Bazen yaptığım şeylerin yükü altında ezilsem de istemsizce onu yapmaya devam ediyordum. Sonunda yarayı alacak olan kişi bendim. Peki bu beni canıma karşı önemsiz yapar mıydı?
Seymen'le beraber okuduğumuz mesajlarımın ve beni orada tek başıma bırakıp gitmesinin üzerinden saatler geçmişti. Neredeyse sabah olmak üzereydi ama benim gözüme gram uyku girmemişti. Seymen'in beni bırakıp gitmesinin üzerine Ali'yi arayıp kızmak için hazırlansam da bunu yapmasını Hayal'in istediğini söyleyip aradan sıvışmıştı.
Hayal'in yapmaya çalıştığı şeyi de anlayabiliyordum. Benimle abisinin olmasını istiyordu bunun içinde elinden geleni de yapıyordu ama bu sefer sanki biraz aşırıya kaçmış gibi hissediyordum. Ailesinin kötü bir anında bile hiçbir şey olmamış gibi bu işle uğraşması canımı sıkmıştı. Seymen'in yüzüme bile bakmadan çekip gitmesi ise kalbimi paramparça etmişti.
Gitme demek istesem de beni dinlemeyeceğini bildiğimden çökmüş yüz ifademle sadece geniş sırtını izlemekle yetinmiştim. Çok geçmeden arkasından mahalleye dönmüş adımlarımı direk eve çevirmiştim. Annem ve abimde çoktan eve gelmiş, annem koltukta elinde dudaklarına bastırdığı bezle hıçkırıklarını gizlemeye çalışırken abim arada anneme attığı sitemli bakışlarla telefonda konuşuyordu. En sonunda dava için her şey hazır olduğunda akşam yemeğimizi yemiş odalarımıza çekilmiştik.
Diğerleri uyumuş muydu bilmiyorum ama annemin uyumadığına emindim. Umut'u belki de bizden çok severdi. Onun gidecek olması bizim ailede en çok annemi yaralardı. Bir kaç saatte olsa uykumun beni bulması için süt içmeyi düşünerek odamdan çıktım. Merdivenleri indiğimde adımlarımı duraklatmadan mutfağa ilerledim. Açık balkon kapısıyla kaşlarım bir kaç saniye havaya kalksa da gördüğüm yüzlerle bir nebze de olsa rahatlamıştım.
Kartal abim, Demir abim ve Seymen bahçedeki sandalyelere adeta yayılmış sanki su içer gibi içkilerini yudumluyorlardı. Seymen'in bu kadar içme nedenini anlayabiliyordum, bir yere kadar abilerimi de anlayabilirdim ama onların da bu denli sarhoş olacak ne dertleri vardı Allah aşkına?
Onları öyle bırakamayacağımı bildiğimden süt ısıtmayı erteleyip çekmecelerden cezve ve kahveyi çıkardım. Kahvelerini hazırlarken gözlerim ara ara omzumun üzerinden arkaya dönüyor hala orada olup olmadıklarını kontrol ediyordum. Yaptığım acı kahvenin kokusu mutfağı esir aldığında kahveleri tepsiye dizip bahçeye ilerledim. "Size kahve yaptım." Demir abim irkilerek bakışlarını bana çevirdiğinde baygın gözleriyle gülümsedi.
"Turunçgil, uyumadın mı sen?" Bileğini havaya kaldırıp olmayan saatin yerine bakarak kaşlarını çattı. "Senin yatma saatin geçmiş portakal, çabuk yatağına." Sabır dilenerek tepsiyi masaya bırakıp avuç içimi Kartal abimin alnına yasladım. O içki içmeyi sevmezdi, en çok onun içmesine şaşırıyordum aslında. İçtiğinde ateşi normal insanlara göre daha çok çıktığından da içmeyi tercih etmezdi. Neyse ki şu an ateşi normaldi. Sadece yanakları biraz kızarıktı. Avcumu geri çekerken bir el bileğimden yakalayıp avucumu alnına yasladı.