Adsız Bölüm 10

27 1 0
                                    


10

"Gel benle" dedi Seher, peşinden gittim, az sonra incir ağacının altında durduk. Bazı toplumlarda incir ağacı kutsaldır. Zeytin ağacı da. Bazı ermişler aydınlanmayı ya su kenarında ya incir ağacı altında elde etmiştir. İnsanın çoğu sudur. Uzak doğu dövüş sanatı ustası Bruce Lee tekniğinin temelini "su gibi ol" diyerek tasvir eder. Suda insana çok şifalı gelen bir şeyler var bence de. Deniz suyu mesela, tuz barındırdığı için kötü elektiriği -kötü enerjiyi- alırmış."

"Nerden biliyorsun bunları?"

"Kitaplardan."

"Bunları yazsan iyi olur. Kitabın kesin çok satılır."

Güldü: "Ben biliyorum da ne oldu. Üniversite sınavında çaktım işte. Çalışmam zorlamaydı. Aslan yavruları hayatı oyun oynayarak öğrenir. Biz ise ders çalışarak, bunun elle tutulur hiçbir yanı yok. Sistemin değil; benim aptallığım aslında. Daha fazla çalışmalıydım."

Kilime geçip oturduk. Köpek de yakına kuruldu. Bir bela çıksa da üstüne gidip haklasam dercesine çevreyi gözetlemeye başladı.

Çay kaynamıştı çoktan. Seher çay doldurup verdi.

"Ayten aklıma geldi. Onunla okulda aran çok iyiydi, o ne yapıyor, haberin var mı?" dedim.

Seher başını önüne eğdi. Gülümsedi garip biçimde, düşünceler içinde. Bir süre sustu ve dedi ki: "Bir ara diplomamı almak için okula uğradım. Eve geçerken bir ona uğrayayım dedim. Misafirleri gelecekti, pasta çörek gibi bir şeyler yapılması lazımdı. Annesi yemek yaparken poğaçaları sen hallet dedi, Ayten yapamam dedi, annesinin zoruyla başladı, nasıl yapacağını bilmiyordu, sonra annesi geldi mutfağa. Vurdu eline. Kaskafa kaç defa anlattım diye bağırdı. İşi ben devraldım. Yaptığım poğaçaları deli gibi sevdiler. Misafirler de beni göğe çıkardı. Sonra onlara bir kez daha gittiğimde bana dedi ki biz poğaça yapıp satalım. Şaka maka derken ciddi düşünmeye başladık. Önce yakınlarımıza satmayı düşündük, bir proje çıkarıp kim bizden poğaça satın alır diye düşünüp okul çevresinde tanıdık işyerlerini hesap ettik. Önce onun evinde işe başlayacaktık. Sonra küçük bir yer kiralayıp işe orada devam edecektik, devletin verdiği şu iş yeri açma kredileri var ya, projesine iyi ve onlara uygun olanlara para ödüyorlar. Biz de bu yolla iş yerini kolaylıkla kurabileceğimizi hesapladık. Projenin onay alacağından da kuşkumuz yoktu, zaten çok masraf gerektirmiyordu. O ben dışarda elimde sepetle dolaşıp poğaça pazarlayamam, utanırım dedi, ben yaparım dedim, poğaçayı da ben yapacaksam sana ne gerek var diye parladım, orayı tek başıma açarım daha iyi. Boğazıma iki eliyle kene gibi yapışıp öptü beni. Yere yıkıldık. Güldük ettik. Alışırım yaparım dedi. Onun komşularına, br sürü insana kolaylıkla satardık poğaça. Gece yatağımda hayal kurup diyordum kendime, tamam ulan, paçayı kurtardık. Her şey çok güzel olacak. Sonra motosikletli bir elaman tutar servise onu yollardık. Mini bir pastaneye çevirirdik işi. Pasta çeşitlerini artırırdık. Poğaçaların çeşidi de artardı. Başka bir ara yine uğradım buna. Suratsızdı. Beni çok soğuk ve kuru karşıladı. Hep ben konuşuyordum o dinliyordu. Onda bir terslik vardı. Bu sırada sehpada duran cep telefonu çaldı, diğer odaya geçip konuşmaya başladı. Hiçbir özelini saklamazdı benden. Çok zoruma giti böyle yapması. Gidip kapıyı dinledim. Sevgili bulmuş. Sonra yanıma geldi. Mesafeli, soğuk tavırlar. Defol git evimden der gibi. Üstüne gittim. O ço iyi bildiğim sevdiğim Ayten gitmiş yerine başka biri gelmişti sanki. Sevgili dediği zımpırtı da okul önüne ara ara gelen, kolları dövmeli, boynu altın zincirli serseri köpeklerden biri işte. Çocuk buna demiş ki elinde sepetle kapıp kapı gezip poğaça satmanı istemiyorum. 

İKİ KIZ BİR ERKEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin