-VEDA-

235 11 61
                                    


***

Bölümü sırtlayacak tek şarkıyı bıraktım medyaya, okurken dinlemenizi tavsiye ederim.

Son kez, iyi okumalar dilerim.

***

Işıl, boy aynasının karşısında durmuş eteğinin belini düzeltiyordu. Yeterli bir düzene girdiğine kanaat getirince ellerini savaşça indirdi ve sağa sola dönerek eteğinin duruşunu kontrol etti, bir sorun yoktu. Gözleri her zamanki gibi es geçmedi masasının üzerinde duran çerçeveyi. Ablasının gülen yüzüne uzun uzun bakıp acıyla gülümsedi, seneler ondan bu acıyı hiçbir zaman almamıştı. 

Baş parmağıyla ablasının hayranı olduğu kuzguni siyahı saçlarını okşayarak geri bıraktı eline aldığı çerçeveyi yerine. Makyaj masasındaki tarakla kıvırcık saçlarını düzelttikten sonra yandan iki tokayla tutturdu. Makyaj namına tek yaptığı şey rimel sürmek ve dudak koruyucusunun rengini dudaklarına katmaktı. 

Daha fazla oyalanmayı bir kenara bırakarak şarjda duran telefonunu çıkartıp çantasının içine attı. Son bir kez boy aynasında kendisine baktıktan sonra her şeyin tamam olduğuna karar kılmıştı. Odasından çıkmadan önce takmayı unuttuğu küpelerini de taktı bir bir. Bir iki yüzükte parmaklarına yerleştirdiğinde tamamdı.

Aradan geçen koca on iki yıl... Işıl, ablasının başarmak için çabalayıp başaramadığı mimarlık fakültesini kazanmış, dereceyle bitirip bir zamanlar ablasının çalıştığı şirkette kıdemli bir yer edinmişti. Hayatta çok büyük kayıplar vermişti o. Ama ne olursa olsun seneler sonra buradaydı, ablasının hayalinde. Ayağındaki topukluların şıkırtısı koca evi doldururken çantasını koluna takıp çıkmıştı dışarı. Saniyeler sonra işe gecikmemek için küçük, turuncu arabasına binip anahtarı taktı. 

*** 

Dilem, peşinde koşuşturduğu kızını nihayet tutabilince gülüşlerinin arasından öpücükler kondurdu pamuk kadar yumuşak yanaklarına. Bilge beş gün sonra sekiz yaşına girecekti. Ama ne kadar büyürse büyüsün o hep minik bir bebekti annesinin gözünde. Kollarını genç kadının boynuna sarıp o da öpücükler kondurdu Dilem'in sol yanağına. 

Bilge, Dilem'in ikinci kızıydı. Maral, iki eliyle sıkı sıkıya tuttuğu kurabiye tabağıyla mutfaktan çıkıp, "Anneciğim!" dedi. "Kurabiyelerini tabağa koydum, babama benim yaptığımı söyleyebilir miyiz ?" 

Dilem gülerek başını salladı. Kucağında sarıp sarmaladığı yavrusu kurabiyelerin kokusunu alır almaz fırlamıştı yerinden. Aynı saniyelerde evin dış kapısı açılıp içeri Emir geçti. Elinde fırından yeni aldığı ekmekler vardı. Dilem daha fazla gecikmemek adına, Emir'in yanına gidip kısaca sarıldı. O geldiğine göre çıkabilirdi artık.

"Babayı üzmek yok." Gözleri iki kızının üzerinde dolaştı kısaca. Sonrasında gülerek, "Ama biraz çıldırtmaktan zarar gelmez." dedi. Maral ve Bilge önce annesine sonra babasına bakıp hınzırca gülümsedi, bu onların işiydi.

"Saldın başıma belayı güzellik." Emir şakayla karışık gülümseyerek Dilem'in çantasını omzuna takışını izledi. Yıllar geçtikçe ayrı bir güzellik çökmüştü hayat arkadaşının üzerine. Çıkmak üzereyken birbirlerine bir öpücük bahşedip ayrıldılar. Dilem bir an önce sanat galerisine gitmek için acele ederken arabasının yanına ilerleyip içine geçti, bugün programı bir hayli doluydu.

KÜL SİYAHI /TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin