AN İTİBARİ İLE OLAYLI BÖLÜMLERE GİRİŞ YAPMIŞ BULUNMAKTAYIZ. MEDYADA Kİ KİŞİ DAHA ADINI BİLMEDİĞİMİZ ŞU GARİP ADAM.
LÜTFEN YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN.
HEPİNİZE İYİ OKUMALAR ŞİMDİDEN...
Telaşla 198. Caddeye bağlı Cought yolunun kaldırımında koşarken durmadan kolumda ki saati kontrol ediyordum. Ekonomi dersinin uzayan saati yüzünden işe geç kalmıştım ve en kötüsü bunu Loren'a haber verememiştim. Neden telefon numarası almak gibi bir düşünce aklıma gelmemişti, bilmiyordum. İlk defa geç kaldığım için tombul ve konuşkan Loren'ın bana vereceği tepkiyi tahmin bile edemiyordum.
Kasım ayındaydık ve hava, dışarıyla temas eden bütün tenimi donduruyordu. Lakewood iğrenç bir yağmurlu havaya ve buz gibi soğuğa tutsak kalmıştı.
Şuan koşarken ne bana çarpma potansiyeli yüksek arabaları ne de artık hissedemediğim ellerimi umursayamıyordum. Aklımda ki tek düşünce, pis kokulu hamburgercime yetişmekti. Sarah ile çalışma saatlerimizde ayrıldığı için ona da haber vermem bir işe yaramıyordu.
Sonra Rubert, bütün hissettirebildiği duygularla aklımı doldururken onun bir haftadır okula gelmediğini fark ettim. Halletmesi gereken işler olduğunu söyleyerek gitmişti. Haledeceği işlerin ne olduğunu söyleyerek değil. Bu yüzden ders dinlerken, yemek yerken, çalışırken bile aklımın büyük bir kısmı Rubert ile oyalanıyordu. Hatta birini dinlerken bile. Rubert'in yokluğuyla suratımı buruşturup yürümeye devam ettim.
Bir süre sonra burnumu da artık hissedemiyordum. Keşke bu soğuk zihnimi de ele geçiren düşüncelerimi de uyuştursa diye düşündüm bir an.
İmkansız bu kadar uzak olamazdı değil mi?
İçerisinin sıcak havası anında yüzümde ve elimde uyuşan kısımları karıncalaştırmaya başlamıştı. Ellerimin üstüne sanki yüzlerce iğne batırılıyordu. Önlüğümü bağladıktan sonra biraz daha ısınmaya çalışarak ellerimi durmadan birbirine sürtüyordum.
"Di, berbat görünüyorsun." Afolabi'nin sesi tezgahın bir ucundan bana ulaşmıştı.
Dirseklerimi tezgaha yaslayarak yüzümü ellerimin arasına aldım. Başımı iki yana sallarken "Çünkü dışarı da berbat bir soğuk var." Diye homurdandım.
"Bence aynaya bakmalısın." Kahkahayı bastığında camın kenarın da ki masada oturan dörtlü grup ve orta masada ki el ele tutuşmuş çift anlamaz bakışlarla bize bakıyorlardı. "Müşterilerimizi kaçırmak istemezsin değil mi?"
Aniden doğrularak tezgahın arkasında kalan lavaboya doğru koştum. Aynada kabarık ve yarı ıslak saçlarımı görünce neredeyse çığlık atacaktım. Parmaklarımı tarak gibi saçlarımın arasından geçirirken böyle düzelmeyeceğini anlayıp ensemde acele bir topuz yaptım.
Sanırım bakımsızlaşıyordum.
Lavabodan çıktığımda elim hala saçlarımdaydı. Ve Afolabi hala gizli gizli gülüyordu. "Çok kötüsün Afolabi."
Bana sadece göz kırparak işini yapmaya devam etti.
Günün çoğunluğu Afolabi'nin bana takılmalarıyla ve beni sinir etmeleriyle devam etmişti. Korkarak çalışmaya başladığım bu hamburgercide şimdi zamanın nasıl aktığını anlamıyordum ve bu inanılmaz bir şekilde hoşuma gidiyor yaptığım işten memnun kalmamı sağlıyordu.
Gelen bütün müşterilerin siparişlerini almış, boşalan masaları temizlemiştim. Yeni müşteride yoktu ve bende içeri Genny'nin yanına gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Fantasy"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...