Nil - Geçmiş
"Kalk artık Quem. Quae hazırlandı bile sen hala uyukluyorsun." Hayatımdaki en büyük gerçek hatta beni tanımlayan bir cümleydi bu. Fakat sıcak yatağımdan kalkma düşüncesi ne kadar zor ise aşağı inip annemin hakkımda söyleyeceklerini dinlemek de bana bir o kadar zor geliyordu. Mutfaktan gelen bağırışlar da durumumu hiç hafifletmiyordu. Bir süre daha oyalandım ve huzurlu odama veda edip merdivenlerimizin gıcırtısıyla ritimsel bir şekilde aşağı kata doğru süzülürken, tabi süzülme kelimesi benim için ne ifade ediyorsa, annemin son sitemli cümlelerini dinledim. Evimiz en uzak iki odadan birbirimizi duyabileceğimiz kadar küçüktü. Buna rağmen annem sesini kullanmaktan hiç çekinmezdi ve ne yazık ki bu gürültünün sebebi her zaman ben olurdum. Çünkü her şekilde mükemmel olan biriyle yaşamak zayıf noktalarımı daha belirgin bir hale getiriyordu.
"Bu saatte kalkıp benden yemek beklemiyorsun herhalde."
"Hayır. Aslında senden hiçbir şey beklemiyorum. Beni sabahları kaldırman da dahil olmak üzere..." Bildiğim iki gezegendeki canlıların toplamını hesaba katsak da kimsenin annesine benim gibi davrandığını düşünmüyordum. Fakat benim inandığım 'sevgi' ailem için olsa bile karşılık beklerdi. Annemin bana karşı hislerine inandığım kadar ona karşı sempati besliyordum. Quae içinse sadece nefret, öfke ve kıskançlık kelimelerine sahiptim. Bu da annemle olan ilişkim kadar normal olmalı ki doğduğum andan beri onunla kıyaslanıyordum.
◆
Nil / MANE - An
"Gerçekten iki dakika arayla mı doğdunuz?"
"Evet, maalesef."
Cura'nın yüzünde anlayamadığım bir hayranlık ifadesi vardı ve bazen sorularının hiç bitmeyeceği hissine kapılıyordum. Yine de onunla aynı odada kalmak ve Mane'de birlikte yaşamak hoşuma gidiyordu. Her nulla gibi biz de belirli yaşlarda Nil gezegeninin en yüksek yeri olan uçsuz bucaksız ve sayısız uçurumlarının ortasında kocaman bir alana inşa edilmiş bu şatoya ya da şatolara geldik. Nil bir yığın taş ve bolca sudan oluşan bir gezegen olmasına rağmen yaşamak için uçurumlarla savaşmamız gerekiyordu ve ailemle bu gezegenin en alt katmanlarından birinde kaldığımız için Mane'e ilk geldiğim günü unutamıyordum. Kabus gibi bir çocukluğun ardından burası bana kurtuluş anahtarı gibi gözükmüştü.
Fakat her yeri kabusa çeviren kişiler olması gerektiği gibi Mane'de de saygıdeğer docetlerimiz annemin bütün görevlerini üstlenmişlerdi. Hatta fazladan bir yığın ödev, görev ve zorunlu sorumlulukları hesaba katmıyordum bile. Sabahın ilk saatlerinde uyandırılmak ise benim için işkence gibiydi. Buraya geleli neredeyse bir dönüm olacaktı. Yine de ne sabah kalkmaya ne de uykulu bir şekilde Cura'nın sorularını cevaplamaya alışabilmiştim.
"Yine geç kalıp docetten azar işiteceğiz."
"Bu da benimle arkadaş olmanın cezası küçüğüm."
Cura ufak tefek olduğu için tanışmamızdan kısa bir süre sonra ona böyle hitap etmeye başlamıştım. nullalar genelde aynı fiziksel özelliklere sahiptir. Uzun boylu olmak ve koyu saçlarla renkli gözlere sahip olmak gibi... Cura ise açık mavi gözlere sahip olmak dışında bunların hiçbirine uymuyordu. Kısa saçları ve sevimli yuvarlak yüz hatlarıyla tatlı bir bebeğe benziyordu. Alışık olduğumuz mavi elbiseyi ve koyu mavi pelerini sistematik bir düzende giyip saçlarını kalktığından beri sayamayacağım kadar fazla taramış olmasına rağmen bir kez daha titizlikle taradı. Ben ise çoktan neyi nasıl giydiğimi fark etmeden üstüme geçirmiş koyu uzun saçlarımı her zaman ki gibi dağınık bir şekilde toplamıştım. Daha sonra Cura'nın hazırlanma süresini de kullanıp yatağıma uzandım ve sorularından fırsat buldukça uyumaya çalıştım. Birkaç dakika sonra gitmemiz gerektiği ve geç kaldığımızla ilgili cümleler kurup beni kalkmaya ikna etti. Şanslıydık ki salona docetle birlikte girdik. Ya da şanstan ziyade koridor ve merdivenlerde koşuşturmamıza ve kolunu bacağını incittiğimiz birçok nullaya borçlu olduğumuzu söyleyebilirim...
Bu geleneğimiz haline gelmiş gibi salona girer girmez yine Quae'yle göz göze geldik. Hangi ortamda olursak olalım benim onu onun da beni bulması saniyelerimizi alırdı. Bundan hoşlanmıyordum fakat bunu inkar edemezdim. Uzunca bir süre anlamsız bakışlarla beni süzdü. Daha sonra salonun arka koltuklarında yerimizi aldık ve anlamsız cümleler yığını olan eğitimimizi dinlemeye başladık. Aslında günlerimiz hep aynı şekilde geçerdi bu yüzden kendi eğlencemizi kendimiz yaratırdık. Bunlardan biri de yemek saatleriydi.
Her günkü gibi eğitim bitiminde herkes yemekhanede yemeklerini yerken biz Cura'yla gizlice bahçeye kaçtık. Sessiz bir köşede manzaraya karşı mutfaktan çaldığımız yemekleri yiyorduk. Yakalanmak gibi bir korkumuz olmuyordu. Çünkü docetlerde bizimle aynı saatlerde yemek yiyorlardı. Bu yüzden rahat bir şekilde bu küçük kaçamağı değerlendiriyorduk. Ne var ki Cura diğer günlere göre daha sessizdi.
"Quem belki de Lux bugün bizi korkutmak için öyle şeyler söyledi. Olabilir mi?"
"Zannetmiyorum." Lux sevdiğim ve beni seven nadir docetlerdendir. Mane'e geldiğim gün kaybolduğum için bana odama kadar eşlik etmiş beni Cura'yla tanıştırmıştı. Sıcakkanlı sempatik bir adamdı. Sabah eğitimde söylediklerine hepimiz çok şaşırmıştık fakat böyle bir şeyle bizi kandırmaya çalışacağına gerçekten inanmıyordum.
◆
Yasa I: Hiçbir Mixta'nın yaşama hakkı yoktur. Herhangi bir neden ve amaç bunu değiştiremez.
Yasa II: Hiçbir Nulla, Sacra'da yaşayamaz ve bunu talep edemez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mixta
FantasiBu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla.