Özel eğitmenim bana kurduğu ilk cümlesinde benim bir tür kapı fantezisi olan sapık olduğumu iddia edip aynı cümle içerisinde bana ilk emrini vermiş ve 'git' demişti. Böylece Quae'yle yarışır bir gıcıklığa sahip olduğunu daha onu görmeden anlamıştım. Fakat maalesef bu gece onunla bir eğitim yeri kararlaştırmam ve bir saat belirlemem gerekiyordu.
Kapıya büyük bir güç uygulamam gerektiğini düşünürken kolayca açılmıştı ve ardındaki karanlığı beraberinde getirmişti. Oda tamamen karanlık olduğu için içerideki hiçbir şeyi göremiyordum. Şu an pes edemeyeceğimi biliyordum ve bütün cesaretimi toplayıp hareketlendim. Zifiri karanlık odanın içine adımımı atmamla birlikte gümüş kapı kendisine yakışır büyüklükte bir gürültüyle kapandı. İşte şimdi tamamen karanlıktı. Sadece aldığım nefesin sesini duyuyor ve büyük, siyah bir boşluk görüyordum ve hatta kendime hatırlatmak istemesem de tam olarak böyle güvensiz bir ortamda bana birkaç saniye önce 'git' diyen biriyle birlikteydim. Cesaretimi tekrar toplayıp bir adım daha attım ve bir tane daha derken bacağımda hissettiğim acıyla odada yürüdüğüm dakikalar boyunca sonunda herhangi bir nesneye çarptığımı fark ettim. Cansız olsa bile burada benden başka bir şeyin olma düşüncesi içimi rahatlatıyordu.
"Hücremde beni rahatsız etmeye cüret edebiliyorsan bunun sonuçlarına katlanmayı da içtenlikle kabul edeceğini varsayıyorum."
"Adım Quem ve göremesem de umuyorum ki sen benim özel eğitmenim olacak kişisin. Ira değil mi?"
"Beni göremiyor olman beni ilgilendirmez. Benim adım da seni ilgilendirmez. Şimdi geldiğin gibi git."
"Bak, eğitmenimi ben seçmedim ve benimle bu eğitimleri yapmak zorundasın."
"Armasını taşımaktan aciz, cesurluğu cebinde saklayan bir nullayı eğitmek zorunda değilim. Son kez söylüyorum. Git." Bu zifiri karanlıkta bunu nasıl gördüğünü anlamasam da haklıydı. Söyleyebileceğim bir şey yoktu ve hiçbir şey hissedemiyordum. Sadece gitmek istiyordum ve o da bana 'git' diyordu. Belki de en doğrusu buydu. Özel eğitmene ihtiyacım yoktu. Bir şekilde kendimi eğitebilirdim. Arkamı döndüm ve karanlıkta dümdüz ilerlemeye çalıştım. Geldiğim şekilde geri gidersem kapıyı bulacaktım nasıl olsa...
Birkaç dakika sonra kapıya ulaştığımı farz ediyordum ki elim bir sıvıya temas etti ve derim yanmaya başladı. Karanlıkta bir şey göremesem de deli gibi bir acı elimden bütün bedenime yayılıyordu. Bağırmıyor, inlemiyordum fakat ayakta duramıyordum. Bilincimi kaybederken odanın yavaşça aydınlandığını fark ettim. Nasıl bir ironiydi bu? Gözlerim açıkken her yer kararıyor kapanırken aydınlanıyordu.
◆
"İki gündür uyuyor, Quae. Belki de Aliud'u buraya getirmeliyiz."
"Evet. Hatta çocuğun en yakın arkadaşı düşmanımızken bize katılıp katılmayacağını da soralım istersen Fons. Nasıl düşünemedim ben bunu? Her neyse Quem iyileşecektir. Fakat onun Ira'dan eğitim alması imkansız. Lux'la konuşacağım. Ben yokken başında bekler misin?"
"Tabii ki. İki gündür uyumuyorsun zaten sonra da git biraz dinlen."
"Gerek yok. Onu bu haldeyken bensiz bırakamam."
◆
Bilincim yerine geldiğinde büyük bir odadaydım. Odanın tavanından birkaç zincir sarkıyordu. Sadece bir yatak, bir meşale ve yerde karışık, rastgele dizilmiş bir sürü kitap vardı. Kitaplar neredeyse odayı labirent haline getirmişti ve oda dediğim yer aslında oda değil bir hücreydi. Taş kapının üstünü sembolik olduğunu düşündüğüm demir parmaklıklar kaplıyordu. Yani hala C.C.'deydim fakat Ira'nın hücresinde değildim. Çünkü orada dakikalarca yürüsem de bir kitaba takılıp düşmemiştim. Ira'yı hatırlamamla birlikte elimin acısını fark etmeye başlamıştım. İyileşmemişti ve derim, bakınca midemi bulandıracak kadar iğrenç bir hal almıştı. Bunu bana Ira mı yapmıştı? Fakat sadece kapıyı açmaya çalışıyordum ve daha sonra kapıyı bulamadığımı duvarlarla karşı karşıya olduğumu anlamıştım ve aynı saniye içerisinde elime keskin bir acı saplanmış ve bilincimi kaybetmiştim. Eğer zehirlerle ilgili ilginç bir gücü yoksa bana bunu o yapamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mixta
FantasyBu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla.