Demir kapının rahatsız edici gıcırtısı beni düşüncelerimden ayırırken buradaki süremin dolmuş olduğunu anlamıştım. Genelde olaylar böyle sonuçlanırdı zaten. Farklı bir şey bulmanın verdiği merakla yaptıkları anlamsız araştırmalar, faydasız sonuçlar ve tutsaklığın sona ermesi... Düşündüğüm gibiydi. Nulla ya da nobile ne olursa olsun fark etmiyordu.
Kapının açık bırakılması dışarı çıkmam için onlara göre bana verilebilecek en güvenli komuttu. İki adım önümden yürüyerek bana yolu gösteren kişi onunla konuşmadığım için ona zarar veremeyeceğimi de düşünüyordu muhtemelen. Belki de konuşamadığımı bile düşünüyor olabilirdi. Bilseydi bu gücün ondan çok bana zarar verdiğini endişelenmesine gerek kalmazdı. Onlar beni bir çeşit yaratıcı gibi görüyorken onu bu acizlikten kurtarmak için söyleyeceğim sözler de faydasızdı. İnandığı şey uydurduğu, düşlediği, kendi kurduğu düşünce bile olsa birkaç kelimeyle değişmeyeceğine emindim. Sanırım korkuyu hissetmeyi bile seviyorlardı. Endişelenmek belki de hayatlarına heyecan katıyordu. Hiçbir zaman bu duyguları tatmayacak biri olarak bu yorumu benim yapmam pek mantıklı değildi.
Önümden yürüyen kişinin durmasıyla ben de durdum. Epeyce büyük bir odada masanın başında oturan otoriter yüzlü adam bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Beni ilk kez gören biri için verdiği tepki şaşırtıcıydı.
"Söyle bakalım mixta. Seni Nocte'ye gönderdiğimde o ihtişamlı şato senin kalkanını aşamayacak ve sen ona, onun karanlığına, kararlılığına zarar mı vereceksin, yoksa o karanlığıyla herkesi yuttuğu gibi seni de yutup ardında varlığınla ilgili hiçbir iz bırakmayacak mı?" Sessizlik... Bu adam için verebileceğim başka cevap yoktu.
"Kim bilir senin gözlerin bizi ne kadar küçük görüyordur. Belki seslerimiz duyamayacağın kadar kısıktır. Hatta sana dokunamayacağımızı bilirken, gücünden nefret ettiğini bir kişiye bile söyleyemezken belki de en merak ettiğin şey sıcaklığımızdır. Yaşadığımız acılardır. Acı çekmek ister miydin mixta? En azından bir duygunun ne anlama geldiğini öğrenmek ister miydin? Merak etme. Sen istesen de istemesen de sana yaşatabileceğim bütün acıları göstereceğim. İçinde bir kaos yaratıp seni yine yalnızlığa sürgün edeceğim. Sana yaşadığını hissettirip yaşamanın lanetini gösterip ölmek için dilendireceğim ve inanır mısın mixta, bunların hepsini yapmak için seni sadece Nocte'ye göndereceğim."
◆
Nocte her zamanki karanlığıyla bütün evreni yutacakmış gibi duruyordu. Beni ikince kez bilinçsiz bir hale getirmişti bu yer. Bunu nasıl başardığını bilmiyordum ama bir yandan bana gücümü gösterirken sanki bir yandan güçsüzleştiriyor, zayıflığımı kanıtlıyordu. Hayatıma sokabileceğim yığınla kişiyi gözümün önüne koyuyor, beni onlarla karşılaştırıyor derken defalarca beni yalnızlığın ortasında bırakıyordu. Bana nefes almayı öğretirken yeri geliyor havamı kirletmekten çekinmiyordu. Duvarlarını asitliyor ellerimi yakıyordu. Bana güvenmenin nasıl dengesiz bir değnek olduğunu gösteriyordu. Benliğimi, kişiliğimi sorgulatıyor, yeri geliyor bütün karakterimi, kendimle ilgili bildiğim her şeyi baştan yazdırıyordu. Korkularımı alıp geçmişe gömüyor, yetmiyor canımı yakmak için geçmişi de önüme seriyordu.
Burası bulunmak zorunda olduğum yer değildi. Doğduğum, var olduğum yer değildi. Beni büyüten, beni ben yapan yer hiç değildi amaçlarım için savaş verdiğim yer de değildi. Burası benim sonumdu. Kendi gözlerimle kendi yıkımımı bana izletecek olan ve döküntüler arasında geriye kalan benli şeyleri ararken bana adımı bile unutturacak olan yerdi. Burası fedakarlık yapacağım yerdi. Başka birine hayatımı bağışlayacağım, başka bir nefeste var olacağım yerdi. Henüz bunu bilmesem de gelecekte saklı olduğunu bana söylüyordu. Bana küçük detaylar, ufak sırlar verip seçimlerimi istediği standartlara uygun olarak yaptığıma emin oluyordu.
Aklıma gelmişken...
"Neden Ira'nın hücresinin duvarlarında asit vardı, Quae?" Uzun zaman oldu. Onunla yan yana yürümeyeli, konuşmayalı hatta ona güvenmeyeli, epeyce zaman oldu. Amentes'le Fons eksik katlardaki işlerine geri dönerken Quae beni odama götürme görevini üstlenmişti. Eksik katlarda kaldığım oda, Ira'nın hücresi, yandığı için eski odama geri dönüyordum. Kendimi yine Ad-Hoc'tan uzaklaşmış gibi hissediyordum. Bu soruyu da epeydir merak ediyordum aslında ama Quae'den başka sormak istediğim biri yoktu ve son zamanlarda Quae'yle neredeyse göz göze bile gelmiyorduk. Onu da unutuyormuş gibi hissediyordum.
"Eskiden o hücre işkence amaçlı kullanılıyordu. Ulcusların tutsak nullalara işkence edebileceği bir yerdi. Bu amaçla inşa edildi." Psikopat kurucu varisimiz de kendine oda olarak işkence hücresini seçmişti yani. Nasıl da tahmin edememiştim bunu? Amentes haklıydı. Hala bu çocuğun yanının en rahat ettiğim yer olduğunu söylemem delilikle eş değerdi.
"Benim orada kaldığımı biliyor muydun?" Tabii ki biliyordu. Quae neredeyse her şeyi bilirdi. Etrafında olup biten her şeye dikkat eder, her ayrıntıyı titizlikle incelerdi.
"Evet. Nocte'de yanımdan ayrıldığın zamanlarda seni bırakabileceğim tek yeri orası olarak düşünürdüm. Bu yüzden karşı çıkmadım zaten. Madem benden uzak duracaksın, o zaman en azından en güvenli yerde ol." Ira'ya bu kadar güvenmesinin nedenini hala bilmiyordum ama bu sorabileceğim bir soru değildi. Yine de ilk defa bir kararımın doğru olduğunun onun tarafından onaylanması hoşuma gitmişti. Ira her ne kadar psikopat bir deli gibi gözüküyor olursa olsun bana da güven veriyordu.
"Benden nefret etmen gerekmiyor muydu?" Bu ani soru Quae'den beklenmeyecek türdendi. Sanki beni bilerek kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
"Ediyorum."
"Anladım."
Odanın kapısının önünde bir süre öylece durup bir şey söyleme gereği duymadan onu arkamda bırakıp içeri girdim. Teşekkür etmeme bile gerek yoktu. Quae'ydi işte.
Odaya girmemle Cura'yla karşılaşmam da bir oldu.
"Özür dilerim."
◆
Yakın Geçmiş
Quem, Fons'un kollarına düşerken Ira ondan beklenmeyecek türde ani bir hareketle ayağa kalkmış, Quae ise darmadağın bir yüz ifadesiyle ne yapacağını şaşırmış öylece bakıyordu. Fons yanıldığını içten içe kendine söylese de bu tabloyu göremediği için Quem'e üzülmüştü. Soğuk, katı iki varisin onun için ne kadar endişelendiklerini bilseydi sanırım hayat onun adına daha kolay olurdu.
"Herhangi bir rahatsızlığı yok endişelenmeyin. Psikolojik olarak yorulmuş olmalı. İzninizle dinlenmesi için Amentes'in odasına götürüyorum." İkisi de annelerinden azar işitmiş çocuk edasıyla başlarıyla onaylarken Fons onları bu şekilde gördüğü için Amentes'in o büyük kahkahalarından birini atacağına dair kendine söz verdi. Hızlı adımlarla da Ira'nın hücresinden çıkıp bu gezegende onun için 'ev' sayılabilecek yere doğru ilerledi.
"Bana kızgın değil misin?" Ira, Quae'ye gülümseyerek sormuştu bu soruyu.
"Hayır. Duvarların içinde Fons'un kuklasını gördüğünü biliyorum. O ateşi en hızlı söndürebilecek kişinin ben olduğumu bildiğini de biliyorum ve benim haberim olup buraya geleceğimi, o ateşi söndüreceğimi de... Bunun o an Quem'i korumak için en iyi yol olduğunu ve bunların hepsini buna göre hesapladığını da biliyorum. Bu yüzden aksine minnettarım. Teşekkür ederim." Ira gülümserken bu çocukla ilgili düşündüğü bütün olumlu şeylerde hiçbir zaman yanılmadığını görmek onu mutlu ediyordu. Etrafında olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar değerlendirip ona göre hareket ediyor, ona göre konuşuyordu. Hatta bu yüzden Ira onu düşmanı olarak da görebiliyor, yeri geliyor ondan korkuyordu. Sonuçta bu çocuk Ira gücünü söylemediği halde onun gücünü anlayabilen tek kişiydi. Ira onun düşmanı gibi davransa da asla o konumda olmak istemezdi.
"Biliyorsun değil mi, Quae? Bu oynadığımız oyunda en büyük kayıp Fons, en büyük fedakarlık Quem olacak. İşte o zaman onu korumak için yapabileceğin hiçbir şey olmayacak." Quae'nin ifadesinde hiçbir değişiklik olmasa da tedirginliği ve korkusu havada hissediliyordu. Bunu düşünmek bile onu paramparça ediyordu.
"Bu yüzden öğrenmesini olabildiğince geciktirmeye çalışıyorum."
◆
Ignoti nulla cupid: Bilmediğimizi arzulamayız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mixta
FantasyBu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla.