"KİMLİK VE ARAYIŞ"

49 11 24
                                    

Zor geçirdiğim günün ardından odama girip yatağa atmıştım kendimi. Kabuslarla dolu uykudan gözlerimi açtığımda günün son ışıkları da dağların arkasına doğru ilerliyordu. Yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim  ve Mai'nin yanına ilerledim. Pencerenin önünde kuyruğunu sallayarak etrafı izliyordu. Kafasını okşayıp özlemimi gidermek istercesine  kafasını öpüp rahat bıraktım ama aklıma Mai'nin aç olabileceği geldi,  sonuçta dün akşamdan beridir odaya yiyecek bir şeyler getirmemiştim. Kafamı yavrunun her zamanki yediği yere  bakınca iki kese kağıdını gördüm. İçinden biri ters dönmüş diğerine hiç dokunulmamıştı. Hızlı adımlarla ilerledim ve dokunulmayan kese kağıdını açıp baktığımda meyvelerle dolu olduğunu ve üzerinde beyaz bir kağıda yazılı sayfa gördüm. " Afiyet olsun, benden sana ve Mai'ye ikinci jest."

Nekta'nın yalakalık işlerinden biriydi. Ne kadar öyle olsa kese kağıdını yanıma aldım ve koltuklardan birine kurularak yemeye başladığımda aklıma Nektanın odasında konuştuğumuz konu geldi. Runu Efsanesi. Dudağımı kemirerek  koltuktan kalktım ve uyumadan önce masaya bıraktığım efsane kitabını kucağıma alarak koltuğa geri yerleştim. Bunu  daha  öncesinde göz ucuyla  okusam da şimdi daha büyük bir meseleymiş gibi bakıyor ve tüm bunların sebebi kendim görüyordum. Kardeşimi oraya sürükleyip başıma bu damgayı yapıştırmama sebep olan ben.. Siyah kapağının üzerinde kabartmalarla yazan Runu Efsanesi kitabın alt kısmında birbirine geçmiş hayvanlar kabartma olarak resmedilmişti. Kurt'un bedenine dolanan yılan, koca dişlerini gösteren aslanın ağzında duran kurbağa, ahtapot peçleriyle yakalayan karga ve kelebeğin burnun üzerine konması izleyen bir fare. Hepsi birbiriyle iç içeyken bir o kadarda ayrı duruyorlardı. Her şeyi unutmak istercesine derin nefes alıp kitabın kapağını açtığımda ilk sayfasında el yazıyla sadece bir cümle yazıyordu. Bir neden uğruna savaşmazsan bir hiç uğruna ölürsün. Bomboş bir sayfaya ortalayarak yazılan bir kaç sözcükten ibaret olan bu cümlede ne demek istediği anlayamazsam da arka sayfayı çevirdiğimde ilk cümleyi görür görmez tanıdım. Bir zamanlar bir köyde Runu ve babası adında bir kız yaşıyormuş...

Bir kaç saat önce Nekta'nın odasında bana  anlatılan hikaye burada ilk sayfalardan birine yazılmıştı. Bu da Runu efsanesini başlatan olduğu içindi muhtemelen. Beş sayfa daha atladıktan sonra başka hikayeler anlatılmaya başlanmıştı. Bir kaçını okuyarak , bir kaçını atlayarak geçiştirdiğimde okuduğum bir yazı beni ürkütmüştü. Hava koruyucusuyundan biri olan kelebek yani Psyke'nin  erkek  binicisi kelebeklerin tek sahibi  olmadan önce binden fazla kelebek midesine larva bırakmış. Bu mide bulandırcılığından da öte dehşet bir şeydi. Bütün bu kelebek larvalarının midede olmasının sebebi de diğer rakibi yani kadın  Psyke binicisinin  onu öldürmek ve tek binici olmak için kelebekleri kendine itaat ettirerek  kurduğu bir komploymuş ama işler ters gitmiş ve erkek biniciyi öldürmek için plan yapan kadın binici başka biri tarafından bıçaklanarak öldürülmüş. Bu sayede midesinde kelebek larvası dolu olan erkek bir gece de tüm larvaları kusmuş ve eski sağlığına kavuşmuş. O günden sonra da  kelebeklerin tek sahibi, Psyke binicisi olmuş.  Hikayeyi ilk okuduğumda inanmamıştım aslında. Kelebek gibi masum bir hayvan bile bir insanı öldürebilecek olduğunu düşününce kurt, aslan, yılan ve dahası ne kadar tehlikeli olabileceği gerçeğini hazmedememiştim. Ayrıca kurt yani fenrir bölümünde de benim hikayem, kabuslarımla çakışan çoğu şey vardı ama  kendime bir türlü konduramıyor, fenrir binicisi denen bu kimliği kendime uygun görmüyordum.

Kapı çaldığında sıçrayarak yerimden kalktım. Bu korkumun sebebi nazik görünen bir kelebeğin acı şekilde öldürebilecek güçte olması mı yoksa fazla ciddiye almam mı bilemedim. Silkinerek kendime geldim ve kapıya ilerledim. Açtığımda karşımda duran Nekta yüzüne yansıttığı ufak tebessümle bana bakıyordu.

KISTASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin