3. Bölüm*

691 208 408
                                    

[Medya ~ Bütün İstanbul Biliyor]

*

Kendime her zaman soru sorardım aynaya bakınca, 'Kimim ben?' diye. Saçma gelebilir ama bu cehennemden kurtulmam için bu sorunun cevabına ihtiyacım vardı.

Geçmişimden geleceğime hep bu soruyu sordum kendime. On üç yaşımı doldurduğumda okuldaki öğretmenimiz öğretmişti. O zamandan beri de asla unutamadığım bir soru olarak kazınmıştı zihnime.
Kimim ben? Sahiden kimdim ben? Hırsızım... Demekten nefret ediyordum. Kendime bunu hatırlatmaktan nefret ediyordum. Ama ben buydum; hırsız.

Bu, benim seçimim değildi. Sonuçta hırsız olmayı biz seçmemiştik, sadece hayat bize seçim sunacak kadar merhametli değildi. Ama geleceği biz değiştirecektik. Değiştirecektim.

Eski anıları da hatırlardım hep. Küçüklükte bu soruyu kendime hep sorduğumda, kimsesiz bir kız cevabını verirdim kendime gözü dolu hâlde. Evet, çok depresif ve yıkık bir kızdım. Ama kıyaslayacak olursak, kesinlikle şimdiki cevaptan da o cevabı yeğlerdim. Kimsesiz ama hırsız olmayan.

Gerçi yine de kimsesizimdim ya, neyse.

Eski anılar aklımda hep kendine yer ediniyordu. Yetimhanede o kadar zor zamanlar geçirmiştim ki, ne yaşadığımın farkında bile değildim. Orada çalışan bakıcıların, müdürenin; hepsinin ağır hakaretlerinin ve şiddeti neticesinde kendime özgüvensiz ve korkak biri olarak büyümüştüm. Bu sebeptendi hep depresif olmam, üzgün ve korkak olmam.

Şu an ki kendimi gerçekten çok seviyordum, yaptığım işi saymazsak. Kendime olan özgüvenimi ve cesaretimi kazanmıştım. Onları kazanmak için, yetimhanenin duvarları arasından çıkıp gerçek dünyayla tanışmak gerekmiş meğerse. Tecrübe edinmiştim.

Gel gelelim ki ismim konusuna. Aslında ismimi çok sevmezdim, bakıcılardan biri verdiği için. Dizilerde, filmlerde yetimhaneye bırakılan çocukların yanına hep not bırakırlar, ismi yazar. Ama benim ailem bunu yapmamış. Hatta bırak isim vermeyi yaşamamı bile istemeyerek yetimhanenin yanındaki çöplüğe ağzı yapışkan bantla kapatılmış bir karton kutuda bırakmışlar. Bakıcılara göre yaşamam bir mucizeymiş. Onlardan biri, en çok anlaştığım ve sevdiğim Esma abla bu sebepten Mucize koymak istemiş ismimi. Biraz garipti ama benim çok hoşuma gitmişti Esma bana bunu anlattığında. Keşke demiştim, keşke ismim Mucize olsaymış. Ama müdüre izin vermemiş, kendisinin hiç kızı olmadığından - hep kızının olmasını istermiş - isim koyma işini kendi üstüne almış. En sevdiği ismi, yani şimdiki ismimi vermiş bana. Asi...
Fakat müdüre'den zerre kadar hoşlanmazdım, sebebi kendini üstün görmesi ve bize kötü davranmasıydı. Müdüre'den hoşlanmadığım gibi onun verdiği isimden de hoşlanmıyordum.
Kendime bir lakap bulma arayışına çıkmıştım. Bunu çok düşündükten sonra çok düşünmeme gerek olmadığına karar vermiş ve en sevdiğim rengi 'Lacivert' ismini vermiştim kendime. Görevlerde bu ismi kullanırdım.

Bu sebeptendi yeni üyemize ismimi Lacivert söylemem. İsmimi başkalarının dilinden duymak yerine, lakabımı duymayı tercih ederdim. Eh, bari bunu tercih etme şansım olsaydı.

Gerçek ismimi de zaten öğrenecekti.

Aslına bakılırsa Lacivert ismi benim dış görünüşümüde anlatan bir isimdi. Lacivert saçlarımı... görev zamanı kullandığım lacivert lensleri.

Saçlarımın rengini sevmeme rağmen, lacivert yapma mecburiyyetinde kalmıştım. Bir kere görev zamanı baş belası komiserlerden biri tarafından ifşa olunmuştum. Rüzgar Komiser tarafından. Saçlarımın rengini görmüştü ve oraya gelen herkesi soruşturup kızıl saçlı bir kız gördünüz mü diye soruyordu. Usta'nın emriyle boyatmıştım saçlarımı.

GÖREVİMİZ: HIRSIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin