10 Gece Sonra
Ulcus elini Fons'un kalbinin üstüne koymuş öylece beklerken Fons nefes almakta güçlük çekiyordu. Dizlerinin üstüne çömelerek derin nefesler alıp vermeye başladığında Ulcus'un eli hala Fons'un kalbinin üzerindeydi. Fons aşırı derecede terliyor, boğuluyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Kalbi deli gibi atıyordu. Solukları Nil'in diğer ucundan bile duyulabilirdi. Gözlerini Ulcus'un gözlerine sabitlemişti. Bu işin olabildiğince çabuk bitmesini istiyordu. Böyle dramatik bir anı sevdiği nullalara daha fazla yaşatmak istemiyordu. Bu kişilere bağlanmıştı ve yaşadığı fiziksel acıdan ziyade ardında bıraktığı bu evreni, yarım kalmış işlerini, koruması gereken arkadaşlarını düşünmek canını yakıyor, ruhunu parçalara ayırıyordu.
Ağzından kan geldiğinde kulaklarını Amentes'in Nil'i inletecek çığlığı doldurdu. Amentes'le ilgili anıları, onunla yaşadıkları gözlerinde canlanmaya başladı. Yaşadığı hayatta sadece onunla ilgili anılar bu kadar net ve parlaktı. Amentes'in şımarıklığı, kendini beğenmiş tavırları, güçlü oluşu, her ne kadar öyle gözükmese de her zaman doğru kararlar veren, uçarı karakterinin altına gizlediği olgunluk, onunla ilgili her şey Fons'un düşüncelerini dolduruyordu. Bir şekilde yaptığı ufacık bir hareket söylediği önemsiz bir sözle Fons'u gülümsetmeyi başarırdı. Bu ölüme gidiyor olmasına rağmen değişmiyordu. Hala onu düşünmek Fons'u gülümsetiyordu.
◆
Nil'in Alt Katmanları - Geçmiş
"Gülme!" Amentes böyle söylese de o da gülmemek için kendini zor tutuyordu. Fons ise onun ne zaman dayanamayıp o yüksek kahkahalarından birini atacağını düşünüyordu. Çok geçmeden Fons'un kulaklarını sağır eden ince sesi ivmeli bir şekilde artarak karın ağrısına sebep olacak kahkahalara dönüşürken Fons da kendisini tutma zorunluluğundan kurtulmuştu. Zaten tutmuyordu da aslında.
Hiç kimseye sahip olmayan biri için onu ağlatabilen ya da güldürebilen birine sahip olmak değerliydi. Ona bu duyguları yaşatan ve yaşadığını hissettiren kişinin hayatında olması, yalnız büyüyen bir çocuk için bunları yaşamak mucize gibiydi. Fons'da bu mucizevi evrende kaybolmak istiyor, yeni öğrendiği bu duyguları kaybetmekten korkuyordu. Karşısındaki nullanın kim olduğu önemli değildi. Adı, yaşı, düşünceleri, onunla ne yapmak istediği ya da onun yanında ne kadar kalacağı; bunları şimdi düşünmek istemiyordu. Şu anda, şimdi kabul edilen zamanda sadece bu anın tadını sonuna kadar yaşamak istiyordu. Bu anı hafızasına kazımak ve onu ilk kez içten bir şekilde güldürebilen bu kızın gözlerini hayatının sonuna kadar unutmamak istiyordu. Son nefesini verirken de onun gözlerine bakıp gülümseyerek ölmeyi diliyordu. Bunu düşünmek için erken değildi. Nil'de yaşayan belaya bulaşmış bir çocuksanız, hatta belanın içinde doğmuş, o zaman ölüm hiçbir zaman uzağınızda değildir. Ölüm uykunuzdandır, yemeğinizde, nefesinizdedir. Her yerdedir.
"Ne yani, bu mu gücün? İki taşı yerinden oynatabilmek. Affedersin, kum taneleri mi demeliydim?" Fons onunla dalga geçse de aslında gücünün basit olduğunu düşünmüyordu. Geliştirildiğinde son derece tehlikeli ve kullanışlı bir güce dönüşebilirdi. Yine de bunları ona söylemiş olsaydı karşısındaki kızın sinirli, şımarık ifadesini görememiş olacaktı. Fons'un yüzüne sabitlenmiş olan gülümseme iyice yayılırken kızın da kaşları çatılıyordu.
"Peki, öyleyse, bay mükemmel. Senin gücünü görelim."
"Göremezsin." Kızın yüz hatları bu sefer ciddi bir şekilde gerginleşmişti. Fons'un gücünü ondan saklayacağını düşünüyordu ama olayın bununla hiç ilgisi yoktu.
"Göremezsin çünkü gücüm görünmez kuklalar. Onları benden başka kimse göremiyor." Kızın gözleri büyümüştü ve biraz önceki kızgın ifadesi yerini hissedilir bir şaşkınlık ve merak duygusuna bırakmıştı. Zaten büyük olan gözlerini iyice açması Fons'u bir kere daha gülümsetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mixta
FantasyBu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla.