4. Bölüm*

640 199 350
                                    

Yatağımda bir o tarafa bir  bu tarafa dönüp duruyor, tekrar uyumak için çabalıyordum. Ama maalesef  kaçan uykum geri gelmiyordu çünkü başımın ağrısı onu çoktan kaçırmıştı.

Yatağımın yanındaki komidinin üzerinden telefonu alıp saate baktım. Sabah on iki civarıydı, anladığınız üzere yine ve yine geç uyanıp tenbellik etmiştim.
Ama olsun, uyumayı seviyordum.

Yataktan kalkmak için yetlendiğimde gözüm duvarın soluk boyasına takılmıştı. Eskiden masmavi olan bu boya zaman geçtikce eskiyor, kendi yerini beyaza devrediyordu. Odamın bu hâle gelmesi moralimi bir tık bozmuştu, ne de olsa her kısmını kendim düzenlemiştim ve yavaş yavaş eskimesi onunla birlikte anıların da kaybolacağı hissini veriyordu bana. Her yerde bir anı vardı, her duvarda, her eşyada..

Mesela kitap rafında bile. Her baktığımda bir tık daha fazla mutlu olduğumuz o güzel günleri hatırlıyordum. Onu düzenlediğimde bana Batu yardım etmişti.

Gerisini ise kendim düzenlemiştim. Odam, iki yere ayrılıyordu benim için. Birincisi Asi kısmı, ikincisi Lacivert kısmı.

Asi kısmında kitap rafım, koltuğum ve müzik plaklarım vardı. Kısacası bu taraf hem herkesten gizlediğim, hem de herkese gösterdiğim taraftı. Diğer tarafsa, benim maskeli tarafımdı. Çok karanlıktı. Beş yıl önce ki benle şimdi ki beni yan yana koysanız, beş yıl önce ki ben 'bu kim ya?' diye sorardı mutlaka, buna gram şüphem yoktu. O kadar çok değişmiştim ki, o kadar çok kendimden çıkıp başka biri olmuştum ki.

Normalde değişmek iyi bir şeydi.
Fakat,m ben biliyordum. Ruhumun karanlıklaşması hiç de iyi değildi..

Lacivert saçlarıma bayılıyordum gerçekten. Ama aynanın karşısına geçtiğimde içimdeki bir his "bu sen değilsin" diye resmen bağırıyordu. Eski beni özlemiştim. Kızıl tonlarında olan saçlarımı özlemiştim. Her şeye gülüp geçen kendimi özlemiştim. Şarkıların sözlerine takmadığım zamanı özlemiştim.

İşte odanın diğer tarafına baktığımda değişen Asi'yi görüyordum. Lacivert desenler, lacivert yatak örtüsü ve tamamı lacivert olan kiyafetler.

Ve birde dolabın içinde görev için ayırdığım eşyalar. Siyah maskem, lenslerim, kullandığımız bir kaç şey, mesela kulaklıklar, gizli kimlikler ve daha neler neler. En önemlisi ise silahlarımız tabi. Zor durumda kalırsak eğer silah kullanmak mecburiyyetine kalıyorduk.
Batu vurulduğunda da Merve kullanmıştı, mecburiyyetten. Dikkatleri dağıtmak için. Yanlış hatırlamıyorsam, polislerden birinin kolunu yaralamıştı, sonrasında da üzülmüştü hatta.

Sonlanmayan baş ağrımla zorla da olsa, yataktan kalkıp lacivert pijamalarımı kot pantalon ve siyah bir gömlekle değiştim. Saç lastiğini alıp güzelim saçlarımı yukarıdan at kuyruğu yaptım. Banyoda da elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra odamdan çıktım.

Bizimkileri görememiştim, sanırım daha uyanmamıştılar. İyi de, bu evde en uykucu bendim. Bunlara ne oluyordu?

Mutfağa gelip ocağı yakıp çay koydum ardından buzdolabını açtığımda küçük çaplı şok ve hayal kırıklığı yaşadım.

Niye mi?

Çünkü bom boştu. İçinde sadece yumurta ve nutella vardı ki, ben ikisini de sevmezdim.

En son markete gitmek işi kimdeydi?

Merve'de.

Buzdolabının kapağını sinirle kapatıp, mutfaktan salona baktım. Yeni üye, yani Yağız hâlâ uyuyordu. Emirhan bilgisayardan bir şeyler yapıyor ve elindeki kahvesini yudumluyordu. Merve ise karşısına koyduğu bir kavanoz nutellayı kaşıklıyordu. Nutellanında hastasıydı..

GÖREVİMİZ: HIRSIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin