34
Aynur sordu: "Geberik mi, o ne?
Ben gülmeye başlamıştım: "Garson demek istedi."
Aynur'u da bir gülme tuttu. Ayten ise ciddiydi, oralı olmuyordu, durmuştu ve dikkatle iş yerini inceliyordu.
"Akşama kadar ayakta geziyorlar sincap gibi ve eve vardıklarında yatağa geberik gibi düşüyorlar. Ama böyle bir işe bile razıyım." dedi bir anda fırlayıp girdi kafeye. Biz gülmeden dünyayı ayırt edemezken.
Kısa bir süre sonra geldi. Olumsuz bir yanıt aldığı belliydi. Sonra kafenin birinin önündeki tezgahtan dondurma alıp ilerledik. Dondurma içimizi kuvvetlendirmişti. Yeniden neşemizi ve umudumuzu bulmuştuk. Barın birinin önünden geçiyorduk.
Seher dedi ki: "İyi iş yapar burası. Kız ve erkek garsonları vardır akşamları. Belki de üçümüzü birden işe alırlar. Gidip sorsak derim."
İçeri girdik.
Kimseyi göremedik bir an. Çok geride masanın ardında oturan adam bize işaret etti. Elini kaldırıp.
Masanın yanına geldik. Ben uygun biçimde söze başlayacağım sırada Aynur heyecanla başladı konuşmaya: "üçümüz garsonluk yapmak istiyorsuz, acaba bize iş verebilir misiniz?"
"Tanımadığımız insanlara iş vermiyoruz."
"Neden?"
"İşin zorluğunu görüp tüyüyor ilk gün ve biz zor durumda kalıyoruz."
"Ama biz o türden insanlar değiliz. Daha iyi çalışırız inanın."
"Sizin gibi çok insan gördük; sözlerini tutmadılar."
"O zaman koyim o kafaya bir odun. Teklif var, ısrar yok. Şansını kaybettin. Yürüyün arkadaşlar. Bize iş mi yok!"
Adam güldü hafiften: "Kusura bakmayın çocuklar."
Yürüyüş yolunda ilerliyorduk.
Seher dedi ki: "Aynur, kız sen neden öyle dedin deli gibi?"
"Ne bilim. Tutamadım kendimi."
"İyi dedin ama."
"Neden ki?"
"Ciddiyetsiz ve pis pis bakıyordu."
Aynur güldü: "Ama ne güzel olurdu aynı yerde çalışsak. Eğlenceli olurdu. İş bulsam çok iyi olur. Kafam meşgul olurdu. Şekerlenirdim. Evde olunca zaman zor geçiyor."
Sahilde ilerledik.
Yine dondurma alıp yedik.
Sıcak bunaltmıştı. Banka oturup denize girenleri seyrederek sohbet ediyorduk, yanda ağacın gölgesi bizi koruyordu kızgın güneşten. Susmuştuk. Yenilgiyi kabullenenler gibi ama sakin. Düşüncelere ya da hayallere dalmıştık farklı noktalara bakarak. Uzun bir sessizlikten sonra Seher dedi ki: "Biz hariç herkes kafasına eseni yapıyor. Aslına bakılırsa her şeyi boş verip serseri gibi takılmak lazım. Ama o bana göre değil. Dirilelim çocuklar! Burada bir sürü kıçı kırık kafe ya da bar var, birinde iş buluruz herhalde. Zor gelirse paramızı alıp basıp çıkarız canım. Ne olacak. Kendi hesabıma söyleyim; sonra adamakıllı bir iş bakarım. Kış gelmeden. Kış gelmeden iş sorununu çözsem iyi olacak." Bana ve Aynur'a bakıp göz kırptı. Gülümsedi. Aynur dedi ki: "Bravo sana! İçimden geçen cümlelerdi bunlar. Kaygılarımı kuş gelmeden çözmem lazım."
"Kuş değil; kış." dedim.
Gülüyorduk.
"Of... karıştırm... gülmeyin!"
Aynur' baktım. Gariban gibi bir havası vardı. Çok çile çekmiş, çok zor günleri devirmiş ve iyi yürekli kalabilmiş kızlar gibi bakıyordu. Aslına bakılırsa sarı saçları ve mavi gözleriyle film gibi ya da tay gibi bir kızdı. Önceleri onunla muhabbetim hiç yoktu, sadece okulda bir yerde karşılaşırsak selamlaşırdık. Bana Seher'i sorarsa nerde olduğunu söylerdim. Hepsi buydu. Seher ve Aynur genelde birlikte takılırdı. Kız kıza muhabbetler daha başka, duygusal ve derin olurdu. Erkeklerin kendi aralarındaki ilişkilerde gözyaşı hiç olmazdı mesela. Aynur, bana çarpıcı bir kız hissi verirdi; ama onda sakar, budala ve gülünç bir şeyler olduğunu bakışlarından hissetmiştim. Şimdi bunun doğru olduğunu anlamıştım. Aynur bir saflık; diğer deyişle budalalık yaptığından ona göre bir gariplik yoktu. Asıl gülünç olan da buydu.
Eskiden olduğu gibi Aynur'un bakışlarının rahatlatıcı bir etkisi olduğunu hissetmişim. Her nasılsa onun sersemliği pırlanta gibi parlıyordu. Hayatı kolaylaştıran ve çekilir hale gelen böyle şeyler ve kişilerdi.
"Senin hiç garsonluk deneyimin var mı?" diye sordum Aynur'a.
"Olmaz mı baba" dedi, "evde sofrayı kurarım, toplarım. Bu konuda fırıldak gibiyim desem abartmış olmam."
"İyi o zaman. Ama bu iş evdekine benzemez."
"Sen yaptın mı peki?"
"Çay ocağında çalıştım. Sonra bir kafede çalıştım. Okul yanına kurulan pazarda, çok eskiden. Pazarcılara çay götürüyordum. Kış günü. Bir sürü kişiye servis ypaıyordum, kafeyle pazarcıların arası uzaktı, tepside çayları dökmeden ve soğutmadan götürmek gerekliydi. Ben işimi bütün azmimle yapmaya çalıştım; ama kafe sahibi beni hesapta açık var cebine para indirdin diye suçlayınca işi bıraktım."
"Tanıdıkların seni görünce ne yaptın? Ben olsam utanırdım."
"8,9 yaşında pazarda marul satmıştım. Utanma işini o zaman yaşamıştım. Pazarcılara çay götürme işine çabuk alıştım. Zordu ama."
Banktan kakltık, oturmak sıkmıştı bizi.
Kumsaldaki restorana ilerledik. İçeri girip garson lazım mı diye sordum.
"Bir erkek garson lazım" dedi adam.
"Buraya yakın mı oturuyorsun?"
"Evet."
Biraz sohbet etitk. Beni tanımaya çalıştı.
"Çalışmak istersen yarın gel başla" dedi.
Ne para verecekti; demedi. Ben de sormadım; daha doğrusu soramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KIZ BİR ERKEK
Ficção AdolescenteLiseyi bitirmiştir gençler. Seher, Aynur ve İsa. Seher köyde yaşamaktadır. İsa şehir merkezinde yaşamaktadır. Bu gençlerden hiçbiri üniversite sınavını kazanamamıştır, hepsinin psikolojisi bozuktur. İsa adlı genç adam babasının; "iş bul çalış" bask...