Kaan, Ayaz'ın gitmesine engel olabileceğini söylemişti. Bu düşünce hem beni meraklandırmış hem de umutlandırmıştı. Heyecanlı bir şekilde Kaan'a "Annem çıkmama izin vermiyor, bize gel." dedim. Kaan "Tamam, yarım saate oradayım." dedi ve telefonu kapattı.
Ayaz'la yeniden birlikte olmak gibi bir niyetim yoktu, zaten bunu o da istemezdi. Ama vicdanım rahat değildi, suçluluk duyuyordum. Benim yüzümden gittiğini yüzüme karşı söylemişti. Gitmesini, düzenini bozmasını istemiyordum. En azından bu şekilde kendimi avutuyordum. İç sesim bambaşka düşünüyordu oysa, eski günlere geri dönebileceğimi ve hatta tekrar beraber sarılıp uyuyabileceğimi... Bu düşünce beni utandırıyordu, iç sesimi bastırmaya çalışıyordum. Ayaz'ın dediği gibi kendimi onun yerine koyduğumda katil olmaktan korkuyordum, şimdi ise ondan böyle bir şey isteyemezdim..
Selin bana seslendi içerden "Edoşş, aç mısın?". Sinirli bir şekilde "Edoş demeyi ne zaman kesiceksin!" diye bağırdım. Selin kapıma geldi, kaşını kaldırdı "Edoş, acıktın mı?" dedi. Elimdeki telefonu olabildiğince sert sıkıyordum. Son olaylardan sonra Selin'in bana karşı tavrıda belliydi. Bunlarında etkisinden olsa gerek bir anda "Sen evine ne zaman gideceksin, küçük besleme!" dedim. Selin bozulmuştu, kaşlarını devirdi, yanıma yaklaştı çenemden asılarak "Sana popişin kalkmasın demiştim, dimi!" dedi. Ben böyle bir tepki beklemiyordum, sanırım ikimizde birbirimizin zıt anına denk gelmiştik. Fakat asla altta kalamazdım, ayağa kalktım kolundan tuttum ve kulağına "Küçük besleme oyun istiyor sanırım!" dedim ve "Babacıka söyle sana yeni oyuncaklar alsın!" diye ekledim. Selin sinirlenmişti, gözlerindeki acıyı hissediyordum ve ilginç tarafı bundan zevk almaya başlamıştım. Selin'in gözleri dolmuştu fakat sesi hala sertti "Senin bir baban bile yok!" dedi. Sonra yanağımı okşamaya başladı, gözlerine nefretle bakıyordum. Selin konuşmasına devam etti "Belki de vardır sen bilmiyorsundur, hı?" dedi. Ani bir hareketle saçına asıldım, "Ne demek istiyorsun sen?" dedim. Selin çığlık atarak "Bırak beni geri zekalı!" dedi. Gözlerimi kan bürümüştü, o an hiçbir şey düşünemiyordum. Selin'in saçına daha sert asılarak "Ne demek istiyorsun!" diye bağırdım. Selin, yalvararak "Bırak anlatıcam." dedi. Saçını bırakıp, yatağa sert bir şekilde ittim. Gözlerine bakıyordum ve şimdi yanaklarını ben okşuyordum. Kısık sesle "Hadi artık anlat Seloş!" dedim. Selin sert bir şekilde "Bunları bildiğimden kimsenin haberi yok. Eğer bir şekilde adım geçerse ve bunu annem duyarsa seni doğduğuna pişman ederim." dedi ve konuşmasına devam etti "Geçen yaz annemle annen konuşurken duymuştum. Baban hala hayattaymış.." dedi ve gözlerime bakmaya başladı. Sanırım bir tepki vermemi bekliyordu, donuk bir sesle "Yalan söylüyorsun, böyle bir şey olsa haberim olurdu." dedim. Selin, sinirlenmişti yine "Yalan söylemiyorum aptal! Baban hapishanedeymiş sebebini bilmiyorum ama annen çıkmasından çok korkuyordu, zaten ben girince mutfağa sustular." dedi. Gözlerimden sadece bir damla yaş süzülmüştü. Babasız büyümenin, senelerdir çektiğim yalnızlığın, üzüntünün ve özlemin karşılığı bir damla gözyaşıymış.. Selin birden ayağa kalktı, beni ittirdi ve yüzüme hızla bir tokat geçirdi. Çenemden tutup, yüzüme bakarak "Bir daha saçımı çekmezsin umarım. Malum konuşarakta anlaşabiliyoruz." dedi.. Tokat atmıştı ama canım hiç acımamıştı, sanırım insan beyni en büyük acı neyse onu ön plana çıkarıyor diğer acıları bastırıyordu. Başımı yukarı çevirip, isyan etmeye başlamıştım, "Neden her şey benim başıma geliyor, neden benimle uğraşıyorsun! Başka kulun mu kalmadı. Lütfen, lütfen birazcık mutlu et." diye ağlamaya başladım. O an kapı çalmıştı, Selin telaşlı bir şekilde "Ben kapıya bakıyorum, bu olanları unutuyorsun ve belli etmiyorsun. Toparlan çabuk!" dedi.
Gözyaşlarımı silmiş yatağıma oturmuştum, odamın kapısı çaldı ve Kaan içeri girdi. Hafif gülümsedi ve "Naber?" dedi. Kahkaha atarak "Utanmadan sorabiliyorsun." dedim. Kaan endişeli bir şekilde "Ediz, konuşmamız gerek." dedi. Ben sakin bir şekilde "Dinliyorum, anlat anlatacaklarını." dedim. Sonra, ayağa kalktım, Kaan yüzüme anlamsızca bakıyordu. Hareketli bir şarkı açtım sesimizi bastırsın diye. Sonra Kaan'a döndüm ve "Malum evde kapı dinleyen ajanlar var, güvenemiyorum." dedim. Kaan anlamsızca gülmüştü. Daha fazla kendime hakim olamadım "Ee Ayaz'ın gitmesine nasıl mani olacaksın?" dedim. Kaan, üzgün bir ifadeyle "Mani olamayacağım, seninle konuşabilmek için bahane uydurdum." dedi. Sinirli bir şekilde "Neden bana umut veriyorsun neden hala zarar veriyorsun!" dedim. Bunları söylerken gözümde dolmuştu. Kaan titrek bir sesle "Başka türlü benimle konuşmayı kabul etmezdin." dedi. Sinirli bir şekilde onu taklit etmiştim "Boşko torlo bonomlo konoşmoyo kobol otmozdon.". Kaan birden kahkaha attı, "Bir daha yapsana." dedi. Sinirli bir şekilde "Çocuk oynatmıyorum burda.." dedim. Ayaz'ın gitmesine kimse engel olamazdı artık, bunun farkındaydım fakat yine de inanmak istemiyordum. Kaan belki yapabilir diye düşünmüştüm, o da anında yalan olmuştu. Gözüme Ayı çarptı birden, kucağıma aldım ve gözlerimden yaşlar damlamaya başladı. Kaan ellerimi tuttu ve gözlerime bakarak "Sana yaptıklarım için özür dilerim. Sen ne kadar acı çekiyorsan bende o kadar acı çekiyorum." dedi ve boynuma sarıldı. İkimizde anlamsızca ağlıyorduk, hem de hareketli müzik eşliğinde. O an o şarkıların sözleri bile canımı acıtmaya yetiyordu, çaresizlikten olsa gerek kendimi çok kötü hissediyordum. Kaan tekrar ellerimi tuttu ve gözlerimin içine bakarak "Senden beni sevmeni istesem, her zaman her koşulda yanında olacağıma söz versem.. Yine de beni reddeder misin?" dedi. Birden tokat attım, "Özür dilerim." dedim. Sonra tekrar tokat attım "Beni affet" diye ekledim. Bu sefer diğer ikisinden de sert bir şekilde tokat atmıştım "Seni seviyorum." dedim. Çenesinden tutarak gözlerini gözlerime sabitledim. "Senin sevme şeklin bu! Canımı acıtıyorsun, mahvediyorsun sonra da bir şey olmamış gibi devam etmek istiyorsun."...
Kaan elimi tuttu, avcumun içini öptü ve kısık bir sesle "Şşş bir daha bu kadar sert vurma, elin acır dayanamam." dedi. Bağırarak "Senin bundan anladığın bu mu?" dedim. Kaan gözlerimin içinden gözlerini ayırmıyordu. "Bir konuda sen varsan, başka bir şey anlamamı düşünme. Seni seviyorum işte, sana aşığım.!" dedi. Birden ayağa kalktım odanın kapısını göstererek "Defol git buradan!" dedim. Kaan ayağa kalktı ve birden dudağıma yapıştı. Öpmeye başlamıştı, karşılık vermiyordum ama o anın etkisiyle de karşı koyamıyordum. Donmuş kalmıştım. Kaan yanaklarımı parmak uçlarıyla okşadı ve "Seni seviyorum. Lütfen bana inan.." dedi. Ve çıktı odadan. Hala olduğum yerde bekliyordum, olayın şokunu üstümden atamamıştım.
Hayatımdaki en büyük şanssızlıktan biri de olayların üst üste gelmesiydi.. Her şey bekliyor ve bir anda üstüme doğru geliyor, hatta koşuyordu. Babam hakkında bilgi toplamaya karar verdim, anneme belli etmeyecektim. Ama kimden yardım alabilirdim bilmiyordum. Selin birden odaya daldı "Ee ne için gelmiş o?" dedi. Sert bir şekilde "Kapımı çalmalısın ve benimle ilgili olan şeyler seni ilgilendirmiyor." dedim. Selin gülerek "Edoş büyüdü." dedi. Bağırarak "Defol şu odadan!". Selin oflayarak odadan çıktı.
Ayaz'dan mesaj gelmişti, açıp okumaya başladım.
Ayaz: "Ediz, şu an Antalya'ya gidiyorum, geçişlerim tamamlandı. Senle vedalaşmak istedim ama buna dayanabileceğimi sanmıyordum. Otobüsüm kalkalı yaklaşık 1 saat oluyor. Antalya'ya gider gitmez numaramı değiştireceğim, sana mesaj atmaktan ve senden mesaj gelmesinden korkuyorum. Rica etsem sende numaranı değiştirebilir misin, ne yaparsam yapayım ezberimden atamadım.."
Mesajı okurken gözlerim dolmuştu, en azından vedalaşmayı hak ediyordum. Bunu bile çok görmüştü bana, o an ki psikolojiyle mesaja cevap yazmaya başladım.
"En azından vedalaşmayı hak ediyordum. Yaşadıklarımız arasında o kadar güzel şeyler vardı, senin içinden en kötüsünü seçip beni cezalandırarak, böylece bırakıp gitmen beni çok mutsuz etti. Yaptığım hataların farkındayım, yaptığım yanlışlardan ders çıkarıyorum ama hiçbiri senin umrunda değil.. Numaramı değiştirmiyorum ve sana asla mesaj atmayacağım. Son olarak sana katıldığım bir nokta var. Gerçekten Kaan haklıymış siktir olup gitmen gerekiyormuş!"
Kendimi fahişe gibi hissettirmeye başlamıştı, duygusal bir insanım bu doğru ama yaptığı yanlışlarıda benim hatama yüklemesi zoruma gitmişti. Sanki kendisi bir melek kadar kusursuzdu.. Nefretle aşk arasındaki o ince çizgiye çok uzaktım. Ben aşk tarafında gülüp eğlenirken Ayaz beni ısrarla nefrete doğru sürekledi ve başardı artık çizgiyi geçmiştim..
Ayaz'dan bir mesaj daha gelmişti:
"Şu an bunları sinirle yazdığını biliyorum. Kendini benim yerime koy demiştim... Biliyorum ikimizi içinde zor ama en doğrusu buydu. Sana haber vermeden gitmem gerekiyordu."
Sanırım bugün sinirlerimi bozmak için yemin etmişti, günün stresini, sinirini çıkarağım son kişiydi, ama sınırları aşmıştı..
"Kendimi senin yerine koymaya çalışırken sen kendini benim yerime koydun mu ki! İkimiz için değil benim için zor, sen kaçan taraf oldun ben ise burda seninle yaşadığım anıların bulunduğu şehirdeyim. Ayrıca ikimiz için doğru olana tek başına karar vermen gerçekten çok doğru bir karar(!) Dediğim gibi Kaan haklıymış ve yaptığım şeyden şu andan itibaren pişman değilim. Antalya'da sana mutluluklar."..
Şu andan itibaren bu şehirden ve benim çevremden bir kişi eksilmişti.. Ben bu kişiyi ölü sayacaktım, hiçbir şekilde iletişime geçmem mümkün değildi artık.. Cenaze namazını kılmıştım ve hocanın "Merhumu nasıl bilirdiniz?" sorusuna vereceğim cevap ise kuşkusuz "Korkağın tekiydi!" demek olurdu...
NOT: MEDYADAKİ KAAN.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gay mi, zönk!
Teen FictionAğlamak çözüm değil ama ağlamadan da yapamıyor insanoğlu.. Dışlamadan, reddetmekten, yoksaymaktan... Kısacası nefret etmeden de yapamıyor.. Farklılığı sevemiyor, farklı olana saygı duyamıyor.. Olaylara tepkisi diğer erkeklerden farklıydı. Erkeklere...