Merhabalar, merhabalar ✨
Bölüme geçmeden önce sol alt köşedeki yıldızınızı parlatmayı 🌟 beni takip etmeyi ve bol bol yorum 💬 yapmayı lütfen unutmayınız 🙏
İyi okumalar ✨
🍇 🍇 🍇
Ambulansı ben aramıştım. Onun bir haftanın sonunda nezarethaneden çıktığını görmüştüm.
Bunu tesadüf sonucu görmüş ve onu takip etmiştim. Karakoldan çıkar çıkmaz bir telefon kulübesinin içerine girdi başkasından aldığı kartla.
Şerefsiz piç babasını arıyordu. Bir de kendi telefonunun dinlediğini biliyordu. Ondan sonra evine kadar takip ettim. Kapısına asılmış mühürü görmezden gelip kopardı ve içeriye girdi.
Niyetim sadece onu takip etmek ve gitmekti ama merak duygum beni olduğumum yere çivilemişti. Hiç bir yere gidemediğim gibi hiç bir yere kıpırdayamadım.
İçimde bir his vardı bugün o günlük sayfalarını okuyacağına dair. Zaten diğer iki son günlük sayfasını da yatağının başındaki komodinin üzerine bırakmıştım.
Bana sinirliydi. Onu ve ailesini mahvettiğim için bana sinirliydi ve onları okutacaktı. Bunu biliyordum ve hissediyordum.
Bekledim.
Sadece ama sadece bekledim.
Okumalıydı o günlük sayfalarını çünkü bende onun hayatını mahvettmiştim. Benden intikam almak için bile okuyacaktı.
Bekledim.
Aradan bir saat geçtikten sonra evden bağırma sesleri geliyordu hatta darbe sesleride.
Okumuştu. Haykırıyordu, hatta sesinden anlaşıldığı kadarıylada ağlıyordu. Oysa ona hiç yakışmıyordu o masum gözyaşları.
Gözyaşları masumdu, o ise asla masum değildi. Şimdi o masum damlaları yüzünde gezdiriyordu.
Telefonu çıkarıp ambulansı aradım. Sinir krizi geçiriyor olmalıydı. Bu şeyi çok iyi biliyordum. Yanında kimsenin olmadığını, sadece ama sadece duvarları yumrukladığını.
Aslında onu orada bırakıp kendi kendisini yok etmesini beklememek vardı ama onunla hesaplaşmak ve yüz yüze gelmek istiyordum.
Şimdi kendini yok edemezdi yani benimle yüz yüze gelmeden bunu yapamazdı ama benden sonra her şeyi yapmakta özgürdü.
Ambulanslar beş dakika içerinde geldi. Zaten hastane de buraya yakındı. Meraklı insanlar yine toplandı. Onların işleri güçleri toplanmak ve konuşmaktı. Onlar hep konuşurdu, bilmedikleri şeyleri, görmedikleri şeyleri. Ama öyle güzel konuşurlardı ki sanki görmüşler gibi, sanki duymuşlar gibi.
İnsanlardan nefret ediyordum. Ve hep nefret edecektim. Asla kimseye güvenmeyecektim. Asla kimseyi sevmeyecektim.
Buydu işte benim hayat felsefem. Güvenme ve sevme! Ne geliyorsa insanın başına bu ikisi yüzünden geliyordu. Güvenmek ve sevmek bu insanlığın sonunu getirecek tek iki şeydi.
Onu evinden çıkardılar sağlık çalışanları. Uyuyordu. Yüzü hafif çökmüştü, dudakları sanki bir şey diyecekmişte yarıda kesilmiş gibi. Onu araca götürdüler.
Uyuyordu. Bu hissi biliyordum. Onu sakinleştirici ile uyutmuş olmalıydılar. Bedeni ne kadar uyuyor görünse de o aslında uyumuyordu. Ruhu hala aynı evdeydi ve hala haykırıyordu. Kafasını hala duvara vuruyordu.
Bedenini uyutarak almışlardı ama ruhunu almaya unutmuşlardı.
Ona acımam mı gerekiyordu? Asla. Çünkü hatırlıyordum kendimin hangi haller içerinde olduğumu, bedenime giren ve beni uyuyan iğnenin ucunu hissedebiliyordum.
O haketmişti ama ben değil. Ben bunların hiç birisini haketmemiştim. Nurcan'da.
Ama o, o haketmişti. Bunun aslını inkar eden yoktur.
Ambulas uzaklaştı, uğultular arttı. Sonra herkes konuşa konuşa evine çekildi. Günlük sayfalarını ve fotoğrafları almam gerekiyordu.
Herkesin gittiğinden emin olduktan sonra eve girdim. Öyle gizlice değil, normal yürüyerek girdim. Çünkü artık biliyordum o evde kimsenin yaşamadığını.
Etrafa baktım, dağınıktı. Bir zamanlarki benim ruh halim gibi. Ama artık toparlanıyordum yavaş yavaş. Benden yıllar önce gitmiş ruhum hala gelmesede yaşıyordum işte.
Usulca üst kata çıktım. Onun odasının olduğunu kata. Odasına girdim. Etraf yine dağınıktı. Yerde fotoğraflarla yazılmış yazıya baktım.
'İKİZİMİN KATİLİSİN." yazıyordu.
Ben yazmıştım o yazıyı. Hangi kardeş, hangi abla yada hangi anne yada baba kardeşinin fotoğrafını, fotoğraflara ayırıp onun arkasına yazı yazardı ki?
Ben yapmıştım. Kalbim acımıştı, yüreğim kanamıştı ama yine de yapmıştım.
Kardeşimin resimi, küçük resimlere ayırıp arkasına harfler döşenmiştim. İnsanlığım ilk defa o zaman yok olmuştu.
Nereden olduğumu yada kimin sözü olduğunu hatırlamadığım cümle beynimde yankılanmaya başladı.
"Sakinliğimi çalanlar beni deli olarak suçluyorlar." diyordu söz. Kim demişse yada yazmışsa çok doğruydu. Benim Sakinliğimi ve huzurumu benden çalmışlardı bir de beni deli olarak suçluyorlardı. Bu Dünya'nın diğer acımasız kanunu idi.
Yerdeki fotoğrafları topladım, sonra ise yıpranmış günlük sayfalarını. Onlara defalarca ona iyi bakmasını söylemiştim fakat bana fazla kulak asmamıştı.
Günlük sayfaları kırış kırıştı. Benim kardeşimin elinin dokunduğu sayfalar kırışmıştı.
İçimden ona saydırmaya koyduldum. Bütün sayfaları ve fotoğrafları topladıktan emin olduktan sonra dışarıya çıktım.
Çıkar çıkmaz da kafamı gökyüzüne kaldırıp derin nefes çektim içime. İlk defa bu nefes beni öldürmemişti de hayat vermişti.
Ben ilk defa yaşıyor hissediyordum.
Gökyüzü ilk defa bu kadar maviydi.
Onun ne zaman uyanacağını yada hastaneden çıkacağını bilmiyordum ama geleceğini biliyordum.
Gelecekti. Adım Aycan'sa gelecekti. Ben kendimden eminsem gelecekti.
O nereye geleceğini çok iyi biliyordu. Onu nerede bekleyeceğimi çok iyi biliyordu.
🍇 🍇 🍇
Bölüm sonu ✨
Bölümü nasıl buldunuz? Sizce Seza nereye gideceğini biliyor mu? Hemen görüş ve yorumları alayım.
Ben kaçıyorum sizde lütfen beni takip etmeyi, bölümü oylamayı 🌟 ve bol bol yorum 💬 yapmayı lütfen unutmayınız 🙏
Sevgilerimle 🐢
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üzümlükek | Texting (TAMAMLANDI)
General Fiction~~TAMAMLANDI ~~ ✔️✔️ Üzümlükek: Cedric'in, Chen'e neden üzümlü kekim dediğini biliyor musun? (00.01) Üzümlükek: Tabi ki de bilmiyorsun. (00.01) Üzümlükek: Çizgi film yerine aksiyon filmlerini tercih ettiğini en iyi ben biliyorum. (00.02) Üzümlükek:...