XXXII - Ant

2.7K 340 14
                                    

"Ad-Hoc'a katılmak istiyorum, Quae." Şaşkın gözükmüyordu aksine bunu bekliyormuş gibi gayet sakindi.

"Hiç vaktim kalmadı öyleyse." Neyden bahsettiğini bilmiyordum. Bir şekilde korumaya çalıştığı soğukluğun ardında üzüldüğünü hissedebiliyordum. Çaresiz gözüküyordu ve ben onu böyle köşeye sıkıştıran şeyden habersizdim. Bu da hala bilmediğim çok fazla şey olduğunun kanıtıydı. Hala benden bir şeyler sakladığını ve bunları öğrenmemem için ısrarla çabaladığını düşünüyordum.

Quae benden ne zaman bir şey saklardı? Bu sorunun çok fazla cevabı olabilirdi ama birkaç tanesi aralarından bariz bir şekilde sıyrılıyor, öne çıkıyordu. Bunlardan biri beni korumaktı. Beni korumak için kesinlikle benden bir şeyler saklayabilirdi. Öğrendiğimde kaldıramayacağım kadar ağır olabilir ve sonucunda neler yapacağımı kestiremediği için ya da neler yapacağımı bilip bunları yapmamı istemediği için de olabilirdi ya da öğreneceğim, duyacağım şeyler aramızdaki bu sağlam bağı sarsabilecek bir şeyler olabilirdi. Bunu da göze alamazdı. Yine de bütün bu olasılıklara rağmen benimle paylaşmadığı için üzülüyordum. Her ne olursa olsun bana, benim vereceğim kararlara güvenmesini istiyordum.

"Yine ne saklıyorsun benden? Hangi uçuruma taş attın da hesabını vermemek için gizliyorsun?"

Eksik katlara gitmek her zamankinden on kat daha zordu. İçinde bulunduğum durum düşünülürse biraz sonra yapacaklarım benim için hayatımın dönüm noktalarından biri olacaktı. Kendi safımı oluşturmak istediğim bu savaşta sanırım artık olmam gereken yeri, aitliğimi bulmuştum. Bu sadece argentum bir armanın sorumluluğu yüzünden değildi ya da kendi arkadaşlarım tarafından ihaneti uğramam... Doğru gördüğüm şeyi doğru bildiğim ilkeler uğruna seçiyordum. Quae'ye güvendiğim için onun da içinde bulunduğu bir örgüte bel bağlamıyordum. Ira'nın yanında rahat ettiğim için, Amentes'i kendime benzettiğim için veya Fons gibi bir koruyucuya sahip olduğum için de değildi. Düşüncelerim içindi. Bu örgütün benim düşüncelerimle ve inancımla kesişen her bir ilkesi içindi. Sahip olduğum değerlere sahip çıkmak istiyordum. İçinde bulunduğum evreni yaşanılabilir bir hale getirmek ve bunu yapabileceğimizi herkese göstermek istiyordum. Gerekirse bunun için bütün bir Ad-Hoc'u bile değiştirebilirdim. Kendi yarattığım tarafa Ad-Hoc'u çekebilir, onlara en doğru yolu gösterebilirdim. Onların düşmanı olmak yerine rotacıları olup kayboldukları bu karanlıkta onlara ışığı gösterebilirdim.

Toplantı salonundan içeri girerken kapıdaki sözü bir kere daha okudum: 'Bellum omnium contra omnes'. Herkesin herkesle savaşı... Benim kendimle bile olan savaşım daha yeni başlıyordu.

Salonda sadece Amentes, Fons ve Ira vardı. Ben içeri girdiğimde konuşmalarını bölmüştüm ve onlar da sessizleşmişti.

"Örgüte katılmak istiyorum." İki çift şaşkın bir çift durgun göz beni izlerken hem gülmemek için kendimi zor tutuyor hem de merakla tepkilerini bekliyordum.

"İlk olarak zaten örgütün üyesisin reddetmek yerine kabul etmen yeterliydi. İkinci olarak örgütten nefret ettiğini söyleyip toplantımızı basmanın üstünden çok geçmedi. Sanırım duygularının epeyce çalkantılı ve değişken olduğuna alışmamız gerekiyor, Quem." Neden bu cümle bana tuhaf gelmişti? Her şey normal gibiydi aslında. Kısa bir bilgilendirme, aşağılama, iğneleme, dalga geçme, üstünlük gösterme... Klasik bir Ira cümlesiydi. Neydi peki farklı olan? Bir ihtimal Ira adımı ilk kez söylüyor olabilir miydi? Hayır. Quem'in bilmesinde bir sakınca görmüyorum demişti, Quae'yi suçlayan kıza. Başka bir şey vardı. Yakınlık, arkadaşça söyleyiş tarzı, samimiyet, sıcaklık... Bunlar da eklenmişti sanki cümlesine ya da ben paranoyaklaşıyordum. Ira ve samimiyet, sıcaklık... Deyimdeki gibi Nil'in kayaları kum olsaydı, belki.

MixtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin