"10.

606 88 202
                                    

***

İyi okumalar.

"Bal, ben geldim!" Ayağımda ki sandaletlerin bantlarını açarken açık olan kapıyı sol ayağımla ittirerek kapattım. Çok geçmemişti ki Dilem elinde ki fırın tepsisiyle mutfak kapısından başını uzatarak bir bakış attı.

"Hoş geldin kuzum." Bir kaç şey daha söyleyecek gibi duruyordu ama aniden mutfak içerisine girmesiyle sözleri yarıda kaldı. Çıkardığım sandaletleri kenara iteklerken mutfaktan gelen tepsi sesiyle hafifçe gülerek mutfak kapısına ilerledim. Anlaşılan gene amacına varamamıştı.

"Kurabiye mi yapıyorsun ?" Dilem, içeride ki dumanın açık pencereden daha hızlı çıkması için elinde ki havluyu etrafta sallarken yandan kısa bir bakış attı.

"Kurabiye yakıyorum!" Bir hafta kadar önce indirime giren sepet ürünlerinde uygun fiyata bir fırın bulup almıştık. Dilem kurabiye sevdam uğruna bazı tarifler deniyor ama fırının olur olmadık zamanda kendi kendine ısı değiştirmesi sebebiyle tamamlayamıyordu. "Lanet fırın! Kıracağım tuşunu, camını görecek!"

"Tamam, sakin." Bir yandan istemsizce gülerken bir yandan da arkadaşımın yaktığı kakaolu kurabiyelere bakış attım. "Süheyla teyzenin tavuklarına veririz. Ziyan olmasın."

"Of Mari!" Dilem elinde ki havluyu bir bacağının üzerine koyarak sandalyelerden birisine kuruldu. "Hayvanlarda tansiyon kalmadı yanık kurabiye yiye yiye, obez olacak hepsi sonunda."

"Alışırız bir iki güne." Kapağı açık fırın üzerinde oyalanan bakışlarımı tekrar arkadaşıma çevirerek omuzlarımı silktim. "Ya da haftalığımı alınca tamire götürebiliriz." İade etme gibi çok daha makul olan şıkkı elimizden alan market aklıma geldiğinde içimden yine sıkı bir küfür savurmuştum. Fişi kaybettiğimiz için geri alamayacaklarını söyleyerek iade etme hakkımızın bulunmadığını gayet açık bir şekilde belirtmişlerdi.

"Neyse, halledeceğiz bir şekilde. Sen neler yaptın ?" Dilem fırın tepsisinde ki kurabiyeleri tavuklar için biriktirdiğimiz atık kutusuna koyarken mırıldanırcasına tekrar konuştu. "Yok mu bir değişiklik ?"

"Hayır." Omzumda ki çantamı Dilem'in az önce kalktığı sandalyeye bırakırken derince bir nefes alıp tezgaha yaslandım. 

"Görüşme nasıl geçti peki ?" 

"İyiydi." Dilem'in uzattığı tabakları mutfak masasına yerleştirirken yüzümde derin bir gülümseme vardı. Fırından bir kaç gün önce ikinci elden aldığımız yemek masası ne zaman görsem mutlu olmamı sağlıyordu, ne de olsa ilk defa kendi paramı kazanıp evimize eşya alıyordum. "Bugün biraz daha uzun kaldım sanırım. Ya da bana öyle geldi." 

"Yarım saat kadar geciktin, daha erken geliyordun aslında." Dilem çatal kaşıkları masaya yerleştirirken sesini yükselterek Işıl'ın yemeğe gelmesi için bağırdı. Cevap çok gecikmemiş Işıl odasından, "Geliyorum hemen!" diyerek karşılık vermişti.

"Tekrar ne zaman gideceksin ?" Dilem masa ve tezgah arasında mekik dokurken ben de sürahiye su dolduruyordum. Psikoloğa gitme fikrine başta agresif yaklaştığım için bu konuda olan konuşmalarımızı oldukça kısa tutmaya çalışsa da benim için endişelendiğinin farkındaydım.

"İki hafta sonra tekrar gelmemi istediğini söylemişti Kerem bey." Musluğu kapatarak sürahiyi masaya yerleştirdim. Işıl geldiğinde konu daha fazla uzamamış ve gündelik şeyler konuşulmaya başlanmıştı. 

Dilem, Işıl'la bir şeyler anlatırken tabağımda oynayıp durduğum makarnadan bir kaşık alarak ağzıma attım. O günün üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti ve hiç bir şey olmamış gibi davranılıyordu. Cihan bey... Benim koymam gereken mesafeyi öylesine istikrarlı bir şekilde sürdürüyordu ki benim ekstra bir şey yapmama gerek kalmıyordu. Haftada altı gün olan iş gününü Cihan beyin talimatı üzerine dört güne düşürmüşlerdi. Sabah ben eve girerken o yüzüme bakmadan bile çıkıyor ve biz evden çıkmadan önce de gelmiyordu. Hoş, gelse bile sadece merdivenlerde ki ayak seslerini duyuyordum.

KÜL SİYAHI /TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin