordum. Lakin nedense cevap veremiyordum . Normalde çok konuşan, hatta susmak nedir bilmeyen ben onun karşısında adeta dut yemiş bülbüle dönüyordum. Sahi bu atasözü hangi ülkeye aitti. Türkiye'mi? Japonya'mıydı yoksa? Ah kimin umurundaydı ki? Şimdi bunları düşünmenin hiçte sırası değildi.
O ise benden hala bir cevap bekliyordu. Bense hala ona cevap vermek istiyor, lakin ona bir türlü cevap veremiyordum. Sesli bir şekilde yutkunduğum da ise zaten şeytani olan gülümsemesi daha da bir şeytanileşirken dudaklarını aralayarak bana
-: Yoluna git bücür. Ben sana fazla gelirim.
............................................................................................................
T: Anthony hayatım. Uyan artık geç kalıyorsun.
A: Ya baba bir kaç dakika daha.
Lanet olsun neden o rüyayı görmüştüm ki? Kahretsin! Unut artık o rüyayı. Unut, Unut.
T: En sevdiğin karışık omletten yaptım.
Karışık omlet lafını duyar duymaz üzerimdeki yorganı öyle bir fırlatıp atmıştım ki o hızla yere düşmüş, babamın kahkahalar atmasına sebep olmuştum. Bense acıyan popomu umursamadan hemen banyoya koşmuş ellerimi ve yüzümü yıkıyordum. Çünkü işin ucunda karışık omlet vardı. Daha önce hiç başka bir yerde tatmadığım, tamamen tarifi babama ait olan bir şeydi ve ben o omleti çok severdim. Babam da o omleti çok sevdiğimi bildiği için her zaman yapmazdı. Ya benden bir şey isteyeceği zaman, ya da ben gerçekten uyanmamak için elimden geleni yapıyorsam o zaman yapardı. Şu anda da eminim ki beni uyandırmak için yapmıştı.
Omletimi soğutmamak için aceleyle banyodan çıkıp üzerimi değiştirmeye başladım. Çoraplarımı giyinmeye çalışırken de dengemi kaybettim ve yine popomun üzerine düştüm. Kahretsin! Neden bu kadar sakarım ki? Ama hepsi o ağız sulandırıcı karışık omletin suçuydu. Bir hışımla merdivenleri inerken aklıma yine o rüya geldi. Neden hatırlayıp duruyordum ki? Unut artık o rüyayı. Unut, unut. Başımı hızlı bir şekilde sağa sola salladım ve mutfak masasına doğru yürümeye başladım. Diğer babam ise çoktan kahvesini içip bir yandan da gazetesini okuyordu ve benim omletimi yiyordu. Bir dakika? O benim karışık ağız sulandırıcı ve o omletimi mi yiyordu? Hemde, hemde yarısını? Sinirden köpürmüş bir şekilde kaşlarımı çattım ve yanaklarımı şişirdim. Dudaklarımı aralayarak babama.
A: Ya Baba! Benim karışık omletimi nasıl yersin? Onu babam benim için yapmıştı. Hemde yarısını yemişsin. Ya olmaz ki ama.
Babam David ise hem benim o ağız sulandırıcı omletimi yemeğe devam ediyor, bir yandan da bana laf yetiştirmeye çalışıyordu. Nihayet omletimi yemeyi bıraktığında ise dudaklarını araladı ve bana.
D: Ama ne yapabilirim ki? Çok güzel olmuştu. Ellerine sağlık hayatım.
Bu sırada ise ikisi çoktan öpüşmeye başlamışlar ve beni unutmuşlardı. Benim burada omletimin yarısı yenilmiş onlar ise hala öpüşmekle meşguldüler. Daha fazla dayanamadım ve yanaklarımı iyice şişirerek.
A: Gidin bir oda tutun.
Bu sırada çoktan kucağına oturmuş olan babam kalktı ve biraz önce babamı öptüğü dudaklarıyla benim yanağımı öptü. Ben ise üzerimdeki kazak ile yanağımı silmeye çalışırken onlar da benim bu halime gülmekle yetiniyorlardı sadece. Bende kendimi tutamadım ve gülmeye başladım. Onlara asla kızamıyordum. Hemde benim en sevdiğim omletimin yenilmiş olmasına rağmen. Geriye kalan omletimin hepsini yeyip sırt çantamı da aldığım gibi evden çıktım. Bu sırada ise hala öpüşmeye devam ediyorlardı. Çocukları mı gidiyor? Bir başkası mı? Umurlarında bile değildi. Gerçi bu hallerine gülümsemeden edemiyordum. Ne kadar da mutlular.
Dışarıdan her şey normal gibi gözükse de benim ailem pek de normal değildi. En azından bazı toplumlar için değildi. Bir annem yoktu belki ama iki tane dünyalar tatlısı babalarım vardı ve ben onları kendi öz anneme bile değişmezdim.
Zaten öz annemi tanımıyordum ya neyse. Söylediklerine göre beni yetimhaneden almışlar ve bakımımı üstlenmişler. Malum iki erkek çocuk yapamaz. (İstisnai durumlar olmadığı sürece) Annem ise beni çoktan terk etmiş ve yetimhanenin önüne bırakmış. Şanslıymışım ki beni bir başkası değilde onlar bulmuş. Bir başkası bulsaydı belki de ben şu anda olduğum kişi olamazdım. O yüzden de onlara çok şey borçluydum. Çünkü onlar sayesinde aşk denilen şeye inanıyordum. Babalarımın anlattıklarına göre babam Ted Mosby As işten kovulmuş ve kız arkadaşı yani şu anki teyzem olan Alex'ten ayrılmış. Elinde küçük bir şemsiye ile yürürken babam yolda yaralı bulduğu bir herife yardım etmiş. Herif teşekkür bile etmeden ortalıktan kaybolmuş. Daha sonra ise iş başvuru yapmış ve kabul edilmiş. Lakin işin tuhaf kısmı da patron olacak kişi ise şu anki babam olan David AS'tan bir başkası değilmiş. Olaylar bu şekilde gelişmiş ve birbirlerine bu denli aşık olmuşlar. Lakin imkansızlıklar peşlerini bırakmamış ve onlara zarar vermeye, onları ayırmaya çalışmış. Lakin babalarım imkansızın içinde bir imkan yaratmış ve acılarının üstünden gelerek birlikte olmayı başarmışlar. Ve sonrada bir aile olup ben aralarına katılmışım. Ne kadar da güzel bir hikaye diye düşünmeden duramam. Bazen kıskanırım onları. Ben neden böylesine güzel bir aşk yaşayamıyorum? Diye.
Neden yaşayayım ki? Benim gibi saf ve salak birinin aşık olmaya hakkı var mı? Yok tabi. Benim gibi bücürler daima reddedilmeye mahkum. Tıpkı dün gece reddedildiğim gibi. Onu ilk gördüğüm andan beri ona delicesine aşık olmuş ve nereye giderse gitsin ya da her ne yaparsa yapsın onu izlemekten kendimi alıkoyamamıştım. Onunla ilk babamın iş yerine geldiğim zaman tanışmıştım. Babamın odasına girdiğim anda onu görmüştüm. Elinde bir sigara vardı. Sigarasının dumanını içine çekip, yavaş bir şekilde bana doğru üflemişti. Bu hareketi beni o kadar çok tahrik etmişti ki sigaradan nefret eden ben daha çok, daha çok yüzüme üflemesini istemiştim. O ise şeytani bir şekilde gülümsemişti sadece ve o zamandan beri kuşkusuz ve geri dönülemez bir şekilde ona aşık olmuş ve daha aşkımı ilan edemeden reddedilmiştim. En azından sevdiğimi söyleyebilseydim. Lanet olsun! Onu bile söyleyememiştim.
Ama bu iş burada bitmedi. Kim olursa olsun, bana ne yaparsa yapsın, onu seviyordum ve onu asla bırakmayacaktım. Bende Anthony As isem eğer Asla pes etmeyecektim. Ne olursa olsun o herifi bensiz yaşayamayacak hale getirecektim.
Bekle ve gör bakalım kendini beğenmiş adi herif. Bekle ve gör.
SEVGİLİ OKURLARIM. UZUN BİR ARADAN SONRA NİHAYET SİZLERLE BİRLİKTEYİM. İLK KİTABIMI ÇOK BEĞENMİŞTİNİZ VE BEN ÇOK MUTLU OLMUŞTUM . UMARIM İKİNCİ KİTABIMI DA BEĞENİRSİNİZ . BU ARADA MULTİDEKİ DE ANTHONY. HOŞÇA KALIN =)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...