Herkese merhabaaa. Uzatmayacağım ve sizleri bölümle baş başa bırakıyorum.
Umarım beğenilerinizi karşılarım.
İkilem, Kaybolurum Gülüşünde
Keyifle yenen akşam yemeğinin ardından Dicle abla, Hayal ve ben mutfakta bulaşıkları hallediyorduk. Gerçi bulaşıkları ikisi hallediyordu, ben babalarımızın isteği üzerine kahveleri yapıyordum. Bol köpüklü ve oldukça güzel kahve yapışım beni bulaşık derdinden de kurtarmıştı.
Sanırım ben baya şanslı bir insandım.
Kahvelerin köpüklerini tek tek bardaklara alıp tekrar ocağın üzerine bıraktım. "E Hayal var mı Cenk'ten bir haber?" Bakışları tedirginlikle omzunun üzerinden bahçe kapısına dönse de kapıyı kapatmış olduğum için rahat bir nefes aldı. "Kızım uluorta sormasana şu sorularını ödüm koptu kapı açık diye." Sol elini kalbine yaslarken ablasının sertçe uzattığı tabakları kaşlarını kaldırarak aldı.
"Benden size tavsiye aklınız varsa evlenmeyin, erkek milletine asla güven olmuyor." En başında harika giden ilişkisi köprüyü geçene kadar ayıya dayı meselesine döndüğü için evlendikten sonra bir anda 360 derece dönen Yavuz abiyle içindeki aşka dair bütün inancı da tükenmişti. En başta verdiği boşanma kararına annelerimizin, biraz bekle aranız düzelir, kocana güzel görün yumuşat söylemleriyle boşanmalarını sadece ileri bir tarihe erteleyebilmişlerdi. Boşandığından beri de üst mahallelerden konuşan bir kaç kadın yüzünden erkeklere karşı mümkünmüş gibi daha fazla soğumuştu.
"Abla neden öyle söylüyorsun ki, o pislik öyle yaptı diye herkes te öyle yapacak diye bir şey yok." Hayal yersiz bir çabayla içten içe Cenk'i korumaya geçtiğinde bu tartışmanın sonu gelmeyeceğini bildiğimden ocağı kapatıp pişen kahveleri bardaklara boşalttım.
"Ben annemlere kahveleri vereyim bizimkileri odamdaki balkonda içelim olur mu?" İkisi de konunun değişmesiyle başını sallayarak onaylarken kalan bulaşıkları da hızlıca makineye dizmeye başladılar.
Dirseğimle açtığım kapıdan dışarıya çıktığımda bakışlarım direk onun yüzüne odaklandı. İçimdeki duyguları anlatmam imkansızdı. Hiçbir zaman onu abilerimle bir görmemiş, ona bir kere bile abi dememiştim. Karışık hislerimse son zamanlarda iyice rayından çıkmaya başlamış, bana doğru dürüst düşünecek zaman bırakmıyordu.
Tabi bunun beni okuldan almaya gelmesinde ağzının sularını akıta akıta bakan ve ahlaksız söyler söyleyen kızlarla bir ilgisi yoktu canım!
"Kahveler geldi!" Neşeli çıkmasına özen gösterdiğim sesimle elimdeki tepsiyi önce babamlara uzattım. "Güzel kızım ellerine sağlık." Mesut amca gülümseyerek kahvesini aldığında topuklarım üzerinde hafifçe dönerek tepsiyi babama uzattım. "Ellerine sağlık babacığım." İkisine de küçük bir gülümsemeyle karşılık vermiş, topuyla etrafta koşturan Umut'a dikkat ederek annemlere ilerlemiştim. Abimleri bilerek en sona bırakıyordum!
"Saye'm benim kızlar nerede?" Esma sultan kahvesini alırken annem de uzanıp kendi kahvesini almıştı. "Onlarla kahvemizi benim odada içeceğiz Esma teyze." Göz ucuyla Umut'a bakıp başını onaylar anlamda sallamıştı. "Tamam kızım." Arkamı dönerek terleyen avuçlarımla abimlere ilerlerken hala bir kere bile bana dönmeyen bakışlara içimden sövmekle yetiniyordum.
Demir abim astığı suratıyla kahvesini alırken ona bakmadan bakışlarımı derin bir sohbetin içerisinde olan ikiliye çevirdim.
"Öyle işte kardeşim bende ne yapacağımı şaşırdım belki sen bir yol gösterirsin." Bir derdi mi vardı? Abim nezaket gereği önce onun kahvesini almasını bekledi. Saniyelik tepsinin kenarlarından tutan parmaklarıma değen parmaklarıyla nefesimi tutmuş hızlanan kalbimle öylece yüzüne bakıyordum.