Bölüm 29 - İLK

41 4 0
                                    

Saf karanlık insanın zihnini beslerken, birine duyduğunuz aşkta kesinlikle kalbinizi besliyordu. Mantıksal hareketlerinizi azaltırken, duygusal yöneliminiz daha ağır basabiliyordu. Aşkın, insana akıl almaz ve mantıksız şeyler yaptırabileceğine dün gece tanık olmuştum. Tutku önüne geçilemeyen yangın, şehvet ise yangını körükleyici havaydı. Zihnim talan olmuştu. Doygunluk hissi tüm anılarımı canlı tutarken gözerimi açamamış, yüzümü yastığa iyice gömmüştüm. Bedenim daha önce tatmadığı bir yorgunluk ve rahatlamayla kasılırken iyice gerindim. Yataktan çıkmak istemiyordum. Rubert'a sarılıp bütün günümüzü burada, yorganın altında geçirmek istiyordum.

Beyaz yorganın altında sadece iç çamaşırlarıyla kapanmış bedenimde, belirli bölgelerin zonklaması, geçirdiğimiz gecenin mahremiyetini aklımdan silemiyordu. İç çamaşırlarımı ne zaman giydiğimi hatırlamıyordum. Tanrım! Bunları Rubert giydirmiş olmazdı değil mi? Utançlıkla ve memnuniyetle suratımın kızardığını, dudaklarımın pembeleştiğini hissedebiliyordum.

Yaprak gibi titremeye başlamış, yorgana daha fazla sarılıp nihayet gözlerimi gerçek dünyaya açabilmiştim. Kocaman yatakta tek başıma yatıyor olduğumu ancak anlayabilmiştim. Balyoz kadar ağır başımı yastıktan kaldırıp etrafa bakındım. Gözlerim yanıyordu. Her hareketimde eklemlerim ağrıyordu. Hastalıklıymışım gibi hissetmeme engel olamıyordum.

Bakışlarım, yatağın ayakucunda ki krem berjer de oturmuş, sabahın bu erken saatinde içkisini yudumlayan Rubert'ta takılı kalmıştı. Doğrudan bana bakıyordu. Yüz hatları sertleşmiş, çenesinde ki kaslar gerilmiş, ifadesiz yüzü kaskatı bir hal almıştı. Yüzü tanıdığım Rubert'tan çok uzaktı. Belki de gecenin verdiği hafif sarhoşlukla durumun ciddiyetini anlayamamıştım. Gece de böyle miydi? Milisaniyelik zamanda aklımdan durmadan bu soruyu geçiriyordum. Yüzü morgda yatan insanların yüzünü anımsatıyordu. Cansız ve soğuk. Yatağın içinde bacaklarımı kendime daha çok çektim ve surat ifadesine rağmen zorla gülümsemeyi başarıp ona baktım.

"Güne erken başlamışsın." Dedim. Sesim defalarca yutkunmama rağmen hala pürüzlü çıkıyordu. "Kahvaltı yaptın mı?"

Gözlerini benden hiç ayırmadan düz bir tonda "Dışarı çıkıp avlanmamı kastediyorsan, hayır henüz kahvaltımı yapmadım." Dedi.

Yüzümün buruşmasına engel olamamıştım. "Bu şekilde söylemesen olmuyor mu?"

Elinde ki viski bardağını daire şeklinde sallayıp omuz silkti. Daha sonra bardakta kalan sıvıyı doğruca kafasına dikti.

"Rubert." Diye mırıldandım korkarak. Bir sorun mu var?"

"Kanımda banotu olduğunu biliyordun." Dedi mesafeli sesiyle.

"Evet." İçimde İnkar Et diye bağıran cadıyı duymamazlıktan geldim.

Yatakla oturduğu koltuk arasında gerilmiş ipleri göreceğim kadar kasvetli bir hava vardı. Mutlu değildi. Yolunda gitmeyen şeylerin olduğunu bir kör bile görebilirdi.

Değişik tonda ki beyazlamış yorgun gözleri beni buldu. "Doğru karar veremediğimi de biliyordun."

Stresten titremeye başlamıştım. Zorla sesimi bularak tekrar "Evet." Diye mırıldandım.

"Neden o haldeyken durumu kurtarmadın? Böyle şeyi yapacaksam bilincim ve dengem yerindeyken yapmayı tercih ederdim."

"İstediğini sanmıştım." Fısıltıma kendim bile inanamıyordum.

"Doğru düşünemiyor, doğru şeyler söyleyemiyordum! Bakire olduğunu ne zaman söyleyecektin?" Diye bağırıp elinde ki küt kristal bardağı duvara fırlattığında şaşkınlıktan önce sıçramış, sonra kaskatı kesilmiştim.

KUTSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin