XLIV - Yalnız

3.1K 291 42
                                    

Nil / MANE - An

Ateşlerin içinde, sanki bedeni en başından beri oraya aitmişçesine duruyordu. Siyah saçlarını şimdiki hali gibi nadiren açık bırakıyordu. Üzerinde pelerini ya da arması yoktu. Çoğu zaman sanki onları hak etmiyormuş gibi taşımıyordu. Quae'yle aynı tonu paylaştığı fakat daha sıcak yeşilini, gözlerini göremiyordum. Yaptığı şeyden vazgeçmekten korktuğu için gözlerini sıkı sıkı kapamıştı. Onu tanıdığım bu kısa sürede diğer parçasının hangi özelliklerini çaldığını anlamıştım. Benim gibi, tıpkı bir mixta gibi kendini değersiz, bu evrende fazlalık olarak görüyordu. Argentum yazılarla çevrelenmiş çemberin içinde kırmızının göz alıcığıyla parlarken bile ne kadar güzel durduğunun ya da ne kadar değerli olduğunun farkında değildi. Quae'yi nasıl değiştirdiğini, ondan çaldığı şefkatle onu nasıl evcilleştirdiğini, öfkesini kontrol etmesinin ve intikam gibi duygularının üstünü örtmesinin tek nedeninin kendisi olduğunu göremiyordu. Quae, diğer herkesi daha tanımaya başladığı anda yargılarken o öylece gelişigüzel bir şekilde herkese önyargısız davranıp onları anlamaya çalışıyordu. Karşımda duran güçlü ve gurulu kişi ona 'eksik parça' denmesini kesinlikle hak etmiyordu. Aksine sanki Quae'nin sürekli olarak içinde bastırdığı bütün olumlu duyguları almış ve onları gün yüzüne çıkaran bir beden haline gelmişti. Belki de sahip olduğu bedende onun bu iyi yönlerini taşımasaydı hiçbirimiz bunların Quae'de var olduğunu bilemeyecektik.

Oysa onun bu şefkatli yaklaşımı da saflığı ve dürüstlüğü de her şeyiyle Quae'ye aitti. Küçükken tanıdığım, evreni karşısına almaktan bahseden cesur çocuğa aitti.

Odada sürekli olarak artan sıcaklığın aksine bedenim her zamanki gibi normal standartlarını koruyordu. Ne nefes almakta güçlük çekiyor ne de yanıyordum. Her zamanki gibi tehlikeyi hisseden bedenim korumasını iyice arttırmış, alışık olduğum ışıltılarını saçıyordu. Sadece benim görebildiğim bu ışıltının böyle katlanarak artması içinde bulunduğum ateşin yakıcılığıyla mümkün değildi. Daha büyük bir şeyler olacaktı.

Ateş, çemberin merkezine doğru hızla ilerlerken Quem'in bedenine ulaştığı anda rahatsız edici bir ses sadece bir saliseliğine kulaklarıma ulaşmayı başarabilmişti.

Üzerimizdeki binanın yıkılmaya başlamasıyla eş değer zamanlarda çanlar çalmaya başladı. Sadece birkaç saniyede evrenin kaderiyle oynayacağım bir kararı almaya zorlanmıştım. Ya bu güçlü, eksik parçayı kurtaracaktım ya da onu istediği gibi ölüme terk edecektim.

Ira'ya onları koruyacağıma dair söz vermiştim. Fakat Quae'nin eskisi gibi güçlü, tam bir mixta olmasını istiyordum. Ritüel için sadece ölmenin yeterli olup olmayacağını, bunun bir koşula bağlanıp intihar şeklinde olması gerekip gerekmediğini bilmiyordum ve eksik parçasını geri kazanan Quae'nin evreni yakıp yıkmayacağına emin olamıyordum. Onun için; üzerinde Quem'in yürümediği hiçbir toparğın, yaşamadığı hiçbir gezegenin, nefes almadığı havanın varlığına ihtiyaç olmayabilirdi ve benim bencilce isteklerim evreni yok edecek kadar büyük olmamalıydı.

Kaç nullanın hangi sebeple öldürüldüğü umurumda bile değilken kalkanımın kendi isteğiyle hareket edeceğine de emindim. Quem'i kurtarmaya çalışırken onu kendim bile öldürebilirdim. Kalkan bana zarar vermeyi aklından bir kere bile geçirmiş hiç kimseyi içinde kabul etmeyecek, onları toza dönene kadar paramparça edecekti. Bana güvenmenin nasıl bir şey olduğunu tekrar tekrar en başından gösterecekti.

Tanıdık bir anı zihnimde net bir şekilde canlanırken kararımı vermiştim.

Sacra / SBAM - Geçmiş

"Bir kere daha dener misin, Quae?" Epeyce terlemiş ve yorgundu. Onu zorladığımın farkındaydım fakat bunu isteyebileceğim ondan başka kimse yoktu. Çaresizliğimi sadece onunla paylaşabilirdim. Çünkü sadece benimle aynı olan bu mixta beni anlayabilirdi.

MixtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin