Derin bir nefes aldım. Bunu yapmak zorundaydım. Başarabileceğimi biliyordum. Sadece biraz daha kendime güvenmeliydim. Bu yüzleşme gerçekleşmeliydi.
"Pardon bir bakar mısınız?"
Bana dönen kadınla beraber yutkundum. Bakışlarım bir anlığına Yiğit'e döndü. Her ne kadar tek gidebileceğimi söylesemde herhangi bir duruma karşın beni tek bırakmayacağını söylemişti. Tabi onun beni düşünüyor düşüncesi aklıma başımdan almış ve istemsizce kabul etmiştim. Onun yanımda olması beni rahatsız etmiyordu. Aksine beni rahatlatıyor, güvende hissettiyordu. Sadece onu daha fazla peşimden sürüklemek istememişti. Atladığım bir ayrıntı dışında düşüncem çok mantıklıydı. Atladığım nokta onun çok ince düşünceli bir insan olmasıydı.
Ondan güç alarak tekrar kadına döndüm. Kadın 20'li yaşlarının sonlarını yaşıyordu. Gözünde ki dikdörtgen gözlük ona ciddiyet katarken siyah saçlarını sıkı bir topuz yapması bana ilkokul öğretmenimi anımsatmıştı. O da sürekli saçlarını tepeden topuz yapardı.
Bana bakarak devam etmemi bekleyen kadınla boğazımı temizledim.
"Deniz... D-deniz Hard... O-odası ne tarafta acaba?"
Kadın beni üstten bir şekilde süzerken kaşlarını çattı. Tabi böyle büyük bir iş adamın benim gibi küçük bir kızla ne işi olur çözememişti. Haklıydı ama bu ona açıklama yapmamı gerektirmiyordu. Onunla oturup olmayan ailemi konuşmak pek cazip gelmiyordu.
"Son kat, sağ koridorun sonundaki oda."
Başımı tamam anlamında sallarken zorla gülümsemeye çalışarak teşekkür ettim. Daha sonra Yiğit ile asansörlerin olduğu yere ilerledik. Düğmeye basarken asansörün bulduğumuz kata gelmesini bekledik. Şirket çok büyüktü. Ciddi anlamda çok zengin bir adamdı. Zeki olduğu zaten Harvard Üniversitesi'ni bitirmesinden belliydi.
Açıkçası böyle bir biyolojik babam olacağını tahmin etmedim. Sürekli babamın iyi bir adam olduğunu, annemin de iyi bir kadın olduğunu trafik kazasında öldüklerini düşünürdüm. Çok toz pembe bir hayaldi. Biliyordum ama küçüktüm. Anne ve babama ait, onları görmeme rağmen içimde büyüttüğüm bir sevgi vardı.
Asansörün kapıları açıldığında boş olan asansörle rahat bir nefes verdim. Açıkçası boş olması rahatlatmıştı. Kimsenin bakışlarına mağruz kalmak istemiyordum. İçeriye girdiğimizde asansörün kapılarının yavaşça kapanmasını izledim.
İçimde bir sürü duygu vardı.
Heyecan, korku, endişe, öfke, merak...
Ama o an en çok baş gösteren heyecanımdı. Yiğit ile aynı ortamda nefes almak bile kalbimde bir kaosa neden oluyordu. Yiğit belki de Beril gittikten sonra dayanma sürecimde bana en yardımcı olan kişiydi. Selen ile tanışmadan önce aşık olmuştum ben Yiğit'e. Hiçbir zaman ona kızmamıştım. Kızamamıştım.
Selen'i sevdiğinde, onu görmek için türlü bahaneler ürettiğinde, onu mutlu etmek için elinden geleni yapıp beni üzdüğünde veya da şu şarkı olayında...
Hiçbirinde kızmamıştım ona. Sadece kırılmıştım. Kalbim çok acımıştı. Bazen o kadar acımıştı ki mutluluğun ne demek olduğunu bile unutmuştum. Ama şu hayatımda yaptığım en güzel şeydi onu sevmek...
O iyi kalpli biriydi. Beni üzmek istemezdi, biliyordum. Ama o beni her görmeyişinde onun gözlerinde ölüyordum.
Yine de ona kızgın değildim.
O güzel bir adamdı. Sevilmeyi hak eden biriydi. Selen'in onu sevmesini isteyemezdim. Ama umarım bir gün Selen'den vazgeçer ve onu gerçekten seven biriyle olurdu. Bu düşünce kalbimi acıttı. Onu benden daha çok seven birinin olabilme düşüncesi ağlama isteğimi arttırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selenophile • Yarı Texting
Historia CortaBoslukbirak: şimdi sil gözyaşlawni Boslukbirak: ben senin yerine de ağlarım Boslukbirak: sevmeyişlerine, acı çekişlerine, başka bir kıza aşık oluşuna ağlarım Boslukbirak: sil gözyaşlarını güzel adam Boslukbirak: gece senin gozyaslwrinla ıslanmasın ...