7. Bölüm

442 163 214
                                    


Aileniz için kendinizi feda eder misiniz? Veya onlara bir şey olmaması için kendinizi riske atarmısınız? Ben atardım. Hem de hiç pişmanlık duymadan. Her şeyimi verirdim onlara, 'of' bile demeden. Çünkü onlar benim ailemdi. Onlarız bir hayatı düşünemiyorumdum bile. Onlar olmasa yaşayamazdım asla. Onları kaybedemezdim.

"Ona güvenmiyorum." Emirhan sertçe Yağız'ı ima ederek söylemişti.

Karşılığında Yağız, kaşlarını çatıp, "Güvenilmeyecek ne yaptım Allah aşkına?"
"Emirhan bunu sonra konuşuruz!" dedi Merve alel-acele söylemişti, haklıydı.

"Emirhan, Merve haklı! Gidin hadi, lütfen." dedim onlara bilmem kaçıncı kez. Beni bırakıp gitmek istemiyordular, fakat eğer biz de gelirsek, (Yağız ve Ben) fazla şüpheli olurdu.

Emirhan'ın ikna olmayacağını görüp, Merve ve Yağız'a bir dakika deyip, onun kolundan tutup biraz uzaklaştırdım diğerlerinin yanından.

"Asi, seni onunla yalnız bırakamam. Olmaz." Uzaklaştığımız an kısık sesle söyledi.

"Emirhan, söz veriyorum sana, geri döneceğim. Hem böylece Yağız'ın casus olup-olmadığını da anlamış oluruz." dedim sakinliğimi korumaya çalışarak.

"Bunu şimdi mi deneyeceğiz? Ne harika bir zamanlama!" dedi öfkeyle. Benim aksime sakinliğini falan korumaya çalışmıyordu, öfkesini belli ediyordu. Kolay-kolay sinirlenmezdi ama, sinirlendiğinde yatışmaşı zor olurdu.

"Emirhan. Sana döneceğim dedim! Şimdi gidin, hemen. Merve'ni ve Tuna'nı tehlikeye mi atmak istiyorsun!" Ses tonum biraz yükselmişti, bunları söylerken. Derinden nefes alıp kendimi sakinleştirmeğe çalıştım.

Bana anlam veremediğim bakışlara bakıp, sessizce başını salladı. Benim yanımdan uzaklaşırken Merve'ye doğru gitti. Ardından ikisi de "Dikkatli olun." diyerek odadan çıkmışlardı para dolu çantaları alarak.

Yağız'la ikimiz odada kaldığımızda hiç bir şey konuşmadan, bir ipucu falan bırakmadığımızı kontrol ediyorduk. Bundan emin olduktan sonra ikimizde kimselere görünmeden kasa odasından çıkarak, az önce üzerimizi değiştiğimiz yere, lavabolara doğru yönelmiştik.

Uzun uğraş sonucu üzerimi hemen değişmiş, ardından saçlarımı düzeltmiştim. Evden çıkmadan önce Merve'nin yaptığı hafif makyajdan eser-elamet falan kalmamıştı. Ben de yanımda getirdiğime şükür ettiğim ıslak mendil ile yüzümü silmiştim. Ardından bana hayli zorluk çıkaran lenslerimi çıkarmış, aynadaki değişime uğramış kendime bakıyordum. Bir göz rengi bile insanı bu kadar farklı yapa bilir miydi? Galiba evet, çünkü az önce ki benle şu an aynada baktığım benin arasında çok fark vardı.

Kendimi incelemeği bitirdikten sonra mendili hemen yanımdaki büyük kutuya bıraktım, çöp için koyulduğu açık-aşkardı.

Lavabodan çıktığımda Yağız benden daha hızlı hazırlanmış olduğundan beni bekliyordu az önce ki gibi. Tuna hâlâ elektirikleri geri getirmemişti, bizim onayımızı bekliyordu. Masamıza geçtiğimizde ona söylecektim.

Yağız'la bir şey konuşmadan büyük salona doğru gittiğimizde kolidorlarda kimse yoktu, karanlık olduğu içindi büyük ihtimal. Bence karanlık o kadar korkutucu değildi, karanlığı seviyordum. Çünkü korktuğumuz asla karanlık değildi, orada bizden başkasının olma ihtimaliydi. Bense yalnızlığa alışık biriydim her zaman. En küçüklüğümden alışıktım. Bilmiyordum, belki de kırık ruhumun bir parçası olmuştu karanlık.

Derinden nefes alıp kendimi dizginledim. Şimdi bunları düşünmek zamanı değildi. Hem de hiç değildi. Zaten yeterince berbad olmuş görevi biraz daha bozmak istemiyordum.

GÖREVİMİZ: HIRSIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin