-Bölüm 30-

2.1K 77 13
                                    

Kapının kapanmasıyla irkilmiştim, Selin "Ediz, evde misin?" diye seslendi. Yüksek sesle "Evet, geliyorum." dedim ve yataktan kalktım. İçeri girdiğimde Kaan kanepeye oturmuş, anahtarıyla oynuyordu. Selin ise tam karşısına geçmişti, meraklı bir şekilde "Ee ne konuştunuz?" dedim. Selin yüzüme dikkatlice bakarak "Sana ne!" dedi. Sesimi biraz sertleştirerek "Kızım sen benimle düzgün konuşmayı ne zaman öğreneceksin!" dedim. Kaan birden bağırarak "Yeter artık, sizin saçma sapan çekişmelerinizden bıktım." dedi. İkimizde şaşkınlıkla Kaan'a bakıyorduk. Selin'e, sinirli bir şekilde "Ne anlattın sen?" dedim. Selin'den cevap alamayınca Kaan'a döndüm "Neler oluyo, biri anlatacak mı?" diye bağırdım. Kaan ayağa kalktı, Selin'in gözünün içine bakarak "Selin'in hiç masum olmayan sırları var.. Ama sözüme sadık kalarak bunu açıklamayacağım, bilmeyi de eminim istemezsin." dedi. Hızlıca Selin'in yakasından tutup "Senin sorunun ne, neden böyle yapıyorsun." dedim. Selin elimi itti, sırıtarak "Edoş, seninle uğraşamıcam." dedi ve odasına doğru ilerlemeye başladı. Peşinden gitmeye yeltenmiştim, Kaan kolumdan tuttu ve "Daha önemli konularımız var." dedi. Sinirli bir şekilde "Ne olabilir ki?" dedim. Kaan yüzüme ciddi bir şekilde bakarak "Baban." dedi.

Belki de ilk defa bu kadar haklıydı.. Bitkin bir şekilde "İyi de nasıl olacak." dedim. Kaan elimi tuttu, yüzümü incelemeye başladı. Dalgın bir şekilde "Ben aslında çaresini biliyorum, ama buna izin veremem." dedi. Gözlerinin içine bakarak, "Kaan lütfen." dedim. Kaan, donuk bir sesle "Kuryelik yapan birini tanıyorum, babanı büyük ihtimalle tanıyordur." dedi. Önce duraksadım, sonrasında ise şaşkın bir şekilde "Kurye ne alaka?" dedim. Kaan konuşmasına devam etti "Tanımadığı bir insan daha yoktur, özellikle hapisteyse bu kişi, kesinlikle tanıyordur." dedi. Heycanlı bir şekilde "Nerenin kuryesi bu, hangi kargo, hemen gidelim." dedim. Kaan'ın yüzünde bir tebessüm oluştu. Anlamsızca ona bakıyordum, Kaan "Sen ciddi misin?" dedi sırıtarak. Yüzümdeki ciddiyeti bozmamıştım, "Tabi ki ciddiyim, hemen gidelim." dedim. Kaan bu sefer kahkaha atmaya başladı, sonrasında ise gülerek "Bu kurye o kadar masum değil, esrar, uyuşturucu falan taşır." dedi. Sonra yanaklarımı tutarak "Keşke senin kadar masum olabilseydim." dedi. Ben ezilmenin verdiği yan etkiden olsa gerek susmuştum. Kaan, "İstersen ben giderim, konuşurum." dedi. Çatallaşmış bir sesle "Hayır beraber gidiyoruz." dedim. Kaan gözlerime bakarak, "Her şey daha güzel olacak, merak etme." dedi.

Dışarı çıkmış ara sokaklardan yürüyorduk. Kaan'a "Babamın fotoğrafını da aldım." dedim. Sonrasında ise "Biliyorsun sorsalar anlatamam." diye ekledim. Kaan acı bir tebessümle "Keşke babanı tanımaya çalışmasan, ne çıkacağını bilmiyorsun, hayallerin yıkılabilir." dedi. Kendimden emin bir şekilde "Her şeye rağmen o benim babam." dedim. Kaan aniden park edilmiş bir arabanın önünde eğildi, eliyle bir adamı işaret ederek "Bak kurye bu" dedi. Yutkunarak "E hadi o zaman gidelim." dedim. Kaan kolumdan tuttu, kısık bir sesle "Saçmalama, görmüyor musun iş başında." dedi. Dikkatlice kuryeyi izliyorduk, elindeki poşeti vermiş karşılığında bir zarf almıştı. Kaan'la birbirimize bakıyorduk. Arkadan bir kol yüzüme uzanmıştı, elindeki peçeteyi burnuma sabitlemişti, boğazım yanıyor, etraf kararmaya başlıyordu...

Gözümü açtığımda karanlık, duvarların ve yerlerin pislikten görünmediği bir yerdeydim. Ellerim arkadan demirlere bağlanmıştı, yukardaki küçük ampül odayı aydınlatmaya yetmiyordu. Kaan ise yan duvara aynı şekilde bağlanmıştı ve hala baygındı. Korkuyla "Yardım ediiiin." diye bağırdım. Kaan titreyerek uyandı, etrafını inceledikten sonra "Yine mi!" dedi. Meraklı bir şekilde "Ne, yine mi? Durumun ciddiyetinde değilsin sanırım. Mafyanın eline düştük, organlarımızı dahi alabilirler. Hiç mi Müge Anlı izlemiyorsun sen." dedim. Kaan, sakin bir şekilde "Telaşa gerek yok, şimdi gelip bizi çıkaracaklar." dedi. Nerdeyse ağlayacaktım, sinirli bir şekilde "Burası neresi!" dedim. Kaan donuk bir sesle "Patronun mekanı, buraya ilk defa gelmiyorum." dedi. Kekeleyerek "Na-nasıl yani?" dedim. Kaan, "Arda'nın yüzünden düşmüştüm buraya." dedi. Kendime daha fazla hakim olamadım "O pislikle daha önceden neler yaşadın?" dedim. Kaan, gülümseyerek "Kıskanınca çok tatlı oluyorsun." dedi. Yüzüm kızarmıştı "Hayır kıskanmıyorum, merak ediyorum." dedim. Kaan yüzündeki gülümsemeyi bozmadan "Şu an en kötü durum ellerimin bağlı olması." dedi ve gülümseyerek "Keşke yan yana bağlasalarmış, en azından öpebilirdim." dedi. Kızgın bir şekilde "Meraklanma birazdan bizi öpecekler, belki beraber dayak yicez, çok romantik." dedim. Kaan kahkaha atarak "Gerçekten çok romantik." dedi. Kendime hakim olamamış bende kahkahayı basmıştım "Sinirlerim bozuldu." dedim. Kaan kahkaha atarak "Benimde benimde." dedi. Ben dayanamıyordum "Ellerimizi bile bağlamışlar, kapı var zaten, bağlı olsamasakta kaçamayız." dedim ve ardından yine kahkaha atmaya başladım.

Birden sert bir şekilde kapı açıldı, kumral, uzun saçlı, kirki sakallı bir adam girmişti içeri. Gülümseyerek "Bu odada ilk defa sizin gibi neşelileri gördüm, çok sevdiyseniz burada kalmanıza yardım edebilirim." dedi. Kaan gülümseyerek "Brad beni tanımadın mı?" dedi. İçimden "Brad ne lan!" demiştim. Adam, Kaan'a doğru yaklaştı çenesinden tuttu, sitem ederek "Yine mi sen oğlum." dedi. Kaan gülerek "Bu adamlar yeni sanırım." dedi. Adam ciddi bir şekilde "Evet diğerleri artık yok." dedi. Ben meraklı bir şekilde "Hayattalar ama burda yoklar dimi?" dedim. Cevabın, evet olması için dua etmeye başlamıştım. Adam gülerek "Tam tersi." dedi ve güldü, sonra konuşmasına devam etti "Yani ölüler ve hala burdalar." dedi. Ben korkarak "Biz ne olcaz, Brad!" dedim. Adam gülerek "Sen ne kadar samimi oldun böyle." dedi. Yapmacık bir gülümsemeyle "Bizi çözecek misin?" dedim. Brad, sert bir şekilde "Evet, çözcem." dedi ve arka cebinden çıkardığı bıçakla ipleri kesti. Sonra konuşmasına devam etti, "Biz burda gereksiz samimiyeti sevmeyiz, ciddi olmayı bileceksin!" dedi. Kaan, "Tamam Brad, daha fazla korkutma istersen. Hadi beni de çöz." dedi. Brad, Kaan'a doğru yöneldi, "Sen biraz kalıyorsun." dedi. Korkmuştum, Brad kolumdan tutmuş beni sürüklüyordu, "Kaan!" diye bağırmamla, kapının kapanması bir olmuştu. Debelenerek "Beni nereye götürüyorsun." dedim. Hiçbir tepki göstermemişti, sinirli bir şekilde tekme atmıştım bacağına. Brad durdu, ben telaşlı bir şekilde "Yanlışlıkla oldu, özür dilerim." dedim. Brad gözüme sert sert bakıyordu, sanki ateş saçıyordu.. Sert bir şekilde çenemden tuttu, "Biz seni bırakmadan burdan çıkman imkansız, ama kaçmaya çalışırsan eğer, adamlarımız öldürmekten çekinmez!" dedi. Yutkunmuştum, sadece "Peki." diyebildim. Bir kapıdan içeri girdik, Brad "Getirdim elamanı." dedi. Arkası dönük bir şekilde oturan Patron, yanındaki iki kişi ise tahminimce has adamıydı. Patron yavaş yavaş dönmüştü, sert bir mizacı vardı, yüzündeki ciddiyeti bozmadan "Kime çalışıyorsun." dedi. Kekeleyerek "Hiç hiç kimseye." dedim. Patron eliyle işaret yapmıştı, korkamaya hatta titremeye başlamıştım. "Gerçekten kimseye çalışmıyorum." dedim. Brad kolumu tuttu, "Korkma" dedi. Brad'e bakıyordum, Brad aniden karnıma yumruğu geçirmişti. O kadar hızlıydı ki, yere düşmüştüm, acıdan kıvranıyordum. "Yemin ederim, bilmiyorum." diye sızlanmaya başlamıştım. Brad eğildi ve çenemden tuttu, sert ve kendinden emin bir ses tonuyla "Ağlama." dedi ve beni kaldırdı. Patron, ciddiyetini bozmadan "Kime çalışıyorsun!" dedi. Korkmuştum, titrek bir ses tonuyla "Sadece babamı arıyorum, şu an hapiste, arkadaşım babamı kuryenizin tanıyacağını söyledi." dedim. Patron, "Babanın adı ne?" dedi. Korkuyla "Mehmet." dedim. Patron gülmeye başlamıştı, sonra etrafındakiler gülmeye başladı. Brad'e adın ne dedi, Brad "Mehmet." dedi. Yanındaki adamlara sordu, onlarda aynı cevabı verdi. Patron gülerek "Bak burda ki herkes Mehmet." dedi. Heycanlı bir şekilde "Fotoğrafı var, gösterebilirim." dedim. Patron, Brad'e yine hareket yaptı. Korkarak "Nolur vurma, nolur." dedim. Brad hızlıca sarstı beni, "Fotoğrafı ver." dedi. Fotoğrafı cebimden çıkarıp Brad'e uzattım. Brad fotoğrafı Patron'a götürdü. Patron fotoğrafa baktı, Brad'e seslenerek "Sırtlan değil mi bu?" dedi. Brad fotoğrafı inceledikten sonra "Evet, ta kendisi." dedi. Patron ayağa kalktı, yanıma geldi, "Demek sen Sırtlan'ın oğlusun." dedi. Titrek bir sesle "Ee-evet." dedim. Patron kısık bir sesle "Babanın oğlu değilmişsin." dedi. Donuk bir ifadeyle "Nasıl?" dedim. Patron, ciddi bir ses tonuyla "Baban olsa şu an buranın altını üstüne getirmiş ve kaçmıştı." dedi, sonrasında ise "Onu kimse bir yerde zorla tutamazdı, kendi isterse gelirdi. Bana çok sadıktı baban, ta ki..." dedi ve duraksadı. Meraklı gözlerle onu izliyor ve cümlesini tamamlamasını bekliyordum.. Dayanamayıp, meraklı bir ses tonuyla "Ta ki?" dedim. Patron hissiz bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu, kendimi bir ölüyle konuşuyor gibi hissediyordum. Bastonunu yere vurmasıyla irkildim. Patron biraz daha sert bir ses tonuyla "Ta ki.." dedi ve derin bir nefes aldı...

Not: Medyadaki Ediz

Gay mi, zönk!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin