"Hala şoktayım. Kim derdi o vedadan sonra seninle böyle bir yerde, böyle bir anda karşılaşacağımızı?"
Şaşkınlık ve mutluluk karışımı sözlerim, ona tebessüm ettirirken ben elim ayağıma dolaşmış, karşımdaki bedenin gerçek olduğuna kendime inandırmaya çalışıyordum.
Hadi ama! Eğer sizde birkaç hafta önce vedalaştığınız, bir daha asla göremeyeceğinize inandığınız, arkasından ağladığınız kişinin, yıllar sonra ortaya çıkmış olan babanızın sizi tanıştırmak istediği kişi olarak karşınızda görseydiniz şaşkınlıktan dilinizi yutardınız.
(Y/N ve bu cümleyle Türkçe öldü.)
Atlas, babamın halasının oğluydu. Babamın halası çok geç evlenmiş ve kocasını çok erken kaybetmişti. Atlas daha 1 yaşını doldurmadan ölen kocasıyla beraber, abisinin -dedemin- yoğun ısrarlarıyla onlara taşınmış ve beraber devam etmişlerdi yaşamaya.
Ben doğduğum sıralar da olan olaylar arasında babamın halası kalp krizi geçirmiş ve hayatını kaybetmişti. Atlas bir başına kalmıştı. Her ne kadar dedem ona bakmak istese de babam, benim acımı az da olsa dindirebilmek için Atlas'ı yanına almış, ona bakıp büyütmüştü.
Atlas ile aramızda beş yaş vardı.
Annesi öldüğünde 5 yaşındaymış. Bu kısımları üstten geçme anlatıp Atlas'ın yarasını kanatmamışlardı. Bende bu konuyla ilgili bir şey sormamıştım. Atlas isterse anlatırdı.
Atlas ile karşılaşmamızı kısa bir özet geçerek babama anlattığımız da şaşırmış ve kaderin bizi birleştirmektir istediğini söylemişti.
İster kader diyelim, ister tesadüf. Bir kardeş daha kazanmıştım, önemli olan buydu.
"O vedadan sonra bende pek görüşebileceğimizi düşünmemiştim."
Dediği şeyle iç çektim. Atlas'ı karşıma çıkaran hayat mıydı, kader miydi bilmiyordum. Fakat her neyse ona sonsuza kadar teşekkür edebilirdim. Atlas yine ona ihtiyacım olduğunda karşıma çıkmıştı.
Babam elindeki içeceklerle masaya geldiğinde ikimizde ona dönmüştük.
"Çocuklar benim acil bir işim çıktı. Acil olmasa gitmezdim ama çok önemli bir durum galiba. Birbirinizi önceden tanıyorsunuz zaten. İkinizden de özür dilerim. Bu durumu sonra telafi edeceğim."
Üzgün olduğunu belli eden onca cümleden sonra sonunda sorun olmadığına ikna edebilmiş ve onu göndermiştik.
Atlas ile ikimiz kaldığımız da babamın getirdiği içeceği yavaş yavaş içmeye başladım.
"Ee kaldık baş başa. Dökül bakalım, neler oldu seninkiyle?"
Atlas'ın söylediği son cümleyle içecek boğazımda kalırken öksürmeye başladım. Öksürük krizine girdiğim dakikalarda Atlas alttan alttan gülerek su uzatmıştı. En azından öküz gibi sırtıma vurmamıştı. İyi tarafından bakmak gerek.
Kendime gelebildiğimde uzattığı sudan bir yudum alıp bize dönen kişilere 'iyiyim' anlamında bir işaret yaptım. Atlas hala imalı bir şekilde bakmaya devam ederken yutkunup bakışlarımı kaçırdım.
"Yakınlaştınız mı hiç? O da sana seni sevdiğini mi söyledi? Dur yoksa sevgili mi oldunuz?"
Gözlerim büyürken 'yuh' der gibi Atlas'a baktım.
"Saçmalama Atlas. Anonimin ben olduğumu, daha yeni söyledim."
Ağzımdan kaçırdığım itirafla bu sefer o şaşırdı. Ben anında dilimi ısırırken o çoktan meraklı moda girmişti bile. Birkaç saniye bakıp benden bir cevap alamayınca meraklı bakışlarına, sabırsız bir şekilde konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selenophile • Yarı Texting
Short StoryBoslukbirak: şimdi sil gözyaşlawni Boslukbirak: ben senin yerine de ağlarım Boslukbirak: sevmeyişlerine, acı çekişlerine, başka bir kıza aşık oluşuna ağlarım Boslukbirak: sil gözyaşlarını güzel adam Boslukbirak: gece senin gozyaslwrinla ıslanmasın ...