Bazen bir şeyleri istemeden yaparız. İsteksiz, hevessiz, başka yolumuz, başka çaremiz olmadığında, kaçmak için bir kapı bırakılmadığında, tüm dünya bize karşı olduğunda..ne yapacağımızı bilmediğimizde..
Yanlış yola gireriz, asla yönlendirenimiz olmaz mesela. Düştüğümüzde hep tek başına kalkarız ama yine de aynı çukura itiliriz. Hiç kimseye kötülüğümüz dokunmamıştı fakat herkes nefret ederdi bizden. Nedeni aslında çok basitti. İnsanlar, kendilerinden farklıları sevmezdiler ne de olsa. Sevemezdiler. Ailemiz, annemiz babamız yoktu bizim bundan sevmezdiler. Bir evimiz yoktu, bu sebepten de sevmezdiler.. Sokaklarda kalırdık, yanlarına yakışmazdık.. Hepsi bizleri sevmemek için uydurdukları koca bir yalandı asla. Bizi karanlığa mahkum edip eziyyet etmeyi severdiler nasıl olsa. Onlara nazaran biz kötüydük ama aslında kendi canavarlıklarından haberleri dahi yoktu. Ya da görmezden geliyorlardı, hep yaptıkları gibi.
Sonra bir gün, iyi birisi çıktı karşıma. Hayatımda ilk defa, birisi karşılık beklemeden yardım etti bana. Umutlandım. Her şeye rağmen, umutlandım. Üzerime çökmüş karanlıkta birisi bir mum yakmıştı sanki. Hayata yeniden tutunma sebebim olmuştu. Onu sadece bir gün, sadece bir gün görmüştüm, gerçekten de çok kısa bir zaman değil miydi? Ama o karşıma çıktıktan sonra tüm hayatım değişmişti. Bunu onun uğuruyla bağlamıştım. Sonra karşıma başka biri çıkmıştı, bir iş teklifi yapmışdı bana. Söylediklerine kuşkusuz inanmıştım. Çünki yolun sonunda hayellerimi gerçekleştirmek vardı. Kendime yepyeni bir hayat kura bilecektim. Arkadaşlarım olacaktı, belki bir ailem de olurdu..
Olmaz mıydı? Olurdu bence.. Bir gün birisi beni kendi kızı gibi severdi bence, kendi kardeşi gibi seve bilirdi..
O kadar çok umut doluydum ki.
Şimdiyse bana iş teklifi yapan o adam karşımdaydı. Yalnız değildim, benimle birlikte üç çocuk daha vardı. İkisi erkek, biri kız. Onlara incelemiştim biraz. Sanırım bu karşımdaki adam, bana yaptığı teklifin aynısını bu çocuklara da yapmıştı.
Ben mutluydum, yeni bir hayatım olacağı için, kendi evimin olacağı için ve artık aç kalmak zorunda olmadığım için çok mutluydum.
Ama çocuklar mutlu değildi, yüzlerinden anlaşılıyordu hepsinin. Sanki hepsinin büyük bir derdi vardı. Yeni bir hayatın onları heyecanlandırmayacağı kadar büyük bir dertleri..
Yutkundum, ihtimalleri düşünmek bile istemedim o an. Gözlerim sarışın çocuğa kaydı istemsizce. Benden sonra yüzü pekte asık olmayan oydu sanırım. O da bana bakınca, bakışlarımı kaçırmak yerine gözlerine odaklandım. Kapkaranlık olmasına rağmen sokak lambasından gelen az ışık sayesinde gözlerinin yeşil tonunu görmüştüm. Güzeldi, en azından huzur ve güven veriyordu. Çocuk gözlerini gözlerimden çekmeden gülümsedi. Mutluymuş gibiydi, ama yine de anlamadığım bir şeyler vardı.
Buna rağmen kadar samimi gelmişti ki. Güzel, en azından yeni bir arkadaşım var diye bilirdik, değil mi?
"Sanırım sizinle konuşmadan önce, sizi bir-birinize tanıtmam gerekecek."
Ben sadece başımı sallayıp adamı onayz önce bana gülümseyen çocuk, aynı tavırla, "Bunun farkına varmanız, çok güzel, efendim." dedi. Şaşkınla ona baktım. Anlamadığım bir şekilde adama gülümsüyordu. Farklıydı. Kesinlikle bana gülümsediyi şekilden farklıydı. Ne olduğunu anlayamamıştım, ama adam çocuğa bakıp, kıkırdamış, "Bu kadar şakacı olacağını düşünmemiştim," demişti. Ardından çocuğun cevap bile vermesine izin vermeden, "Bu şakacı arkdaşımız Batuhan." söylemişti.
Sonra bana döndü, "Bu, Asi." Bir şey söyleyip söylemem konusunda kararsız kalmış, sonra sessiz kalmam kararına varmıştım.
"Şu güzeller güzeli kızımız, Merve." İsmini yeni öğrendiğim kız başını kaldırıp Ustaya baktı. Çok güzeldi, gerçekten. Sarı saçları, yeşil ve kahve renglerinin karışımı gözleri kıza gerçekten hayran olmamı sağlamıştı ama fark etdiğim bir şey de vardı. Kızın bakışları o kadar yorgundu ki. İçimi istemsizce bir merak duygusu kaplamıştı. Ne olmuştu acaba ona? Neden böylesine üzgündü?
Dikkatimi dağıtan yeniden adamın sesi olmuştu. "Son olarak, Emirhan."
Emirhan..diye tekrarladım kendi kendime. Siyah saçları, siyah gözleri ama ikisine de zıt bembeyaz teni. O da üzgündü. Adam ismini seslediğinde bakmayacak kadar yorgundu belkide. İkisinide çok merak etmiştim, çok endişe etmiştim. Yeni tanıdığım kişiler için bu denli endişe etmem, normal değildi..
"Beni de tanıyorsunuz işte. Bana Usta diye seslenmenizi rica edeceğim sizden." Sonra bir kaç adım atarak sokak lambasının aydınlatdığı yerde durmuştu. Biz ona nazaran karanlıkta kalmış gibiydik.
"Çocuklar, sizden istediğim şey basit. Her şey karşılıklı olacak zaten. Siz bana, bende size yardım edeceğim. Benim için yapmanız gereken şey, bana ait olanı, bulmak, almak bana getirmek. Onlardan intikam almak. Elbette, sizi eğiteceğim, ne gerekiyorsa öğreteceğim ve onların karşısına hazırlıklı yollayacağım, ama sizden de sıkı çalışmanızı isteyeceğim. Her şey bitdiğindeyse, bir-birimizi hiç tanımıyormuş gibi ayrılacağız."
Söylediklerini anlamıştım, ama kafamı kurcalayan şeyler o kadar çoktu ki. Basit diyordu bu adam bu iş için. Peki gerçekten basit miydi?
Onun teklifini kabul etmiştim, evet. İnanmıştım ona çünkü. Bana yaşayabileceğim bir hayat sunacağına inanmıştım çünki.
Yine de içimde bir huzursuzluk vardı.
Ya ona güvenmekle hata yapıyorsam? Kendimi inandırmıştım onun her söylediğine, güzel bir hayatımın olacağına, mutlu olacağıma da inandırmıştım kendimi.Ve bu sefer, istemiyordum. Bu sefer ben, kendime yalan söylemek istemiyordum. Her şey yoluna girecek miydi? Bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREVİMİZ: HIRSIZLIK
Adventure*devam edecektir.* Başlama tarihi: 08.01.2021. "Çaldığımız her kapı yüzümüze kapandığında, bizi içerde hapsedecek kapının kolunu tutmuşuz meğer." Birinden tamemen farklı 7 yabancının hikayesi... "Usta" lakaplı bir kişi kendi kuyusunu kazan arkadaşl...