27. Bölüm

71 16 86
                                    

Korku.
Pişmanlık.
Suçluluk.

Korkudan titriyor, dört dolaşıyordu caddeler arası. Aklında soru vardı; Ya onu bulurlarsa?
Pişmandı, deli gibi geriye dönmek istiyordu. Geriye dönüp onu da almak istiyordu ama korku onu geriye tek bir adım atmasına dahi izin vermiyordu.

Suçluluk duygusu yakasını tek bir an bile bırakmıyordu. Korkağın tekiydi, onu orada bırakıp kaçmıştı.
Geri dönmeliydi.
Geri dönmesi gerekirdi.

İçden-içe 'döneceğim, oranı onların başına uçuracağım' diye cümleler kuruyor, gözyaşlarını elinin tersiyle siliyordu. Ama biliyordu. Geriye dönemezdi. Korku ona izin vermezdi. Her adım attığında bile ayakları titriyor, düşmemek için kendini zor tutuyordu. Nasıl geri dönecekti ki? Nasıl adım atacaktı?

Nefes-nefeseydi. Kalbi hızlı atıyor, karanlık sokakta nereye gideceğini şaşırmış koşuyor, koştukça da nefes-nefese kalıyor, duruyor, korkuyor ve yeniden koşuyordu.

Kabus muydu bu? O kadar gerçekciydi ki.

Nasıl atlatacaktı? Nasıl geriye dönecekti?

O an kulağında kardeşinin sesi yankılandı. "Abi..beni bırakma asla!"

"Seni bıraktım." Gecenin sessizliyinde kendi-kendine fısıldadı, "Seni bıraktım."

"Söz veriyorum Zehra. Hep yanında olacağım!"

Sözünde duramamıştı. Kardeşini o iblislerle tek başına bırakmıştı.

Geriye doğru bir adım attı. Bacakları titremiyordu. Korkmuyordu mu yoksa?
Bir adım daha attı. Sonra koşmaya başladı. Elinden geldiği kadar hızlı koşuyordu.

Kardeşim onlarla birlikte kalmak mecburiyyetindeyse, ben de kalırım!

Tam da yeniden binanın önüne geldiğinde geceden seçilmeyecek olan o siyah arabayı görmüştü. Arabada Zehra vardı. Belki başkaları da vardı, bilmiyordu. Ama Zehra'nın orada olması içine öyle bir endişe salmıştı ko arabanın haraket etmesine rağmen peşinden koşmaya başladı.

Koştu.
Koştu.
Ayakları dayanamayacak olsa bile, nefesi yetmeyecek gibi olsa bile koştu.

Ama yetişmedi.

*

Kan-ter içinde uykusundan uyandığında ne olduğunu anlamamıştı bir an.

Yine o geceyi görmüştü. Aklından bir an olsun çıkmayan o gece, rüyalarında da onu rahat bırakmıyor, pişmanlık ve suçluluk duygusunu daha da arttırıyordu.

"Yağız?"

Ses gelen tarafa döndü. Ne zamandır beraber kaldığı arkadaşı, Ege ona seslenmişti.

"Efendim, Ege?"

"Daldın gittin yine. İyi misin?"

"İyiyim." Hayır, iyi değildi. Asla da iyi olmayacaktı. Zaten o anılar hep zihninde olduğu ve kardeşini bulamadığı sürüce hep mutsuz olacaktı.

"Ege ben çıkıyorum," dedi ayakkabısını giyerken. Tabanı kopmuştu bunun da. Ömrünü tamamlıyordu.

Alması lazımdı ama parası yoktu.
Şimdi de, para kazanmak için iş bulmaya gidiyordu. Günlük yaptığı işler onu yıpratmış ve yormuştu, eğer başara bilirse kalıcı bir iş bulmak istiyordu. En azından vakti-vaktinde maaş veren.

Geçen bir kafe görmüştü, eleman arıyordular. Orayla görüşmüştü ama kafenin sahibi iki gün sonra gel demişti. Neden öyle dediği konusunda tek bir fikri olmamasına rağmen yine de gidiyordu, işini kaybetmek isteyeceği son şey bile değildi. Kardeşini bulması için paraya ihtiyacı vardı. Para bu devirde her şeydi, zira onsuz tek bir adım atman bile imkansızdı.

GÖREVİMİZ: HIRSIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin