"5.

733 99 177
                                    

***

İyi okumalar.

"Bak ya! Hala şikayetçiyim diyor." Elini sıkı sıkıya tuttuğum kardeşime güven vermek istercesine zorlukla gülümseyerek karşımızda ki adamın üzerine tekrar atlamak için hazırda bekleyen arkadaşımı kolundan hafifçe çekiştirdim. "Yolacağım şimdi saçını başını!"

"Dilem! Canım sakin olur musun lütfen ?" Sessiz olmaya çalışarak fısıldarken bir o kadar da uyarıcı bir ton takınmıştım. İçerisinde olduğumuz durum göz önüne alınırsa biraz daha soğukkanlı olmak işimize gelebilirdi.

"Hanımefendi karakoldasınız, lütfen!" Kendisiyle beraber otoritesini de konuşturan polis memuruna ayakta durmamızdan sebep yukarıdan bakışlar atarken arkadaşımın kolunu bak gördün mü der gibi tekrar çekiştirdim. Başımıza gelmeyen kalmamıştı gece gece.

"Kusura bakmayın lütfen." Bunun söyleyen Dilem değildi. "Hanımefendi adına özür diliyorum ben." Ve bunu söyleyen de ben değildim. Utançtan yanmaya yüz tutmuş gözlerimi bir kaç kez kırpıştırarak saatlerdir yüzüne bakamadığım adama yan profilinden kaçamak bir bakış attım. Bir günde her şey ne kadar kötü gidebilirse muhtemelen o kadar kötü gidiyordu.

1 Hafta Sonra O Günün Sabahı

"Kolay gelsin Şükrü amca." Kolumdan düştü düşecek olan çantamı daha sıkı kavrarken oturduğum yerden kalkarak kapıya yöneldim.  Günlerdir aynı şoföre denk gele gele tanışmış ve aramızda ki otuz yaş farka rağmen yakın arkadaş olup çıkmıştık. Her ne kadar o, kendisini genç hissettirdiğini düşünerekten bana ara sıra kanka diyerek hitap etse de yaşının getirisi bir saygıyla ben çoğunlukla amca demeyi tercih ediyordum.

"Sana da kolay gelsin kızım." Otobüsün kalabalığı nadiren yaptığı gençleşme aktivitesini elinden alırken istemsizce dudaklarımdan firar eden kesik bir kahkahayla kendimi dışarı attım. Bazı insanlar yaşlılık nedir bilmezdi. Bazen de yaşlılık insanların ruhunu bilemezdi. Şükrü amca için hangisi geçerli bilmiyordum ama benim bu iki tanıma da sığmadığım aşikardı. 

Derince bir iç çekerken bir kaç günde alıştığım orman yolunu sakin adımlarla yürüyordum. Bugün zamanında kalkmış, gayet sağlıklı bir kahvaltı sonrasında fazlasıyla bol bir zamanım olduğu için keyfini çıkararak hazırlanmıştım. Yine bir kriz sonrası gecenin göz yaşları torba torba eklense de gözlerime bu o kadar da önemli bir detay değildi şu anlık. Ne ben bu durumu umursardım ne de umursayacak başka birisi vardı. 

"Günaydın sulu göz." Geçmek üzere olduğum demir kapıda kısa bir an duraksayarak yılışık korumaya baktım. Gözlerim üzerinde kısa bir tur atarken son durak olan gözlerine tırmandığında ağzımdan alaycı bir peh sesi çıkararak yüzümü buruşturdum. Duraksayan adımlarım hiç beklemeden tekrar yola koyulmuşken ben, arkamda sinir bozucu hareketimin sonucu dağılmış yüz ifadesiyle yılışık bir adam bırakmıştım. Yüzümde istemsizce bir gülüş beliriverirken gittikçe uzaklaştığım için boğuk gelen seslere dikkat kesilmeyi bırakarak önünde belirdiğim kapının zilini çaldım.

"Günaydın." Bir yıldır kaybettiğim gülümsememi bana kazandıran herkese bir minnet borcum vardı artık. Kapıyı açan görevli kıza ufak bir baş selamı vererek çantamı alması için sıkıya sıkıya tuttuğum kulpunu omzumdan sarkıtarak içerisinden kulaklık ve mp3 çaları avucum içerisine sıkıştırıp almak için uzattığı eline bıraktım.

KÜL SİYAHI /TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin