Adsız Bölüm 13

17 1 0
                                    

13

Bir ara kahvaltılık türünde yiyecekleri çayla yemiştik ve doğru düzgün yememiştim. Acıkmıştım. Mahmut da acıktığını söylemişti.

Seher, çantadan malzemeleri çıkardı.

"İki yumurta var şansınıza."

Seher, menemen yapmaya girişti, dedi ki: "Bir ara babamla şehir dışına bir arkadaşına gitmiştik. Eski bir arkadaşını ziyaret etmeye. Emanet aldığı araçla.Bir yol lokantasında durup yemek yemiştik. Yemek olarak da sadece menemen vardı. Oranın menemeni meşhurmuş. Çok lezzetliydi. Sadece menemen yapıp satan lokanta olduğunu biliyorum başka şehirlerde. Öyle bir yol lokantası açmak güzel olurdu. Sadece menemen yapıp satmak ya da patates kızartması ve salata. Ayran, çay, vs. Öyle bir yol lokantası kesin iyi iş yapar. Kamyoncular, nakliyeciler, otobüs şoförleri bayılır buraya. Onların doğru düzgün beslendikleri yok. En sevecekleri ve iyi bildikleri yemek de menemen ve patates kızartması. Ucuz yemekler bunlar, yapması kolay ve kısa. Senle öyle bir yol lokantası açsak nasıl olur?"

"Kulağıma çok güzel ve ilginç geldi. Olabilir. Kendi işimizin patronu oluruz. Kimseye kul köle ve gebe olmadan çalışmak şahane olur."

Seher'in gözleri parladı ateş çakar gibi, coşkuyla dedi ki: "Ana yol üstünde bir yer var. Orası bu iş için olabilir. Sahibi yaşlı bir kadın. Orayı bize verebilir. Uzaktan akrabam olur. Gidip onunla konuşmak lazım."

Yakınımızda birkaç kurdun sırayla ulumasını duyunca ciddi bir panikle

birbirimize baktık. Gözlerimiz birbirimizde kalmıştı. Kalbim korkuyla titremiş, elim ayağım boşalmıştı. Mahmut durumun vahimliğini anlamış, ağlayacak gibi çevreye bakıyordu. Ablasına kurtlar hakkında sorular soruyordu. Gökyüzünde ay aslan gibi duruyordu gökyüzünde. Çevrede hafif gümüşi bir aydınlık vardı, bazı yerlerden ince parıltılı ışıklar geliyordu. Bu beni sakinleştiriyordu. O salak kurtların bizi indirmeyeceğini düşündüm. Korku morku kalmamıştı içimde. Dikkatim başka noktalara kaymıştı.

"Ateş var, ateşten korkarlar, yaklamamazlar ki. Korktuğun şeyleri değil; savaştığın şeyleri değil; sevdiğin şeyleri, içindeki iyiliği ya da sevgiyi çoğalt." dedi Seher. O bunu demeden ben bunu yapmaya başlamştım.

Ama bizi mideye indirmek isteyen kurtlardan elbette nefret ediyordum.

Ve burda kafa dağıtmak için bir sürü güzel şey vardı. Onları duymak için iyice kapattım iç sesimi. İyice odaklandım. Seher ya da Mahmut ne konuşuyor duymadım. Duymak da istemiyordum. Çok daha derin ve inceden çevreye baktım. Kalbimin atışları yavaşlamaya başladı. Zihnim şimdi her an gökyüzüne yükselecekmiş gibi bir atmosfere girmişti. Hiçbir düşünce yoktu kafamda. .Sanki bütün ağırlıklarımdan kurtulmuştu zihnim ve kalbim giderek daha çok sakinleşiyordu. Hissettiğim bir ben vardı ve bunun sahte olduğunu fark ediyordum. Birçok yaptığım şey, söylediğim söz ve düşünce bana saçma sapan geliyordu. Kafamdan geçit töreni yapar gibi geçiyorlardı. Kendiliğinden gelip kendiliğinden gidiyorlardı. Bir an dikkatim dağıldı. Onları duydum: Seher ruhani şeylerden söz etmeye başlamıştı. Manevi gücün her berbat durumun üstesinden gelebildiğinden. Korkudan kaç buçuk atıyordu kim bilir kalbi. Bunlar bildiğim şeylerdi. Ben gözlerimi çeken gümüşi pırıltılara vermiştim dikkatimi. Burada ruhani bir hava olduğunu hissettim birden.

Beni içine çeken bir şey oldu. O an derenin akışını duymuştum. O şırıltı, taşlara usul usul çarpan suyun çalkanışı. Ritmiş bu ses huzur vericiydi. Anlaşlan şimdiye kadar değerli kulaklarımı yanlış şeylere çevirmişim. İçim bir genişlik kazanmıştı. Yanlış, kusurlu, saçma, aptalca ve boş her şeyden sıyrılmış gibiydim. Gökyüzünde esintiyle usulca ilerleyen bir bulut gibi. Kafamın içi değişik pırıltılara sahip beyaz bir atmosferde gibiydi.

Seher koluma dokundu: "Daldın gittin. Ne düşünüyordun."

"Hiç."

İKİ KIZ BİR ERKEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin