Erva'dan;
"Erva yeter artık. Kendini yeterince yıprattın. Kal demek neden bu kadar zor, anlayamıyorum."
Selen'in üzgün ve isyan edercesine çıkan sesiyle derin bir iç çektim. Benim üzgün halimi gördükçe o da üzülüyordu. Her ne kadar gitmesini, idare edebileceğimi söylesemde gitmemişti. Yanımda olup acımı paylaşmaya çalışıyordu, anlıyordum. Ama bu bana bir fayda sağlamıyordu. Yiğit'in gideceği gerçeği beni mahvediyordu ve hiçbir şey bu acıyı dindirmiyordu.
"Selen anlattım sana. Kal diyemem. Bu onun hayali. Ona bunu yapamam."
Büyük bir hüzünle konuştuğumda bu sefer iç çeken taraf Selen olmuştu. O arada buzdolabını talan eden Oğuz odaya girdi. Çikolatalar ve meyveli yoğurtlarla içeriye girerken tam depresyon ortamı oluşturmaya çalıştığını anladım.
Elindeki şeyleri oturduğumuz yere yığarken içeriye eli cipslerle dolu olan Berke girdi. Atlas da hemen arkasından elindeki içecek tepsisiyle içeri girdi. Kapıyı kapatıp tepsiyi sehpaya koyarken Berke de cipsleri yoğurt ve çikolataların yanına yığıp kendini Selen'in yanına attı.
Oğuz tüm cipsleri bir kaseye dökerken Atlas yanıma oturup ayaklarını sehpaya uzatmıştı.
O gün -Yiğit ile konuştuğum gün- sahilden eve zar zor gelmiş ve kimseye bir şey demeden odama kapanmıştım. Sonraki gün beni ziyarete gelen Atlas zorla neler olduğunu öğrenmiş ve Yiğit'e güzel bir sövmüştü. Küfürleri hala kulağımda çınlıyordu. Yiğit'i dövmeye bile gidecekti ama ona engel olmuştum.
Acı içinde ki halime kıyamayıp bir şey yapmayacağını söylese de ona bu konuda pek güvenemiyordum.
Diğerlerinin de bu konuyu öğrenmesi uzun sürmemiş ve herkes soluğu benim yanımda bulmuştu. Melih ve Beril de yanıma gelmek isteseler de Melih fena halde hastaydı. Ve ona birinin bakması gerekiyordu. Benim yanımda yeterince insan olduğu ve gerek olmadığı için ikisini ikna etmiştim.
Ömer'i zaten sormuyordum bile. Büyük ihtimalle o da Yiğit'in yanındaydı.
Her ne kadar diğerlerine de -Oğuz, Selen, Berke'ye- onun yanına gitmelerini söylesem de üçü de fena halde Yiğit'e trip atıyorlardı. Bunu onlara daha önce söylememesi üçünü de üzmüştü. Yiğit'in yanlarında olabilecekleri son günleri de ona trip atarak geçirmelerini istemiyordum. Ama ne dersem diyeyim ikna edememiştim.
Üçü de gerçekten çok kırgındı. Özellikle de Berke... En az benim kadar üzülmüştü bu duruma. Yiğit onun en yakın arkadaşıydı.
"Hiçbir şey yemek istemiyorum. Çocuklar cidden onun yanına gitmelisiniz. Arkadaşınız gidecek ve siz onun burada ki son günlerini heba ediyorsunuz. Eminim çok üzülüyordur. Ona destek çıkmalıyız. Bu onun hayali."
Bir kez daha aynı konuyu açtığımda Oğuz derince offladı. Berke ise tripli bir cevap verdi.
"Eğer bizi çok önemseseydi bize daha önce söylerdi. Sanki ona engel olacakmışız gibi son dakika da söyledi."
Oğuz ona katıldığını belli ederken Selen yorum yapmadı. Atlas tepki vermeden önümdeki çikolatalardan birini alıp yemeye başladı. Ona baygın bir bakış attım.
"Bir şey desene sende."
Sinirle Atlas'ı dürttüğümde omuz silkti.
Bıkkınca nefes verdim. Kucağımda ki yastığı bir kenara attırıp ayağa kalktım.
"Hey nereye?"
"Biraz yalnız kalmak istiyorum, lütfen."
Atlas'a yorgunca bir bakış attığımda gitmemi engellemek için tuttuğu bileğimi bıraktı. Beni anlıyordu. Onların desteği için çok mutluydum fakat biraz yalnız kalmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selenophile • Yarı Texting
Short StoryBoslukbirak: şimdi sil gözyaşlawni Boslukbirak: ben senin yerine de ağlarım Boslukbirak: sevmeyişlerine, acı çekişlerine, başka bir kıza aşık oluşuna ağlarım Boslukbirak: sil gözyaşlarını güzel adam Boslukbirak: gece senin gozyaslwrinla ıslanmasın ...