Adsız Bölüm 31

6 2 0
                                    

31

Çocuk basıp gitti. Seher yanıma geldi.

"Başına iş açmasın bu çocuk?"

"Yok be. Akrabam olur sümsük."

Otobüs durağına geçtik.

"Bak aslında orası lokanta olmasına olurdu."

"Hiç sanmam."

"Hayal et. Hayal etmekle başlar her şey. Hayal etmek en büyük hazinedir. Zeka arttırır."

"Çok para ister orası; değmez. Hem sahibi izin verir mi; sormadın."

"Bak arkadaşım, orası bar bile olur; çıldırtma beni! Sahnede bir direk olur. Güzel vücutlu bir kız kalçasının arasını ip gibi saran ve önden erik yaprağı kadar küçük seksi bir külot giyerek direkte dans etse... İnan ban her gece dolup dolup taşar yerimiz kamyoncularla."

Gülüyordum arasında dedim ki güçlükle:"Tamam da onları nasıl tutarız yerlerinde. Bariyer lazım."

Seher bana bir dahi gibi baktı, gözlerini kıstı, kendinden çok emin ve bilimsel bir sunum yaparcasına dedi ki: "Onu da düşündüm. Onları demir kafesler içine koyacağız. Şempanzeleri ve maymunları kafeslere koydukları gibi. Süt gibi genç kız da sahnede güvenlik endişesi olmadan dans edecek!"

"Olmaz o iş. Dalga mu geçiyorsun?"

Güney illerinde barlarda sahnede yılan gibi kıvırlarak dans etmiyor mu o kızlar?"

"Orası turistik yer bir kere. Burada ruhsat vermezler öyle yere."

"Hayal etmesi bile güzel, değil mi?"

"Gülünç."

"Öyle bir yer açsam babam keser beni. İşin şakası bu ya. Aslında orası bir lokantaya çevrilebilirdi. Her neyse. Boş ver. Su akar yolunu bulur derler. Bu sabah şafak sökerken uyandım. Bir bülbül öter durur öyle. Ağaca konmuştu. Onu hep duyarım. Çok güzel öter. Seni uyandıracaktım. Boş ver saçmalama dedim. Artık bir dahaki sefere onu dinlersin."

"Umarım. Merak ettim nasıl bir ötüş."

"Yarın sabah ona selamını söyleyeyim mi?"

Güldüm. "Söyle."

Sonra ikimiz de sustuk. Gelip geçen araçları seyrediyorduk. Seher düşüncelere belki de düşlere dalmıştı.

Gökyüzündeki aya baktım. İçimin dinlendiğini hissettim. Kısa bir süre sonra otobüs geldi. Hızla otobüse bindim. Koltuğa oturduğumda otobüs hareket ediyordu ve Seher camda göründü, el sallıyordu. Ona karşılık verdim. Otobüs yol aldıkça içimi bir can sıkıntısı sardı, cama ışıklar, gölgeler ve karanlıklar çarpıyordu. Arada birileri gelip gidiyordu gözüme, bir yere gidiyordu insanlar, hayat akıyordu işte. Daha sonra canımı sıkan şeyin eve gitmek olduğunu anladım. E gerçek buydu, ben de kaçınılmaz olarak yüzleşecektim onunla. Şöyle bir düşünce aklıma geldi: Bazı filmlerde olurdu, film kahramanları belli bir yere hapsolurdu, gerçek zamandan ayrı bir zamanda yaşarlardı, ıssız bir adada birkaç insanın hayata tutunmaya çalışması gibi. Sevdiğim yerlere ve kişilere hapsolsaydım keşke, zamanın su gibi akıp geçtiği anlara... Ali amcaların evinde kalıp her gün o dere kenarına gitseydim, orada her gün yeni bir şey yapsaydım, orada... Uzun bir süre sonra o yumuşak düşüncelerden ve fantazilerden çıktım ve otobüsten indim.

Reelde kimse kimsenin yüzünü gülümsetmeye çalışmıyor. Seher haklıydı para sorununda ve hayal et demişti, evet, hayal edecektim, fantaziler değil; ama umutlar yaratacaktım ve çabalayacaktım.

Anahtarımla kapıyı açıp eve girdim. Salonun ışığı yanıyordu. "Ben geldim anne" diye seslendim içerdekilere.

Odama geçerken babamın şöyle dediğini duydum: "Sor bakalım şu serseriye; nerden geliyor?"

"Nerden geldiği belli. Sus! Filmi seyrediyorum!"

Babam hep böyle ters herifin tekiydi. Pijamalarımı giyip vurup kafayı yattım.

Abim girdi odaya: "Yattın mı?"

"Evet."

"Nerdeydin?"

"Arkadaşın evinde. Kafa dağıttım biraz."

"Benim çalıştığım yerde adama ihtiyaç var, gel çalış, ne dersin?"

"O iş çok sıkıntılı, beceremem. Senin için de sıkıntı çıkar. Kardeşin beceriksizin teki derler."

"Sen kafanı yorma. Bir şey diyemezler. Karar verirsen bana bildirirsin."

"Tamamdır. Teşekkür ederim.

"Başının çaresine bak. Babam şikayet edip duruyor. Yani konuşturma şu adamı. İyi bir şeyler yap. Övgü saydırmaya başlasın bu kez." Güldü ve güldürdü beni.

Abim odanın kapısını kapatıp gitti.

İKİ KIZ BİR ERKEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin