Mane, Nil'in en yüksek yerine kurulmuş, tamamen taştan olan iki şatodan biridir ve ben o şatonun bahçesinde uzay ve yıldız manzarasıyla birlikte yanımdaki tek arkadaşımla yemek yiyordum. Karşımızda Nocte'nin Mane'den biraz daha büyük, ihtişamlı ve daha korkunç gözüken binası duruyordu. Nocte'yle ilgili o kadar fazla söylenti vardı ki hangisinin doğru ya da hangisinin nullaların hayal gücü olduğunu bilmiyorduk. Oraya gitmemiz yasaktı ve oradan olan herhangi biriyle henüz karşılaşmadığımız düşünülürse onların da Mane'e gelmeleri yasak olmalıydı. Yine de bahçeler ve ormanlar kesin sınırlarla ayrılmış olsalar da o şatonun bu kadar sessiz olması bana hep tuhaf gelmişti.
Bir senenin sonunda Nocte'ye karşı ilgimizin artmasının sebebi ise tabii ki Lux'un bize geçen ders söylediklerinden kaynaklanıyordu.
"Quem belki de Lux bugün bizi korkutmak için öyle şeyler söyledi. Olabilir mi?"
"Zannetmiyorum."
◆
Her sabah erken kalkmak ve uykusuz kalmak yetmiyormuş gibi bir de büyük salonun gürültüsü beni çileden çıkarıyordu. Her zamanki gibi salona girer girmez Quae'yle bakışmıştık. Bunun her seferinde olmasından nefret etsem de onun olduğunu bildiğim bir ortama girerken istemsiz bir şekilde gözlerim onu arıyordu ve bulmaları da ne yazık ki hiç uzun sürmüyordu. Asıl ilginç olan ise her ona baktığımda benimkiyle aynı tonda bir çift yeşil gözün de ifadesiz bir şekilde bana bakıyor olmasıydı. Yine bundan önceki birçok bakışmamız gibi kafasını ilk çeviren ben olmuştum. Bir kez daha ona bakma isteğimi bastırıyordum zaten bunu benim yerime yapan birçok kişi vardı. Gittiğimiz her yerde ve her ortamda parlaması yetmiyormuş gibi Mane'e geldiğimizde de bir sürü kişiyle tanışmış etrafına birçok nulla toplamıştı. Hiçbir zaman onda ne bulduklarına anlam veremeyecektim. Kabul ediyorum; yerli yerinde durağan tavırları, hoş ve etkileyici sesi, tatlı gülümsemesi -her ne kadar benim kanımı donduracak kadar soğuk ve samimiyetsiz olsa da diğerleri bunu fark etmezdi-, liderci tavırları vardı. Yine de bunlar onun, gittiği her yerde ışıltılarla parlamasını sağlayamazdı.
Her şekilde ona karşı belirli bir düzeyde öfke ve kıskançlık hissediyordum. Çünkü her zaman iyi olan şeyler, şanslı olaylar, tatlı arkadaşlar ona denk gelir; nullaların dikkatini o çekerdi. Hatta doğduğumuz andan beri bu böyleydi. Nasıl her şeyde ve her yerde önde olan ikiz kardeşime koşulsuz bir şekilde normal davranabilirdim ki? İşte bu yüzden aramızda kör olmayan birinin rahatlıkla görebileceği büyüklükte, aşılması güç bir soğukluk vardı.
Düşüncelerimi Quae'den uzaklaştırabildiğimde Cura'yla salonun arka taraflarında boş bir yere oturduk. Salon o kadar büyük ve tavanla zemin arasındaki mesafe o kadar fazlaydı ki yüzlerce nullanın sesi birbirine karışıp yankıyla birlikte bir kabusu yaşatarak kulaklarımda son buluyordu. Sadece biraz sessizlik istiyordum ve ilginç bir şekilde kendimi docetin erken gelmesi için umutlu bir ifadeyle büyük kapıya bakarken buldum. Çok geçmeden Lux kapıları iki yandan açıp her bir adımında biraz daha sessizlik sağlayarak salonun diğer tarafına doğru havalı bir şekilde yürüdü. Bütün salonu karşısına aldığında hafifçe gözlerini herkesin üzerinde gezdirdi ve tanıdık alaycı gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Bu bizi gerçek anlamda sinir edebileceği ya da endişelendirebileceği zamanlarda yüzünde gördüğümüz bir ifade olduğu için hepimiz sabırsızlıkla söyleyeceklerini beklemeye başladık. Fakat Lux sessizliğini koruyup bize daha fazla işkence etmek istiyordu. Bir şekilde bu adamın yaptığı her hareket hatta bütün rahatsız edici davranışları hoşuma gidiyordu. Sanırım buradaki birçok nullanın özellikle docetlerin aksine Lux'un samimi davrandığını hissediyordum.
"Yakın zamanda yeteneklerinize göre Nocte'ye ya da Mane'e seçileceksiniz. Bu sizinle değil, güçlerinizle ilgili bir durum. Sadece sabırlı olun ve bekleyin. Ayrıca soru sormayın."
Hiç kimse tepki veremiyordu çünkü ağzımızı bile açamayacak kadar şaşkındık. Zaten Mane'deydik ve buraya geleli uzun bir süre olmuştu. Nocte ise bizim için girmemizin yasak olduğu karanlık ve görkemli şatoydu. Herkes gibi kafamda her geçen saniye daha fazla soru birikti ve böylece neden Lux'un soru sormamamızı istediğini anladım. Çünkü sadece benim sorularıma yetecek kadar zaman olduğuna bile şüpheliydim. En başta neden böyle bir ayrıma tabi tutulduğumuzu ve oradakilerin bizden farklı olarak ne yaptıklarını düşünmeye başladım. Düşüncelerimin içinde gittikçe kaybolurken Lux'un yükselmiş sesiyle kendime geldim.
"Dağılmış durumdasınız. Şimdilik bu kadar... Yarın sabah isimleri açıklayacağım. Hava kararmadan odalarınıza gidin."
Tam hareketlenmeye başladığım sırada Quae'nin oturduğu yerden arkası dönük bir şekilde bana bir şeyi işaret ettiğini fark ettim. Bakışlarıyla bana yana bakmamı söylüyordu ki yanımda oturan Cura'nın bembeyaz yüzünü gördüm. Titreyen ellerini birbirine kenetlemiş bakışları sabit bir şekilde karşısındaki boşluğa bakıyordu. Korkuyordu. Fakat ben onu nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum. Hiçbir zaman nullalarla iletişim konusunda Quae gibi başarılı olamadım. Ben ne yapacağımı düşünürken Fraus ve Quae yanımıza geldi ve bahçeye çıkmayı teklif ettiler. Cura'yı yavaş adımlarla bahçeye çıkardık ve biraz temiz havanın ona iyi geldiğini umarak bir süre sessizce etrafı izledik. Hava kararmak üzereydi ve docetler bu saatlerde dışarıda olmamızı istemiyordu. Fakat o saçma ve nedenlerinin hiçbir zaman açıklanmadığı kurallara ne zaman uymuştuk ki? Cura biraz daha sakinleşip yüzü hafifçe pembeleşmeye başlarken bu durumunda, sadece şokun etkisinden kurtulmanın değil de Quae'nin de etkisi olduğunu anlamıştım. Cura onun yanındayken anlamsız bir şekilde çekingen oluyor ve daha az soru soruyordu. Sorularının azalması her ne kadar hoşuma gidiyor olsa da hayatımda sahip olduğum tek arkadaşımı da Quae'ye kaptırmak istemiyordum.
"Teşekkürler Fraus. Yemek vakti gelmiş olmalı siz gidebilirsiniz. Cura'yla ilgilenirim." Fraus başıyla hafifçe onaylarken yüzüne yerleşen ufak dozdaki şaşkınlığın, Quae'yi yok saymamdan kaynaklandığını biliyordum. Fakat Quae çoktan yılların getirmiş olduğu bir alışkanlıkla, bunu hep yaşadığımızın hakkını vererek beni umursamamış ve Fraus'un birkaç adım önünden yürümeye başlamıştı. Cura ise gitmelerini istediğim için üzgün görünüyordu. Yine de herkesten sakladığımız bahçede yemek yeme alışkanlığımıza onları da dahil etmek istemiyordum. Sonunda Cura da bunu anlamış olmalı ki biraz önce Quae'nin gittiği yerden bakışlarını uzaklaştırabilmişti.
◆
"Yani bu docet Lux'un şakası olamaz değil mi?" Soru sorabildiğine göre biraz daha sakinleşmiş olmalıydı.
"Hayır, Cura. Yemeğin bittiyse gidelim artık daha fazla bunu düşünme. Yüzlerce kişi var seçilmeme olasılığımızı da unutma." Hava kararmıştı ve bu durumda dışarıda olmamız en büyük suçlardan biriydi. Eşyalarımızı toplayıp sessizce şatoya doğru yürümeye başlarken bir an nedensiz bir istekle dönüp Nocte'ye baktım. Gerçekten karanlık ve muhteşem görünüyordu. Birkaç saniye içinde küçük, loş bir ışık fark etmiştim. Ürperirken bir yandan bedenimin unuttuğu bir duygu içime yerleşiyordu. Korku.
◆
Yasa III: Ulcus'lar haricinde herhangi bir Nulla ve Nobile arasında zorunlu ya da kişisel bir iletişimde Nulla yaşama hakkını kaybedecektir.
Yasa IV: Nil, her yıl bir Ulcus tarafından tehdit oluşturup oluşturmadığı ile ilgili kontrol edilecektir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mixta
FantasyBu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla.